|
|
TEK YOL KÜRESELLEŞME (Mİ)
Devrim ERSEZER
Son yıllarda, -egemen bir söylem haline gelen- bir sözü çokça
duymaktayız: “Küreselleşme bütün ülkeler açısından karşı konulamaz,
zorunlu bir süreçtir”. Kim ne yaparsa yapsın bu süreci engelleyemez.
Doğal olarak, karşı konulamaz bir süreci ifade eden küresel
kapitalizmin alternatifi de olamaz.
Peki, küreselleşmenin zorunluluğu söylemi kime ne yararlar
getirmektedir. Karşımızda sürekliliğini sağlamayı amaçlayan bir
sistem var. Bu sistem böyle bir amaca ulaşabilmek için çeşitli
araçlara başvurmaktadır. Toplumları ve yaşamı anlamsızlaştırmak,
insanları tek tipleştirmeye çalışmak bu araçlardan bazıları.
Kuşkusuz, yaşadıklarını ve yaşanılanları sorgulamayan, var olanın
değiştirilemeyeceğine inanan, düşünmeyen, itaatkar, tehlikesiz bir
insan yaratılmak istenmekte. Bu tip bir insanın hiçbir tehlikesi
olamaz. Böyle bir insana, kapitalizm içinde elde edebileceği
göstermelik hak ve özgürlükleri bile vermeyebilir, ancak açlıktan
ölmeyecek kadar bir ücret verebilir, onun çocuklarını askere alıp
kendi çıkarları adına rahatlıkla savaştırabilirsiniz. Çünkü o,
değiştirilemeyecek şeyler için mücadele etmenin anlamsızlığına
inanmış, elinde olan veya olmayanla yetinen, ama aslında kendi
hayatını anlamsızlaştırdığını göremeyen bir insandır. Dolayısıyla bu
insanların sayısı ne kadar fazla olursa kapitalizmin sürekliliği de
o ölçüde sağlanmış olacaktır. Bu süreçte, kavramların kullanımı
açısından yanılsamalar yaratılması, sistemin meşruiyeti için oldukça
önemlidir. Bu kavramlara verilen olumlu anlamlar sayesinde kafalar
karışmakta ve verilecek mücadele anlamsızlaştırılmaya
çalışılmaktadır. Dolayısıyla, eğer siz böyle bir yapıdan hoşnut
değilseniz, ne yaparsanız yapın var olanı etkileyemez ve
değiştiremezsiniz. Yani var olan egemenlik ve mülkiyet ilişkilerini
kabul etmekten başka çareniz yoktur!
Küreselleşmenin Anlamı
Küreselleşmenin takdim edilen anlamı; mal, hizmet ve insanların
serbestçe hareket edebilmeleri dolayısıyla ulusal ekonomilerin dünya
piyasalarıyla eklemlenmeleri ve sonuç olarak da ekonomilerin
birbirlerine sıkı sıkıya bağlı hale gelmeleridir. Bu tanımdan
hareket edildiğinde, küreselleşmenin özgürlük kavramını da içinde
barındırdığı düşünülebilir. Mal, hizmet ve insanların serbestçe
hareket edebilmelerini sağlayan bu sistem kuşkusuz herkesin
yararınadır. Çünkü, küreselleşmenin üzerine oturtulduğu temel ilke
karşılıklı bağımlılık ilkesidir. Yani bu süreç, ulusal ekonomiler
arasında karşılıklı bir bağımlılık doğurur. Her ülke belli bir
sektörde veya bir malda uzmanlaşmaya gider ve birbirlerinden çeşitli
mallar alıp çeşitli mallar satarlar. Küreselleşen ulusal
ekonomilerin mutlaka yapabilecekleri veya iyi yaptıkları bir şeyler
vardır. Bunlar aslında yeni söylemler de değiller, kapitalizmin
babası sayılan Adam Smith’e kadar geri gidebiliriz. Klasiklerin ve
Neo-Klasiklerin düşüncelerine de. İyi de o zaman yeni olan ne, niye
yeni dünya düzeni? Küreselleşme tanımında yer alan serbestlik acaba
neyi ifade etmektedir? Gerçekten de bu süreç herkesin yararına mıdır
yoksa bu süreçten bazı sınıflar ve/veya bazı devletler diğerlerinden
daha fazla mı yararlanıyor? Küreselleşme daha fazla özgürlüğü ve
demokrasiyi sağlıyor mu? Eşitsizlikler bu süreç boyunca azalıyor mu?
Kuşkusuz bu şekilde birçok soru sorulabilir. Bu sorulara
verilebilecek cevaplar, ancak küreselleşmenin farklı tanımlarıyla
netleştirilebilir. Buradaki farklı tanımlamadan kasıt, aslında
küreselleşmenin gerçek tanımıdır. Çünkü küreselleşmenin sunulan
tanımı gerçekleri gizlemektedir.
Peki, küreselleşme nedir? Ulusal ekonomilerin mal, hizmet ve sermaye
piyasalarının metropol ülkelere açılmasını ifade eden küreselleşme,
amacın sermayeye yeni alanlar açmak ve dolayısıyla sermayenin
karlarını arttırmasını sağlamak olduğu bir süreç olarak
tanımlanabilir. Bu süreci tanımlayan temel öğe sermayenin kar
oranlarını arttırmaktır, her şey bunun etrafında toplanır ve
kuşkusuz bu uğurda başka hiçbir şeyin önemi yoktur. Yani,
küreselleşme, sistemin içinde olduğu tıkanıklığı aşma çabasıdır.
Ancak bu sayede sistem kendini rahatlatabilir. Bu açıdan
düşünüldüğünde küreselleşme bir zorunluluktur, ancak tabi ki sermaye
açısından bir zorunluluk. Çünkü, aksi takdirde, aşırı birikmiş
sermaye nedeniyle kar oranları düşecek, böylece sistemin devamlılığı
tehlikeye girecek ve belki de mevcut üretim ilişkileri
sonlanacaktır.
Görüldüğü gibi, küreselleşme kavramı aslında yalnız başına bir şey
ifade etmiyor. Anlamlı olabilmesi için ya her şeyin küreselleştiği
bir dünyada ( yani sınırların, farklılıkların, eşitsizliklerin
olmadığı bir dünya) yaşanması lazım ya da neyin küreselleşmesini
temsil ediyorsa onunla birlikte kullanılması lazım. Son yıllarda
kullanılan küreselleşme kavramının ise "sermayenin küreselleşmesini"
ifade ettiği gayet açık. Tabi ki başka şeyler de küreselleşiyor:
Açlık, yoksulluk, eşitsizlik, kriz, yozlaşma gibi. Bu sürecin ne
kadar süreceğini belirleyecek olan ise bütün bunların karşısındaki
güçlerin gelişimine, yapısına ve becerisine bağlı...
|
|
|