Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS


FUTBOLCU KAMUOYU YARATMAK ..

Dr. Ergun GÖKNEL

Bu yazıyı okurken diyeceksiniz ki, ülkenin, yaşadığımız çağın sayısız sorunu varken bu adam nelerden söz ediyor?

 

Genel düşünme yöntemini doğru temeller üzerine bina etmeden yapılacak eleştirilerin ve önerilerin tümü boşlukta kalacaktır. Önce insanların mutluluğu, özgürlüğü için üretilecek düşüncenin temelini doğru kurmak gerekir. Aksi halde söylenen sözler boşlukta kaybolup gider.

 

Sağlam bir düşünce temeline dayanmayan öneriler, siyasi teoriler bir işe yaramaz. Kısıtlı sınırlar içerisinde etkisi görülebilir, fakat bir süre sonra her şey gene eski hamam eski tastır. Ormanı saran hastalıkla savaşmadan tek bir ağacın hastalığı ile savaşmanın hiçbir yararı olmaz.

 

Temel ve sağlam düşünceyi üretmenin yolu da özgürlükten geçer. Eğer düşünceyi özgür bir ortamda ifade etmek için önünüzde bir dizi engel varsa, düşündüklerinizi özgürce tartışamıyorsanız doğruyu bulmanız olasılığı da yoktur. Çevrenizdeki insanlar günlerini gün etmeyi düşünüp, ileriye dönük çalışmalardan uzak kalmayı yaşam felsefeleri olarak kabullenmişlerse, bulundukları ortamda üç maymunu oynuyorlarsa (görme, işitme, konuşma) doğru düşünceyi de üretemezsiniz.

 

İşte onun için öncelikle özgürlük ve söylemlerin tartışması olmalıdır.

 

Gençliğimizde, daha doğrusu orta yaşlılık yıllarımızda çok kullanılan bir deyim vardı, “Ne sağcıyız, ne de solcu, futbolcuyuz futbolcu”.

 

1965-80 yılları arasında yaşanan özgür ortam Türk toplumunun siyasetle ilgilenmesini de kendiliğinden getirmişti. 1961 Anayasa’sının sağladığı özgürlükler, canlı muhalefet ve gerçekten delikanlı üniversite gençliği özgür düşünce ortamının gelişmesini sağlıyordu. Üniversitelerde kurulan Fikir Kulüpleri, tüm düşünce akımlarını temsil eden dergiler ve diğer yayınlar uygar bir tartışma ortamının ilk işaretleriydi. Ne yazık ki bu ortam demokrasi düşüncesinin az gelişmişliğine kurban gitti.

 

Türkiye’nin hızla gelişen düşünce hayatı silahlı çatışma ve sonrada terör etkisiyle kısa sürede engellendi. İnsanların düşünmesinden ve düşünerek, konuşarak, yazarak, tartışarak doğruyu bulma özelliğinden korkanlar üstünlük kazandılar. Tüm güçlerini ve becerilerini özgürlüğü yok etmek için kullanarak ve kaba güce dayalı çarpışmaları el altından destekleyerek demokrasinin gelişmesine engel oldular.

 

Komplo teorilerine başvurarak etkin dış veya iç güçler konusunda pek çok ayrıntı yazılabilir. Biz sonucu irdeleyelim ve bugüne dönelim.

 

Olayların sonunda Türk kamuoyu o duruma getirildi ki, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en baskıcı ve anti demokratik yönetimi iktidara geldiğinde  insanlar neredeyse bayram yapıyorlardı. 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen darbenin ülkeyi ne kadar gerilettiği, uygarlıktan, çağdaşlıktan ne kadar uzaklaştırdığı ancak yirmi yıldan daha uzun bir süre sonra kavranabiliyor.

 

1950 yılında demokratik bir seçimle gerçekleştirilen iktidar değişikliği doğal olarak siyasal kadroları ve de düşünce üretenlerin büyük bir bölümünü saf dışı bırakmıştı. Ancak ilerideki yıllarda oluşan gelişmeler kendi doğal süreci içerisinde ilerleyebilseydi siyasal yaşam eksikliklerini kendisi giderebilecekti.

 

1960 ve sonrası yıllarda on yılda bir gerçekleştirilen tırpanlama ve yavaş yavaş etkisini arttıran baskılar düşünce üretmeyi neredeyse olanak dışı duruma getirdi. Bu sürece son nokta da 1980 yılında kondu ve düşünce üretme, sağlıklı siyaset yapma olanaksız duruma getirildi.

 

1970’li yılların ortalarında başlayan düşünmemenin ve düşündüklerini söylememenin, tartışmamanın faydaları (!) yukarıdaki cümle ile en veciz şekilde ifade edilir hale geldi. Kısacası düşünmemek fakat futbolcu olmak tercih edilmeye başlandı. Futbol bir spor olmaktan çıktı ve ciddi bir ideoloji olarak kabul edildi.

 

Şimdi günümüze gelelim. Sayısı kırka yaklaşan özel televizyon kanalı ulusal yayın yapabilmekte. Yazılı basında gazetelerin toplam baskısı 4 milyona erişmiş durumda. Ve insanlar önce gazetelerin spor sayfalarını daha doğrusu futbol haberleri veren sayfalarını okumakta. Televizyonların futbolla ilgili programları en fazla izleyiciyi toplamakta. Haklı veya haksız bir hakem kararı günlerce gazetelerin birinci sahifesinde ve pek çok köşe yazarının yazılarında vazgeçilmez yerini almakta.

 

Televizyonların futbol programları, canlı maç nakilleri ve o hafta içerisinde oynanan maçların tekrarı yalnızca Türkiye ligleri ile sınırlı kalmamakta; İngiltere, Almanya, İtalya ve son olarak da İspanya futbol ligleri heyecanla izlendiği için olacak televizyon programlarında vazgeçilmez yerlerini almakta.

 

Tarihten bir örnek almak istenirse, günümüzün futbol bağımlılığını eskilerin gladyatör dövüşleri ve araba yarışları bağımlılığıyla karşılaştırabiliriz. İki bin yıl önce yönetimin çözemediği aksaklıkları, zorlukları unutturmak, düşünceyi olabildiğince kısıtlamak ve aklın üretkenliğini yok etmek için baş vurulan bir yöntem bu gün de uygulanıyor.

 

İnsanlar okumak, akıllarını üretken durumda tutmak, yenilikler, yeni düşünceler ortaya çıkarmak yerine futbol maçları ile enerjilerini sarf etmeye alıştırılıyorlar. Bizler de belki işin kolayını seçiyoruz. Depolitizasyon işimize geliyor. Suya sabuna dokunmadan birilerinin, büyüklerimizin(!) bizim için doğruyu bulmalarını kabul ediyoruz. Sonra da olanlardan şikayet ediyoruz, yakınıyoruz. Fakat gene de futbolculuktan vazgeçmiyoruz.

 

İzlenen maçlardan birisinde kaçırılan bir gol pozisyonu saatlerce, belki de günlerce aklımızı meşgul ediyor. Arkadaşlarımızla saatlerce bu konuda tartışabiliyoruz. Ülkenin geleceği hakkında herhangi bir düşünce üretiminden ise olabildiğince uzak kalıyoruz. Daha doğrusu uzak kalmak istiyoruz. Dört veya beş yılda bir oy vermek ile demokrasi koşullarını yerine getirdiğimizi sanıyoruz. Demokrasiyi böylece kabulleniyoruz. Gerçek demokrasinin ülkenin geleceğini, yaşadığımız kentin geleceğini ve daha da ileri giderek, oturduğumuz sokağın, komşu binanın ne hal alacağını tartışmak ve oluşmasına katkıda bulunmak olduğunu bir türlü kabul edemiyoruz.

 

12 Eylül 1980 tarihinde Türk toplumuna giydirilen tek tip giysi en kısa zamanda yenilenmeli. Düşüncelerin özgürlüğü sağlanmalı. Bu tek tip giysiye uydurulan ve pek çok lider tarafından da kolayca benimsenen siyasi yaşamımız yeniden düzenlenmeli. Gerçekten demokrasi olmalı. Bütün bunları gerçekleştirmek için de futbolculuğu terk etmek gerekiyor.

 

Düşünce zenginliği ve özgürlüğü ülkenin gelişmesini sağlar. Aksi halde her gün her olaydan yakınmaya devam ederiz.

 

               
 

 

sayfa başına dön