AB,HAKLAR,ÖZGÜRLÜKLER
VE DEMOKRASİ
Güray ÖZ
Şu ''demokrasiyi''
iyice pişene kadar fırında bırakmalı. Olmayanı var gibi göstermenin
faydası ne olabilir ki?
Peki ''demokrasi''
hangi fırında iyice pişebilir? Hamur hangisinde tam kıvamında,
yanmadan ekmek olabilir? Son yıllarda iyice içimizin ısındığı ''Avrupa
Birliği Fırını'' bize "demokrasi'' getirir mi?
Kimine göre ;
''getirir ne demek, getirdi bile!''
Kimi ise kuşkuyla
yaklaşıyor; ''demokrasiden ne anladığınıza bağlı'' diye
söyleniyor.
Ne anlıyormuşuz
demokrasiden?
''İşte isteyen
istediğini söyleyebilecek, alınacak kararlara katılabilecek, basın
özgür olacak, işkence kalkacak, giyimde kuşamda kimse kimseye
karışmayacak, devlet saydam olacak...'' Listeyi daha uzatabiliriz.
Bunların bir
kısmı, bir zaman içinde gerçekleşecek. İnanıyorum.
Bir kısmı başka
bir baharı bekler.
Ama bütün bunların
demokrasi olmadığını biliyorum.
****
''Avrupa Birliği
Fırını'' çeşit çeşit ekmek yapıyor. Bu fırının pişirdiği ''demokrasi''
ekmeği biraz ekşimtıraktır. Bu fırında ''serbest piyasa ekonomisi''
ve ''neoliberal küreselleşme'' ekmeği pişer.
Hemen bütün AB
ülkelerinde bakkallarda, süper marketlerde, büfelerde bu ekmekler
satılır.
Avrupa Birliği
ülkelerinde serbest piyasa ekonomisine boyun eğmeyen, neoliberal
küreselleşmeye itiraz edenler ''demokrasi'' oyununda yer alabilir ama,
karşılarındaki güçlü filtreleri aşıp, görüşlerini örgütlü güç haline
getiremezler. Bu oldukça uzun bir zamandır böyledir ve Sovyetler
Birliği'nin çözülmesinden, Doğu Avrupa'da etkin sosyalist sistemin
dağılmasından bu yana filtreler daha da güçlenmiştir.
****
Siyasal partiler
sistemin sınırları dışında hareket edemezler. Parlamentoda yer almak
isteyen siyasal partiler yazılı olmayan bazı kurallara uymak gibi bir
zorunlulukla, çeşitli engellerle karşı karşıyadırlar. Bunların başında
''özgür'' basın gelir. ''Özgür'' basın, ağırlıkla piyasa
ekonomisinin kutsallığına ve değiştirilemezliğine iman etmiştir.
İkinci büyük filtre ''demokrasi'' nin mükemmelliği konusunda
yaratılmış etkin halüsinasyondur. Bu halüsinasyonun en güçlü aracı ise
''sivil toplum'' kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlar toplumu kılcal damarlar
gibi sarmıştır ve onlardan sisteme herhangi bir köklü itiraz gelmez,
gelemez. Gelmez, çünkü bu bir kısırdöngüdür, küçük dünyalarda
yaratılmış ''demokrasicikler'' insanları oyalar. Gelemez, çünkü bu
''sivil toplum'' kuruluşları asıl olarak devlet ve büyük firmalar,
tekeller tarafından finanse edilirler. Demokrasinin varlığının bir
garantisi olması gereken sendikalar ise sistemin destekçisi,
regülatörü haline getirilmiştir. İşçiler artık sendikalardan bir şey
beklememektedirler.
****
''Avrupa Birliği
Fırını'' nın ekmeği iyidir, güzeldir de karın doyurmaz. Siz AB'yi
gösterip demokrasiden söz edenlere, düzeni değiştirmeyi amaçlayanların
örgütlenme hakkına sahip olup olmadığını, medyanın
demokratikleştirilmesinin ne kadar olanaklı olduğunu , eleştirinin
önündeki engellerin gerçekten kaldırılıp kaldırılmayacağını sorun.
Eğer birileri,
''Bizde de Avrupa'daki gibi demokrasi olsun istiyorum'' diyorsa, ona
işçinin, memurun, yoksulun, solun, solcunun, komünistin önündeki
engellerin gerçekten kaldırılıp kaldırılmayacağını sorun.
Eğer ''İşte bak ne
güzel, herkes her şeyi söyleyebiliyor'' diyen olursa size, grev
hakkından söz edin, sendikaların neden süt dökmüş kedi gibi bir köşeye
pustuğunu sorun.
Onları susturan,
pusturan ne olabilir ki?
Kendi
demokrasisiyle gururlu ''serbest piyasa demokrasisi' ' nin,
halkın, çalışanın özlediği demokrasi ile bir ilgisi yoktur.
Eleştirinin önünü
tıkayan büyük kaya, ekonomiyi demokrasiden ayıran kayadır. İkisinin
arasındaki bağı koparan sistem, öylesine rahattır ki, size
''demokrasinin'' en parıltılısını sunabilir.
Yerseniz.
Oysa Türkiye gibi
ülkelerde önü açık bir demokrasi gerçekten de kurulabilir. Bunun için
AB normlarına değil, haklarımızı savunmaya ve ekonomiyi demokrasiden
ayırmayacak bir bilince ihtiyacımız var.
(Cumhuriyet’ ten
alınmıştır.)
|