Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 

 

HAYVANCILIK 


Üretici KURULTAYI
 

(13-14 Aralıkta Ankara ‘ da toplanan Üretici Kurultayı belgelerini yayınlamayı sürdürüyoruz.)  

SAYIN DİVAN,

DEĞERLİ KONUKLAR,

ÇOK DEĞERLİ ÜRETİCİLER…

HEPİNİZİ HAYVAN YETİŞTİRİCİLERİ ADINA SAYGIYLA SELAMLIYORUM!...

Bugün için uygulanan politikaların etkisiyle, bitkisel üretim yapan işletmelerin oranı artarken, hayvancılık işletmelerinin sayısı çok azalmıştır.

Ayrıca hayvancılıkta durum genel işletme büyüklüklerine göre  daha küçüktür.

Küçük işletmelerin üretim ve işletme maliyetleri yüksek olmaktadır.  Çünkü, birim hayvan başına girdi maliyeti artmakta, sunulan ürün de pahalılaşmaktadır. 

Değerli arkadaşlar…

Türkiye hayvan sayısı bakımından dünyanın önde gelen ülkeleri arasındaydı. 1928’de 33.4 milyon olan sığır, koyun, keçi ve manda sayısı, 1950’de 52.6 milyona, 1980’de 84.6 milyona çıkmıştır. Bundan sonra hayvan sayısı hükümetlerimizin dış telkinlerin etkisinde kalarak uyguladıkları güdümlü politikalar nedeniyle azalmaya başlamıştır. Güdümlü politikalar sonucu bu sayılar 1985’de 68.85 milyona, 1990’da 63.2 milyona, 1995’de 55 milyona ve 1998’de  de 48.69 milyona kadar gerilemiştir.

Hayvansal verimlilik açısından da Avrupa birliği ile ülkemiz hayvancılığı arasında ciddi uçurumlar oluştu.

Hayvancılık yönünden en dinamik sektör kümes hayvanı yetiştiriciliğidir. Beyaz et üretimi 1984 yılında 260.000 ton iken 1988’de 487.000 tona yükselmiştir. Yumurta üretimi de yıllara göre değişkenlik göstermekle  birlikte sürekli artmıştır. Örneğin; üretim 1963’de 69.000 ton iken, 1984’de 300.000 tona, 1998’de 867.992 tona yükselmiştir.

Değerli dostlar…

Ülkemizin 3 yanı denizlerle çevrili zengin iç suları bulunmasına rağmen, su ürünleri üretimi istenilen seviye de değildir. Kültür balıkçılığı iç sularda ve denizlerimizde yaygınlaştırılmamıştır. Su ürünleri üretiminin yüzde 80’lik bölümü avcılıktan sağlanmaktadır.             

Değerli dostlar…

Hayvansal üretimin devamlılığında yapılan desteklemeler ve uygulanan fiyat politikaları son derece önemlidir. 24.01.1980 tarihli istikrar tedbirleri ile  birlikte hayvansal ürünlerde destekleme alımlarına son verildi. Et fiyatları serbest piyasa koşullarının belirlemesine terk edildi. Et fiyatlarının serbest piyasaya terk edilmeden önce de üreticilerin ve tüketicilerin örgütlenmeleri için herhangi bir yasa ve bilinç desteği yapılmadı.

Hükümetler bu politika değişikliklerine geçtiklerinde biz yetiştiricilere ve tüketicilere uyarıda bulunmadılar. Yetiştiriciler olarak  bizler rehavet içinde serbest piyasanın kucağına düştük. Yüzme bilmeyen insanın denize atılması misali çoğunluğumuz boğuldu.kalanlarımız da suni teneffüs ile yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

Süt Endüstrisi Kurumu, Et ve Balık Kurumu, Yem Sanayi gibi kurumların özelleştirilmesi ve hayvancılığa yeterli desteğin sağlanmaması sonucu, örgütsüz, küçük işletmeler halindeki dağınık biz hayvan yetiştiricileri korumasız kaldık. Organize olmuş sanayici ve tüccara tek tek yem olarak sunulduk. Onların da uyguladıkları fiyat politikaları sonucunda çoğumuz sektörü terk etmek zorunda kaldık. Kalanlarında üretimi iyice azaldı. Gelinen noktada ülkemiz kırmızı ette dışa bağımlı oldu.

Türkiye’de 1980’den bu yana uygulanan güdümlü politikalar nedeniyle bu gün, beyaz et dışında , hayvansal ürünlerde  kendi kendimize yeterlilikten çıkarıldık.

            Toplam dış alım içinde tarım ürünlerinin payı 1980’de binde 64 iken, 1997’de yüzde 6.37’ye yükselmiştir. Yani, tarım ürünleri dış alımı için 1980’de 51 milyon dolar, 1997’de ise 3 milyar 94 milyon dolar öder olduk. Biz hayvan yetiştiricileri iflas ederken yabancı hayvan yetiştiricilerinin ürünlerine 3 milyar doları 1yılda ödedik.

 

Değerli arkadaşlar…

Ayrıca süt veya besi hayvanı yetiştiriciliğinde ürün pazarlamasında da önemli sorunlarımız var. Biz hayvan yetiştiricileri tarafından üretilen ürünlerin (et,süt gibi) fiyatı da maliyetin çok altında belirlenmektedir. Piyasada dengeyi sağlayacak (piyasayı regüle edecek) olan kurumlar özelleştirme adı altında kapatıldı.

Hayvancılık sektöründeki piyasayı dengeleyecek bu kamu kuruluşları özelleştirildi. Üretici örgütleri de zaten yok. Fiyat ve piyasa kontrolünü az sayıdaki özel şirketler aldı. Bu da sadece biz yetiştiricileri değil, tüketicileri de etkilemektedir. Bu anlamda tüketicilerle sorunlarımız ortaklaşıyor. Mücadeleyi de ortaklaştırmalıyız. 

Değerli dostlar…

Biz hayvan yetiştiricilerinin bir çok sorunu yanında, en büyük üretim girdimiz olan yem de başlı başına bir sorundur. Bir hayvancılık işletmesinde yemin toplam girdilerin içindeki payı  ortalama yüzde 70’dir. Türkiye’de hayvan yetiştiriciliğinde  ciddi bir kaba yem açığı bulunmaktadır. Kaba yem fiyatları girdi maliyetleri içindeki en önemli kalemdir.

Kaba yem ihtiyacının sığırlarda 200 gün, koyunlarda 300 gün meradan sağlanması durumunda hayvancılık ekonomik olmaktadır. Bu nedenle hayvancılık için meranın önemi çok büyüktür.

1950 yılında 37.9 milyon hektar olan çayır-mera alanı çeşitli sebeplerle, 19991’de 12.3 milyon hektara gerilemiş;  meraların alan olarak gerilemesinin yanında bakımsızlıktan bitkilerinin kalitesi de bozulmuştur.

Tarla tarımı içinde yetiştirilen yem bitkileri; yonca, korunga, burçak, fiğ, sorgum, hayvan pancarı, hasıl ve silajlık mısır gibi bitkilerin ekimi yapılan alan toplam ekilebilir alanın  sadece yüzde 2.7’si  kadardır. Çok yetersizdir.

Değerli arkadaşlar…

Hayvansal verimliliği artırabilmenin yolu iyi kalitede ırkların varlığı ve kullanılmasına bağlıdır. Türkiye’de büyükbaş hayvan varlığının  yüzde 40’ı, koyun varlığının da yüzde 97’si yerli ırklardır. Ayrıca melez hayvanların verimi de gelişmiş ülkelerdeki ile karşılaştırılamayacak derecede  düşüktür.

            Hayvancılık hükümetler tarafından hep göz ardı edilmiştir. Oluşturulan kalkınma planlarında ve hükümet programlarında hayvancılıkla ilgili önemli kararlar var ama bu sektör hep tarımın alt-sektörü olarak değerlendirilmiştir. Göz ardı  edilmiştir. 

Değerli arkadaşlar…

            Bulaşıcı hayvan hastalıklarının önlenmesi ve kontrolü ile ilgili çalışmalarda da istenen ölçüde başarı yoktur. Çünkü insan ve hayvan sağlığına verilen önem azdır.

Türkiye’de bulaşıcı hastalıklarla mücadele için yeterince kaynak ayrılmaması nedeniyle hastalıkların kontrolü, önlenmesi ve söndürülmesi için devlet politikası yetersiz kalmaktadır. Bu konuda bağımsız devlet politikasının olmaması nedeniyle de bir yandan ülkemiz ciddi hayvansal üretim kaybına uğramakta, diğer yandan da hayvansal kaynaklı gıdalar halkın sağlığı için tehdit oluşturabilmektedir.

Dünyada artık  “ne kadar tüketiyorsan o kadar varsın” anlayışından, “sürdürülebilir bir dünya ve yaşam anlayışına” doğru gidilmektedir. Sürdürülebilir bir dünya ve tarım için hayvancılığın geliştirilmesi zorunludur. Kısacası, hayvancılığa önem verilmez, geliştirilmezse; sadece biz yetiştiriciler yok olmayacağız. Sürdürülebilir bir tarım ve dünya mümkün olmayacaktır.

 

Saygılarımızla!...

 

HAYVANCILIKTA ÇÖZÜM

 

Sayın divan,

Değerli konuklar,

Çok değerli üreticiler…

Hepinizi hayvan yetiştiricileri adına saygıyla selamlıyorum!...

 

  • Hayvansal besinler temel gıdalardandır. Sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme için kamu gerekli önlemleri almalı ve tüm çabaları da göstermelidir. Öncelik bebek ve çocukların beslenmesinde kullanılanlar olmak üzere temel gıda maddeleri desteklenmelidir.
  • AB ile  aradaki uçurumu kaldırmak için yani verimliliği arttırmak amacıyla;

ü       Yerli sığır ve düşük verimli kültür ırkı sığırlarda kullanma melezlemesi yoluna gidilmeli,

ü       Soy kütüğü tutulmalı,

ü       İyi ve kaliteli damızlık ihtiyacı sağlanmalı,

ü       Dışarıdan süt ineği yerine, damızlık buzağı veya düve getirilmeli,

ü       Kendi nitelikli boğalarımızın döl kontrol projesi ile spermalarının kullanılması yoluna gitmek gibi ıslah çalışmaları yanında;

ü       Tarımsal kredilerin en az yüzde 25’i hayvancılığa ayrılmalı,

ü       Kredi kullanımı kolaylaştırılmalı,

ü       İşletme kredileri yeterli miktarda olmalı, kredi faizi düşük tutulmalı,

ü       Verilen kredilerin amacına yönelik, yerinde kullanılması denetlenmeli,

ü       Damızlık üretimi, besi ve süt sığırcılığı yem bitkileri üretimi, suni tohumlama uygulamalarını öncelikleri arasına alacak destekleme politikalarına ivedilikle geçilmelidir.

  • Hayvancılıkta verimin arttırılması çabasına girişilecek ise doğru, düzenli ve sürekli kayıt tutmak zorunludur. Bu kayıtlardaki bilgilerden hareketle geliştirilmesi istenen özellikler için hayvanların damızlık değerleri (genetik değeri) belirlenir. Ve böylece mevcut hayvan topluluğu içinde üstün damızlık değeri olan hayvanların oranının arttırılmasına yönelik çalışmalar yürütülebilir. Öncelikle ön soy kütüğü ve soy kütüğü kaydı tutulmalıdır.
  • Tarım reformu paketi içinde , tarım ürünlerinin dolu sigortası yanında , zorunlu hayvan sigortası da su ürünleri ve kümes hayvanlarını da kapsayacak şekilde yer almaktadır. Bu şekilde yasallaşması halinde hayvancılık işletmeleri her türlü felakete karşı korunur ve güvenceye alınmış olur.
  • Desteklemeler olmadan biz örgütsüz hayvan yetiştiricilerinin ayakta kalması mümkün değildir. Bunun için;

ü       Yem bitkisi üretim masraflarının desteklenmesi,

ü       Silaj yapımının teşvik edilmesi,

ü       Suni tohumlama teşvik pirimi verilmesi,

ü       Suni tohumlama ekibi kuracak özel ve tüzel kişi veya kuruluşların teşvik edilmesi,

ü       Damızlık belgeli hayvanların desteklenmesi,

ü       Süt teşviki,

ü       İlaç masraflarının bir kısmının iadesi,

ü       Dış satım teşviki gibi özellikle girdiye ve üretim maliyetlerine destek verilmelidir.

 

  • Hastalıktan ortaya çıkacak tehlikelerin azaltılması veya önlenmesinin yolu hayvanların kontrol altına alınmasından geçer. Sağlıklı et ve et ürünleri hazırlamak veya üretmek için de öncelikle sağlıklı kasaplık hayvanlık yetiştirilmesi gerekmektedir. Yetiştirilen sağlıklı kasaplık hayvanların da asgari teknik ve sağlık şartlarına sahip kesim yerlerinde kesilmesi ve tüketiciye sağlıklı bir şekilde ulaştırılması ile de insan sağlığı korunmuş olacaktır. Bütün bu zincirin sağlıklı işlemesi için de yetiştiriciler  demokratik örgütlere kavuşturulmalı, bu örgütler ile de yetiştiriciler bilinçlendirilir. Bu konu ciddi bir devlet politikası olarak ele alınmalı ve uygulanmalıdır.
  • Tarım işletmelerinin  aile işletmesi şeklinde  küçük ve çok parçalı olması durumu verimliliği düşürmekte, toplam tarım faaliyetini azaltmakta, modern tarım tekniklerinin kullanılmasını sınırlandırmakta ve önlemektedir. Bu durumun mutlaka tersine dönüştürülmesi gerekmektedir.
  • Hayvanlarda “beslenmeyi düzenleyen, semirmeyi hızlandıran” “hormon” kullanılmaktadır. Hormonlu etleri yiyor, yediriyoruz hiç farkında olmadan. Bunların araştırılması ve denetimi etkin yapılmamaktadır. Hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan hormonlar kamu tarafından araştırılmalı, denetlenmelidir. Ayrıca hormonsuz et ve süt üretimi teşvik edilmelidir.
  • Biz hayvan yetiştiricileri ürettiğimiz ürünlerin fiyatlarını belirlemek ve haklarımızı savunmak için sendikalarımızı kuracağız. Haklarımızı IMF ve dünya bankası dayatmalarına bu dayatmaları uygulayan hükümetlere karşı  savunmak, geliştirmek için de tarım ve hayvancılık alanında kurulmuş daha kurulacak olan sendika ve kooperatiflerle ortak mücadele edeceğiz.

 

  Saygılarımızla…. 


 
sayfa başına dön