BİR ZAMANLAR
Uğur CANKOÇAK
1966-1967’ DE PARİS’ TE
66-67 bir buçuk
yıl kadar,Paris’de öğrencilik yapmaya çalışmıştım.Ben gelmeden
önce,sanıyorum 30 yıl sonra ,Paris Türk Talebe Cemiyeti solcuların
yönetimine geçmiş.Ahmet Taner Kışlalı’nın başkanlığındaki yönetim
kurulu üyelerinden biri de eşim.Sefaret (Yani Büyük Elçilik) bu
işten hiç memnun değil.Tamamı devlet burslusu olan yönetim kuruluna
çeşitli baskılar uyguluyor.Yönetim kurulu da yıllar sonra cemiyeti
kazanmış olmanın verdiği şevkle “iyi şeyler” yapma peşinde...
Biliyorsunuz o
yıllar “batı dünyasının” olabildiği kadar demokrat olduğu
yıllar;Paris ise neredeyse demokrasinin beşiği !..
CGT ile tanışmak
istedim,arkadaşlar aracı oldu tanıştık,Fransız Komünist Partisiyle
de tanıştık.Benden Türkiye İşçi Partisini ve Türkiye’deki sendika
hareketlerini anlatmamı istediler;CGT’nin ve partinin üst
yönetiminden 30 kişiye konuştum.Sorular sordular yanıtladım.Üç saat
kadar süren söyleşi şarap içerek son buldu.
Ben gayet
keyifliyim,partimi Fransa’da anlatmışım,ilgiyle karşılanmışım...
İki gün
sonra,akşam üstü kapı çalındı açtım.Yakışıklı bir genç adam,adımı
söyledi,bildiğim birkaç Fransızca kelimeden biri olan (qui) i
bastım.Adam mösyö diye başlayan bir şeyler söylüyor eşime
seslendim,geldi adamla konuşmaya başladılar,yüzünden pek de iyi bir
konuşma olduğunu anlıyor,meraklanıp duruyorum. Sonunda eşim bana
döndü:”Bu adam polis.Daha doğrusu bizim MİT gibi bir
yerden.Seninle,eğer kabul edersen,içeri girip kısaca sohbet etmek
istiyor.Yoksa bir gün yabancılar polisine gidip orada ona ifade
verecekmişsin.”
Çaresiz buyur
ettik.Evimiz tek oda,yatağımızın dışında oğlumuzun yatağı ve masa
ili beş sandalye var,bir de duvarın biri kitaplık
Masanın etrafına
dizilirken,adamın dikkatle etrafı süzdüğünü gördüm.Gayet nazik bir
ses tonuyla kendisini eve kabul ettiğimiz için teşekkür ettikten
sonra benim “kağıtlarımı” istedi.Pasaportumu,oturma izni,öğrenci
belgemi verdim.Oturma iznimi büyük bir dikkatle inceledi.İlk
soru:”Paris’e niçin geldim”Söyledik.İkinci soru:”Ne kadar
kalacağım”. “Doktoramı bitirinceye kadar.”
Üçüncü soru
“siyasi faaliyette bulunacak mıyım.” “Siyasi faaliyetten ne
anlıyorsunuz.”
Kitaplık
raflarının birinde duran TİP amblemli flamayı gösteriyor “Bu
nedir”.”Partimin amblemi”.”Partinizin şubesini kuracak mısınız”
“Hayır”.Üç,beş dakikalık ıvır,zıvır sohbetten sonra “Size önerim
doktora çalışmalarınızla uğraşın,siz burada bizim misafirimizsiniz
ama bu kağıdı her an kaybedebilirsiniz.” Dediği kağıt ,oturma
izni...
Sonra yine çok
kibar sesiyle bizleri selamlayıp gidiyor.
Hey gidi
demokrasinin beşiği hey..,O yılların Türkiye’si Paris’ten sanki daha
demokrat...
Devamı
haftaya...