Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 


TEK YOL KÜRESELLEŞME (Mİ)

Devrim ERSEZER

Son yıllarda, -egemen bir söylem haline gelen- bir sözü çokça duymaktayız: “Küreselleşme bütün ülkeler açısından karşı konulamaz, zorunlu bir süreçtir”. Kim ne yaparsa yapsın bu süreci engelleyemez. Doğal olarak, karşı konulamaz bir süreci ifade eden küresel kapitalizmin alternatifi de olamaz.

Peki, küreselleşmenin zorunluluğu söylemi kime ne yararlar getirmektedir. Karşımızda sürekliliğini sağlamayı amaçlayan bir sistem var. Bu sistem böyle bir amaca ulaşabilmek için çeşitli araçlara başvurmaktadır. Toplumları ve yaşamı anlamsızlaştırmak, insanları tek tipleştirmeye çalışmak bu araçlardan bazıları. Kuşkusuz, yaşadıklarını ve yaşanılanları sorgulamayan, var olanın değiştirilemeyeceğine inanan, düşünmeyen, itaatkar, tehlikesiz bir insan yaratılmak istenmekte. Bu tip bir insanın hiçbir tehlikesi olamaz. Böyle bir insana, kapitalizm içinde elde edebileceği göstermelik hak ve özgürlükleri bile vermeyebilir, ancak açlıktan ölmeyecek kadar bir ücret verebilir, onun çocuklarını askere alıp kendi çıkarları adına rahatlıkla savaştırabilirsiniz. Çünkü o, değiştirilemeyecek şeyler için mücadele etmenin anlamsızlığına inanmış, elinde olan veya olmayanla yetinen, ama aslında kendi hayatını anlamsızlaştırdığını göremeyen bir insandır. Dolayısıyla bu insanların sayısı ne kadar fazla olursa kapitalizmin sürekliliği de o ölçüde sağlanmış olacaktır. Bu süreçte, kavramların kullanımı açısından yanılsamalar yaratılması, sistemin meşruiyeti için oldukça önemlidir. Bu kavramlara verilen olumlu anlamlar sayesinde kafalar karışmakta ve verilecek mücadele anlamsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla, eğer siz böyle bir yapıdan hoşnut değilseniz, ne yaparsanız yapın var olanı etkileyemez ve değiştiremezsiniz. Yani var olan egemenlik ve mülkiyet ilişkilerini kabul etmekten başka çareniz yoktur!
Küreselleşmenin Anlamı

Küreselleşmenin takdim edilen anlamı; mal, hizmet ve insanların serbestçe hareket edebilmeleri dolayısıyla ulusal ekonomilerin dünya piyasalarıyla eklemlenmeleri ve sonuç olarak da ekonomilerin birbirlerine sıkı sıkıya bağlı hale gelmeleridir. Bu tanımdan hareket edildiğinde, küreselleşmenin özgürlük kavramını da içinde barındırdığı düşünülebilir. Mal, hizmet ve insanların serbestçe hareket edebilmelerini sağlayan bu sistem kuşkusuz herkesin yararınadır. Çünkü, küreselleşmenin üzerine oturtulduğu temel ilke karşılıklı bağımlılık ilkesidir. Yani bu süreç, ulusal ekonomiler arasında karşılıklı bir bağımlılık doğurur. Her ülke belli bir sektörde veya bir malda uzmanlaşmaya gider ve birbirlerinden çeşitli mallar alıp çeşitli mallar satarlar. Küreselleşen ulusal ekonomilerin mutlaka yapabilecekleri veya iyi yaptıkları bir şeyler vardır. Bunlar aslında yeni söylemler de değiller, kapitalizmin babası sayılan Adam Smith’e kadar geri gidebiliriz. Klasiklerin ve Neo-Klasiklerin düşüncelerine de. İyi de o zaman yeni olan ne, niye yeni dünya düzeni? Küreselleşme tanımında yer alan serbestlik acaba neyi ifade etmektedir? Gerçekten de bu süreç herkesin yararına mıdır yoksa bu süreçten bazı sınıflar ve/veya bazı devletler diğerlerinden daha fazla mı yararlanıyor? Küreselleşme daha fazla özgürlüğü ve demokrasiyi sağlıyor mu? Eşitsizlikler bu süreç boyunca azalıyor mu? Kuşkusuz bu şekilde birçok soru sorulabilir. Bu sorulara verilebilecek cevaplar, ancak küreselleşmenin farklı tanımlarıyla netleştirilebilir. Buradaki farklı tanımlamadan kasıt, aslında küreselleşmenin gerçek tanımıdır. Çünkü küreselleşmenin sunulan tanımı gerçekleri gizlemektedir.

Peki, küreselleşme nedir? Ulusal ekonomilerin mal, hizmet ve sermaye piyasalarının metropol ülkelere açılmasını ifade eden küreselleşme, amacın sermayeye yeni alanlar açmak ve dolayısıyla sermayenin karlarını arttırmasını sağlamak olduğu bir süreç olarak tanımlanabilir. Bu süreci tanımlayan temel öğe sermayenin kar oranlarını arttırmaktır, her şey bunun etrafında toplanır ve kuşkusuz bu uğurda başka hiçbir şeyin önemi yoktur. Yani, küreselleşme, sistemin içinde olduğu tıkanıklığı aşma çabasıdır. Ancak bu sayede sistem kendini rahatlatabilir. Bu açıdan düşünüldüğünde küreselleşme bir zorunluluktur, ancak tabi ki sermaye açısından bir zorunluluk. Çünkü, aksi takdirde, aşırı birikmiş sermaye nedeniyle kar oranları düşecek, böylece sistemin devamlılığı tehlikeye girecek ve belki de mevcut üretim ilişkileri sonlanacaktır.

Görüldüğü gibi, küreselleşme kavramı aslında yalnız başına bir şey ifade etmiyor. Anlamlı olabilmesi için ya her şeyin küreselleştiği bir dünyada ( yani sınırların, farklılıkların, eşitsizliklerin olmadığı bir dünya) yaşanması lazım ya da neyin küreselleşmesini temsil ediyorsa onunla birlikte kullanılması lazım. Son yıllarda kullanılan küreselleşme kavramının ise "sermayenin küreselleşmesini" ifade ettiği gayet açık. Tabi ki başka şeyler de küreselleşiyor: Açlık, yoksulluk, eşitsizlik, kriz, yozlaşma gibi. Bu sürecin ne kadar süreceğini belirleyecek olan ise bütün bunların karşısındaki güçlerin gelişimine, yapısına ve becerisine bağlı...



 

 

 

 
sayfa başına dön