....

..

 
...
...
Yararlı Linkler
E- Posta
Başvuru Kaynakları
Katkı 
Sunanlar
Arşiv

 

Sayı: 11                                     Ana Sayfa                                         11 Eylül 2001

.........

Kabus Senaryoları

Şükran SONER

Olayın kendisi Amerikan sinemasının ``felaket gününe''ilişkin düş gücünü aşmıştı. Amerikan istihbarat, güvenlik örgütlerinin nerede ise hiçbirşey yapamamaları elbette hazırlıksız olmaları, yetersiz kalmaları ile ilişkili bir durum değildi. Felaket gününe ilişkin tüm senaryolar elbette gelişen silah teknolojisi üzerine kurgulanmıştı. Alınan önlemler de elbette saldırıda kullanılabilecek en ileri silahlı güç, teknolojik gelişmeye yönelik olacaktı.

Atlanan insanın kendisi idi. Tabii ki dünyanın her yerinde davasına inanmış, kendisini teröre adamış insanların kendilerini bomba yerine koyarak yapabilecekleri tahribatların boyutları da biliniyordu. Ama birçok insanın birden bütün güvenlik sistemlerini atlatarak, bir aradalıklarını saklayarak, yolcu uçaklarını silah yerine kullanarak sayısız bombalar gücünde tahribat yapabilecekleri atlanmıştı. İnsan zekasının bir hedefe odaklandığında yapabilecekleri hesaplanamamıştı.

Olan oldu. Nasıl ki Irak'a düşen bombaları CNN'den bir atari filmi gibi, sonuçlarını, aşağıda ölen insanlar, yok edilen çevre olduğunu algılayamadan izledik ise, bu kez de insan zekası artı teknolojinin beklenmeyen kullanımının çarpıcı etkisine kapıldık. Zengin kuzey, ABD, küreselleşme için dokunulmaz, simge olan ne varsa vuruluşunu, televizyonlar karşısında kitlenmiş olarak izledik. Ne yazık ki, onbinlerle insanın ölümünden alınması gereken dersleri en azından olayların sıcağında alabilmekten çok uzak kaldık.

Zengin kuzey, beklenmedik biçimde vurulmanın şokunda, kendi yarattığı terörün, bataklığın sorgulamasını yapabilecek durumda değildi. Korku, dokunulmazlığına aşırı güvenin, kaybedecek çok şeyi olduğunu algılamanın depresyonu, yüzyıllardır göreceli bastırılmış, özde var olan en ilkel güdüleri depreştirdi. Ayrıcalıklı olmanın, kendini üstün görmenin şımarıklığında, zengin kültür, demokrasi, insan hakları kavramları ile geliştirilmiş ne varsa bir yana atılıp, intikam, kin refleksleri ile harekete geçildi.

Siyasetçi, sistemin jandarmalığını üstlenmiş güçler, kitleleri en baştan bu güdüleri ile kucakladılar. ABD başkanının ağzından daha ilk saatlerde, henüz bilinmeyen bir düşmana savaş ilan etti. Arkasından zaten ABD'de zencilere, AB'de yabancılara çok yapılmış düşmanlıklar, bilinen haçlı seferleri güdüleri de harekete geçirilerek, Müslümanlar simgesinde yoksul güneye yöneltildi.

Düzenlerinin sallanmakta olduğunu algılayanlar, düzeni sorgulayacaklarına, rahatlarını kaçıranları cezalandıracaklardı. Usame bin Ladin'i yakalama uğruna Afganistan'ın, Saddam'ı cezalandırmak uğruna Irak'ın bombalanmasında, radikal islamın çok yaygın olduğu çok geniş topraklarda, yoksul güney halklarına kan kusturacak müdahalelerin yapılmasında hiçbir sakınca yoktu.
Ekonomik ve silah gücü ile karşı durabilecek, sorgulayabilecek bütün ülkeler üzerinde akıl almaz bir sindirme politikası ile yola çıkıldı. Hele bir Pakistan ABD'ye üst vermesindi. Ya da Afganistan'a sınırlarını kapatmasındı. Birleşmiş Milletler'de bile karar almaya gerek yoktu. Hemen NATO harekete geçirilmiş, AB'nin yıllardır ayrı bir savunma gücü oluşturması, AGİT'i yaratma çabaları rafa kaldırılmış, ABD topraklarına yönelik terör bütün NATO ülkelerine yapılmış bir saldırı olarak kabul edilmişti. Savaş ilanı da ABD ölçeğinden NATO ölçeğine yükseltilmişti. Sonrasında bütün ülkeler için NATO'nun, ABD'nin alacakları kararların yanında olmanın ötesinde bir karar alma şansı kalmıyordu.

Terörün teknoloji ile insan beynini birlikte en üst düzeyde kullanması, ABD topraklarında, dışardan olmamış bir saldırıyı, hem de silahsız gerçekleştirip, onbinlerce insanı öldürebilen bir eylemi, en can alıcı noktalardan vurma eylemini gerçekleştirmesinin ardından ilk reflekslerle insanlığın gelebildiği nokta gerçekten çok ürkütücü. İnsanlığın, dünyanın geleceği, barış, demokrasi, insan haklarını geliştirme umutları anlamında tüketici.

Her yerde, herkes korku içinde bekleşiyorlar. Zengin kuzeydekiler bir daha risk altına girmemelerinin yolunun, kendi ülkelerinin yarattığı terörün, siyasal islamın bulundukları ülkelerde kanlı bir şekilde boğulması, intikam olduğunu düşünüyorlar. Daha doğrusu insanların bu ilkel güdüleri, siyasi irade eliyle destekleniyor, yönlendiriliyor.

Yoksul güneydekiler daha büyük bir çaresizlik içinde daha çok korkuyorlar. Onlar terörün sıcak acısını hep içlerinde yaşadılar. Yaşam riskleri onları öyle bir olayla çarpıp şok etmiyor. Onlar yaşamın ucuz olduğu, insanın değerinin yok sayıldığı koşullarda yaşamaya, ayakta kalmaya çalışmaya alışkınlar. Onlar sadece yaşamlarının çok daha ağır tehditlerle karşı karşıya olduğunu görüyorlar.

Bundan sonra sadece yoksulluğu paylaşmamak üzere hortlamış ilkel güdülerle ırkçı ve dinci kaygılarla birbirlerini kesip biçme tehdidi altında olmayacaklar. Alıştıkları terörün dehşeti içinde yaşamak zorunda olmayacaklar. Bundan sonra bir de zengin kuzeyin gelişmiş teknolojilerinin silahları ile vurulacaklar. Elbette ekonomik cezalandırılmalarla çok daha fazla yoksullaşacaklar.

21.yüzyılda bu gelişmiş teknoloji, bilgi, deneyim birikimi ile insanlık böylesi bir kaosu, çaresizliği, vahşeti kader seçmiş olabilir mi? 

Ey insan aklı, sağ duyu, neredesin? Usame bin Ladin adına yolcu uçağını, kendini ve onbinleri öldürmek, bomba yapmak üzere çalışan beyin insanlık için kullanılamaz mı? Haydi o terörün kölesi, ya zenginliğin emrindeki beyinler? Barış, demokrasi, insan hakları, uygarlık adına yola çıkılıp, terörü vurmak adına, dünyanın bütün üstün güçleri, zengin kuzey, yanına zorla da olsa dünya ülkelerini katarak, en yoksulların üzerine bomba yağdırmayı tek çözüm olarak görebilir mi? 

İ

N

A

D

I

N

A