|
|
İnsan Hakları Diye Diye..
Şükran SONER
Küreselleşen dünyada, bilimsel teknolojik devrim çağında,
insanlığın, uygarlığın, gelişmişliğin ölçütü insan haklarında
kazanımlarla yol alınması beklenir. Doğal olanı evrensel değerlerin,
insan hakları ilkelerinin giderek yaygınlaşması, uluslararası
denetimle insanlığın çoğunluğunun yararlanabildiği haklar,
kazanımlara dönüşmesidir.
Oysa BM'nin insan hakları evrensel bildirgesinin kabulünün
yıldönümü gerekçe, hakların neresinde olduğumuza ilişkin sıradan bir
sorgulama, insan halklarından insanların yararlanmasında çok hızlı
bir geriye gidişi, kazanımların gaspedilişi sürecini ortaya koyuyor.
Nedeni ise, küreselleşmenin ta kendisi.
Daha doğrusu küreselleşme olgusu adına, küreselleşmenin adı
kullanılarak kutsanan yeni dünya sömürü düzeni. Doğrusu, yanlışı,
eksiği gediği ile Marksizm adına demokratik olmasa da yaşanan
deneyimlerin, Doğu Blokunun parçalanmasının ardından tek yanlı
güçlenen tekellerin çıkarlarının, süper güç desteğinde tek yanlı
ideoloji olarak dünyaya pazarlanması. Yeni dünya düzeninde
küreselleşen tek güç sermaye tekellerinin çıkarları, dini imanı
olmayan paranın kuralları olunca, geçerli dünya düzeni insan
haklarını ayaklar altına alan bir düzen olarak gerçekleşti.
Marksist tehdit varken, kapitalist düzende de gelişen insan
hakları, demokrasi, sosyal devlet, sosyal haklar, sendikal
haklar..olmazsa olmaz ilkeler, çağın en etkili silahı medya gücü ile
kafa, kavram karmaşası yaratılarak bir bir önce anlamları, sonra
etkinlikleri, içleri boşaltılarak kullanılamayacak haklara
dönüştürüldüler. Tabii bu hakların yaşatılmasında birinci elden
sorumlu, etkili siyasi partilerin ideolojileri, sendikaların,
demokratik kitle örgütlerinin örgütlülük ve moral değerleri yok
edilerek..
Önce zengin kuzeyde, gelişmiş demokrasilerde kapitalizmin
marksizimden esinlenerek yola çıkılmış insandan yana ne kadar
kazanılmış değeri, kazanılmış insan ve emek hakları varsa, bir bir,
sırayla hedef alındılar. İnsan hakları kavramına aykırı olarak para
ve tekellerin çıkarları, serbest piyasa ekonomisi kutsandı. Evrensel
güç kazanan örgütler sadece ve sadece paranın, sermayenin
çıkarlarını kollayan örgütler olarak karşımıza çıktılar.
Bilimsel teknolojik devrimlerin araçları tekellerin eline geçti.
Denetimi, devletlerin küçültülmesi stratejisinde, hiç değilse
halklar tarafından sorgulanabilecek siyasetin de elinden kaydı.
İçinde bulunduğumuz geçiş sürecinde henüz insandan yana evrensel
denetimi sağlayacak, insan hakları arayışlarını öne çıkaracak,
insanlığın, dünyanın geleceğini kollayacak örgütlenmeler çok zayıf.
Kaçınılmaz insan hakları, demokrasi, sosyal, sendikal haklara
işlerlik kazandıracak örgütlülükler ne ulusal ne de uluslararası
arenada etkinler. Caydırıcı güçler kimliklerinden kayıplar verdikçe,
insanlar, emekçiler kazanılmış haklarından geriye gidiyorlar. Dünya
tekelleri evliliklerle, birleşerek daha büyük tekelleri
oluştururlarken, dünya sendikacılık hareketleri kayıplarından
kapanmamak için birleşmek zorunda kalıyorlar. Yine de sendikal
örgütlülük hızla eriyor. Onu ücretlerin aşağı çekilmesi, fazla
mesaisiz çalıştırma, çalışma koşullarının ağırlaştırılması,
kuralsızlaştırma kutsanan esneklik, serbest rekabet adına dünyada
yaygınlaşıyor.
İssizlik bütün dünyada çalışanların karabasanı. Çalışma
koşullarındaki ağırlaşma 18 yüzyılın ilkel emek sömürü düzenine
doğru kayışları hızlandırıyor. Kazanılmış sosyal haklar yoksul
ülkelerde çok ağır, zengin ülkelerde bile hızla geri alınıyor.
Sağlık ve eğitim gibi en temel insan haklarından yararlanma günden
güne geriye gidiyor. Kadın, çocuk emeği sömürüsünde patlama
yaşanıyor..
Dünya ölçeğinde demokrasi geriye püskürtülüyor. Demokrasinin
yerleşik sayıldığı zengin kuzey ülkelerinde, AB'de bile demokratik
kimlik giderek sandık demokrasisine dönüşüyor. Siyasi partilerin
ideolojileri red edilmiş. Hepsi merkez sağ adı altında gerçek
liberal partiler bile olmaktan uzaklaşmaktalar. Red edilen
ideolojiler yerine tek ideolojili dünyada insanları oyalamak üzere
alt kimlikler hortlatılmış bulunuyor. Ya da yoksullaşma, yoksunlaşma
alt kimliklere sığınmayı getiriyor. Irklar ve dinler, tarikatlar,
hatta mafyalar ölçeğinde dayanışma, sadaka düzenlerini geçerli
kılıyor.
Önceleri giderek yoksullaşan güneyde, yoksulluğu paylaşmama adına
ırklar ve dinler, ayırımcılık temelinde gündeme gelen savaşlar
ağırlık kazandı. Ulus devletlerin parçalanmaları, alt kimlikler
temelinde ayrımcılık, insan haklarına aykırı olarak insan yaşamında
özgürleşmenin değil ayrımcılığın belirleyici olması tek ideolojinin,
sermayenin çıkarlarına çok yaradığı için bilinçle kullanıldı. Temel
hak ve özgürlüklerin sınırları ile oynanarak özgürleşme yerine
ayırımcılık pompalandı. Bireyin özgürleşmesi sloganı ile bireyin en
temel insan haklarının elinden alınması sağlandı.
Sonuç dünya tekellerinin kutsanan rekabeti adına, hele de insanlık
adına bir kara tablo. Dünya sermayesinin insan için, emek için pay
ödemeden kurtardıkları emeğin maliyetini ucuzlattı çok doğru. Ancak
dünya ölçeğinde değerler erozyonu ile birlikte yaşanan kirlilik,
sermayenin rüşvete ödediği payların işçiliğe ödediği paylardan iki
buçuk katına çıkmasına yol açtı. Şimdi dünya sermaye örgütleri başta
Dünya Bankası, İMF, kara, kara rüşvete verilen ve güvencesi,
karşılığı riskli olan bu paylardan kurtulmanın arayışları içinde.
Sermaye çıkarları için çok elverişli olan diktatörlükler, uzun
süreçte tersine tepen silahlara dönüştüler. Beslenen, yoksul güneyin
parçalanmasında çok işe yarayan alt kimliklere dayalı, ırk, din
temelindeki örgütlenmeler de giderek radikalleşerek, yoksunluk ve
yoksulluk etkisinde terör örgütlerine dönüştüler.
Rüşvet verilen naylon demokrasilerdeki iktidarlar, diktatörler
yerlerinde duramaz oldular. Rüşvetlerin karşılığının garantileri
yok. ABD'nin İsrail'in kurdurdukları Taliban, Hamas, El Kaide gibi
terör örgütleri artık silahlarını zengin kuzeye de çevirmiş
konumdalar. Terör artık zengin kuzey ülkeleri için de sorun halinde.
Kuralsız düzenin, yeni dünya sömürü düzeninin kuralsız savaşları
gündemde..
Bir yanda bilimsel, teknolojik devrimin en etkili araçları ile
dünya medyasını, dünya siyasetini ellerinde tutabilen tekel güçleri.
Tekel çıkarlarının askeri gücü tek kutuplu dünyanın jandarması ABD
imparatorluğunu ilan etmiş konumda. Uluslararası örgütleri yok
sayarak dünyayı yönetmeye, düzenlemeye aday. Elbette en gelişmiş
teknolojinin silah gücü elinde. Dünyayı yönetme adına yoksul
ülkeleri işgal etme hakkını bile kendinde görüyor. Kendini başka
topraklarda savunma, tehdidi ülkesinden uzak tutma savında, işgal
ettiği ülkelerin sivil halklarına, kadın ve çocuklarına bonba
yağdırmaktan, çevreyi talan etmekten rahatsızlık duymuyor.
Diğer yanda yoksulluk ve yoksunlukta en ilkel radikal din ve ırk
temelinde ayırımcılıkları yaşayanların içinden çıkan radikal terör
örgütleri. Çaresizlikte hakları için kendilerini bomba yapanlar.
elbette ulaşamadıkları düşmanları yerine, suçla doğrudan ilişkisi
olmayan en masum, sivil insanlara, insan haklarına zarar verenler,
yaşam haklarını katledenler.
Sözün özü insan hakları, evrensel değerler, demokrasi, sosyal
devlet, sendikal haklar..adına ne varsa..19.20.yüzyılların
kazanımları, 21.yüzyılda ayaklar altında, kağıt üzerinde. Bilimsel
teknolojik devrime, uygarlığa, insanlığın gelişimine aykırı bu durum
elbette sürekli olamaz. olursa insanlık, dünyanın yok oluşuna
gidilir. İnsan doğası, yaşama güdüsü, insan haklarından yana
çözümlerini üretecektir. İnsan haklarından, emekten yana sağlıklı,
alternatif örgütlenmeler kaçınılmaz etkin, caydırıcı güç
kazanacaklardır. Önemli olanı bu sancılı geçiş sürecinin insanlığa
daha fasla zarar vermesini önlemek üzere hızla örgütlenmeye,
dayanışmaya geçmek değil mi?
|
|
|