KONSEY ÖRGÜTLENMESİ
Doğan T.KAYA
Sendikaların son dönemde yaşadıkları çözümsüzlüklerin dünyada
mevcut gelişmelerden bağımsız oldukları söylenemez.Y.D.D koşulları
içerisinde tüm dünyayı kendi düzensizliğine mahkum etmek isteyen
kapitalizmin çalışanlara dayattığı koşullar;daha fazla örgütsüzlük,
yoksulluk ve düşük kazançlardır.Emeğin sömürüsünün acımasız bir
şekilde sürdürüldüğü günümüzde emekçilerinde varolan konumlarından
rahatsız olmamaları veya bir yanılsama içerisinde şükürcü bir
mantığı yaşamaları, bir örgütsüzlüğün,amaçsızlığın,depolitizasyonun
bilinçlerde yarattığı bir sonuçtur.
Varolan bu
koşullarda bunalımı aşmanın yolu ‘Dipten Gelen Dalgadır.fakat bu
dalganın nasıl örgütleneceği,koşulları,mücadele
yöntemleri;tartışılması ve çözüm bulunması en gerekli olan
unsurlardır.Bu anlamda örgütlenme ve mevcut Sendikal Bürokrasiyi
aşma yolunda bir takım öne sürülen alternatifleri açmak biraz daha
aydınlatacaktır.
İşçi
Demokrasisinin çalıştıkları alanda en uygun ifadesi olarak İşçi
Konseylerini bu anlamda farklı bir model sayabiliriz.Örgütlü bir
biçimde ilk defa pratik uygulama çabalarını 1920’li yıllarda
İtalya’da gördüğümüz Konsey Örgütlenmesi ”Fabrikadaki Tüm İktidar
Fabrika Komitelerine” ve tüm devlet iktidarı işçi ve köylü
konseylerine anlayışı ile örgütlenme tarzının temellerini koymuştur
Teorik temellerini İtalyan eylem ve düşün adamı Gramsci’nin koyduğu
konseyler, ekim devriminin coşkusuyla İtalyan devrimcilerinin kendi
özgün koşullarına uyarladığı örgütlenme biçimidir.
Delegeler bir
fabrika içindeki atölye sayısına göre görevlendiriliyorlardı.
Fabrikada çalışan tüm proleterler ister kolla, ister kafayla
çalışsınlar oy verme hakkına sahiptiler. Her delege ,seçmeni olan
işçilere güvenmek zorundaydı.Delegeler beğenilmediği, işlevlerini
yerine getiremediği yada yetkisini kullanmadığı durumlarda her an
görevinden alınabiliyordu.Böyle bir uygulama delegelerin her an
kendilerini öz denetim mekanizmasıyla sorgulanmalarını ve temsil
ettikleri kitleye sorumluluk duymalarını sağlıyordu.
Öncelikle bir
işyerinin farklı alanlarında çalışanlar o işyerinde Temsilciler
Konseyini oluşturur. Bu konseyler birleşerek o işyerindeki
birimleri oluşturur. Bu birim konseyleri işyeri konseylerini
oluştururlar.Her konseyin o işyerindeki emekçilerin genel
taleplerini sahiplenecek bir yürütme konseyine sahip olması gerekir.
Bu kurul konsey kararları dışında hiçbir karara uymaz. Her işyeri
tarafından seçilen temsilciler o iş kolunda faaliyette bulunan
bölgedeki işyeri konseyleri ile birleşerek kent konseylerini
oluştururlar. Kent konseyleri o şehirdeki gelişecek durumlara karşı
pratik anlamda karar alma ve uygulama işlevine sahip olacaktır. Kent
konseyleri de kendi içlerinden seçilecek temsilciler boyutunda ülke
genelinde alınacak kararlarda ve eylemlerde daha etkin olmak
için,ülke konseylerini oluştururlar.
Tamamen tabanın
inisiyatifine dayalı olarak gelişen bu konseyler diğer iş kollarıyla
ortak hareket etmek için kendi içinden seçtikleri temsilcileriyle
yürütme kurulları seçerler.Bu anlamda konseyler alternatif bir
örgütlenme anlayışı olarak karşımıza çıkmaktadır.
‘Konseylerin temel ilkeleri şu anlayışlarına sahip olmalıdır:
-
Doğrudan demokrasi
-
Seçilenlerin her an geri çekilebilmesi
-
Örgütlenmenin işyeri esasına bağlı yapılması
-
Basit
kurallara sahip olma
-
Bürokrasiden arınmışlık’
(Yüksel IŞIK,Sendikal bürokrasi ve
çözüm önerileri,öteki yayınları )
Bu anlamda sendikalar ve konseyler birbirinden
farklı örgütlenmeler olarak ortaya çıkmaktadır.Gramsci’ye göre:”Sendikal
yapılar her ne kadar işçi örgütleri olarak ortada varlıklarını
korusalar da kapitalizm içi ve kapitalizmle birleşmiş
konumdadırlar.Sendikal yapıların misyonu toplumu köklü bir
değişimden geçirmek değil,işçilerin kapitalizmle olan bağlarında
ücret artışı ve benzeri ekonomik haklarını talep etmektir. Konseyler
işçileri;üreticiler olarak ele alıp,yeni toplumun yaratıcısı olarak
görürken,sendikal yapılar ise işçileri;ücretli niteliği ile toplumda
rekabetçi bir unsur olarak görmektedirler.”
Bu anlamda sendikalar yasallığı temsil
ederken,konseyler daha çok emekçilerin kendine has olan öz
örgütlenmelerini temsil etmektedir.
Rosa Lüksemburg’a göre sendikaların işlevi
biraz daha nettir
: Sendikaların ancak ücret sistemini etkileyebileceğini,fakat
ücretli emek sistemini değiştiremeyeceğini,yıkamayacağını
söylemektedir.
Sonuç olarak konsey
örgütlenmesi sendikal yapılanmaya bir alternatif olarak sunulabilir.
Fakat ülkemiz koşullarına uygulanması pratik anlamda birçok zorluğu
da içermektedir. Bu anlamda emekçilerin örgütlenme çabaları da
zamanla, pratik zorlukları aşmanın yollarını da, deneyimleriyle
ortaya koymalarının yöntemlerini de yaratabilecektir.
|