|
|
AZERBAYCAN VE KAZAKİSTANA DİKKAT !
Ergin YILDIZOĞLU
Soros Foundation
'a bağlı Open Society Institute 'ün, Gürcistan'daki ''başarılı''
bir rejim değişikliğinin hemen ardından, yayımladığı ''Hazar
petrollerinin gelirinden kim yararlanacak?'' (Caspian Oil
windfalls: Wo will Benefit?) başlıklı rapor, Gürcistan'dan sonra
sıranın Azerbaycan ve Kazakistan'a gelmekte olduğunu düşündürüyor.
Kediye ciğer...
OSI 'nin raporu,
''halen Irak'ta enerji rejimini yeniden şekillendirmekte olan
ABD'nin ulusal güvenlik politikasının önceliğinin enerji arzını
güvenlik altına almak olduğunu'' vurguluyor ve dikkatleri
Azerbaycan ve Kazakistan üzerine çekiyor. Rapora göre ''bu iki ülke
yakında ABD için iki önemli enerji kaynağı haline gelecekler.''
Ancak, iyi yönetişim, demokrasi ve şeffaflık yokluğu bu iki ülkeyi,
ABD açısından, daha az güvenilir ortaklar yapıyormuş. En iyi çözüm,
devletin devreden çıkarılarak ulusal enerji kaynaklarının tümüyle
yabancı sermayeye satılması olabilirdi. Ne yazık ki (!) bu iki
ülkede de, tüm diğer önemli petrol üreticilerinde olduğu gibi devlet
şu veya bu oranda enerji kaynakları üzerinde söz sahibi. Bu iki
ülkede de yabancı enerji şirketleri net gelirlerinin yüzde 64 ile
yüzde 83'ünü devletle paylaşmak durumundalar (s.66).
Önsözünü,
Stiglitz 'in yazdığı rapor, çözüm olarak, petrol gelirlerinin
yönetiminde reform, şeffaflık, petrol ve gaz gelirleri üzerinde
kamuoyu denetimi öneriyor. Ne yazık ki, hiçbir şey göründüğü kadar
basit değil. Rapor, Gürcistan deneyimine de gönderme yaparak (s.88)
bu iki ülkenin yöneticilerine bir öneri de sunuyor: Daha önce
Arjantin, Panama ve Kolombiya 'da denenmiş ''vatandaş danışma
konseyleri'' kurulsun ve bunlara, petrol endüstrisi, sondaj, üretim,
taşıma rafineri alanlarında izin verme ve denetim yetkisi verilsin
(s. 85). Rapora göre bu danışma kurumlarının güçlü bir mali desteğe
sahip olması gerekiyor. Bu, bizzat petrol endüstrisinin kendisinden,
enternasyonal finans kuruluşlarının vereceği kredilerden,
hükümetlerden, uluslararası yardım kuruluşlarından ve ''sivil
toplum'' örgütlerinden sağlanabilir (s.86). Diğer bir deyişle,
Soros'un vakfının hazırlattığı rapor, petrol endüstrisinin ve
gelirlerinin denetimini devletin elinden alıp bizzat IMF, Dünya
Bankası, Exxon, Chevron Texaco, BP ve Soros Vakfı tarafından finanse
edilen örgütlere vermeyi öneriyor. Adeta bir rejim değişikliği
modeli öneriyor.
Hâlâ
''nomenklatura'' artığı, insan haklarına ve demokrasiye alerjik,
sınıfların hatta ailelerin egemen olduğu Azerbaycan ve Kazakistan
devletlerinin, özellikle Gürcistan olayından sonra, bu ''vatandaş
danışma konseyleri'' tezgâhına gelmemek için ellerinden geleni
yapacaklarına emin olabiliriz. Bu da, ABD yanlısı muhalefetin rejim
değişikliği taleplerine meşruiyet ve halk desteği sağlayacak. Bundan
sonra bu iki ülkede, Soros Vakfı'nın manevi ve özellikle maddi
yardımlarının da katkısıyla, ''sivil toplum'' örgütleriyle
hükümetler arasında bir ''demokrasi mücadelesinin'' , IMF, Dünya
Bankası'nın reform çağrılarının yoğunlaşmasını bekleyebiliriz.
ABD'nin petrol
krizi
Irak savaşının,
ABD'nin benzer bir maceraya girme olasılığını, maddi ve askeri
zaaflarını ortaya koyarak uzun bir süre için engellediğini söylemek
yanlış olmaz. Bu yüzden, ABD'nin petrol alanlarını ele geçirme
projesinin, bir süre için gizli operasyonların ''beşinci kol''
faaliyetleriyle, Soros gibi ''dost yapıların'' maddi, manevi
ve ideolojik katkılarıyla (özellikle Rusya gibi bir diğer
emperyalist gücün nüfuz alanına yakınsa) sürdürüleceğini
düşünebiliriz. Sürecek, çünkü ABD ciddi bir enerji kriziyle karşı
karşıya. Bugün enerji piyasalarına hâkim olan, enerji fiyatları
yeniden tarihsel ortalamalara geri dönecekler, arz artışı
hızlanacak, talebin artacağını varsaymak doğru olmaz, serbest piyasa
her zaman dengelenir, OPEC eninde sonunda kotalarını deler,
varsayımları bence yanlış. Birincisi, Çin ve Hindistan 'ın enerji
gereksinimlerinin hızla artmaya başlamasıyla tarihsel trendler artık
geçerliliklerini kaybettiler. İkincisi, Wall Street Journal 'ın 26
yıl enerji editörlüğünü yapan analist, Yusuf F. İbrahim 'in işaret
ettiği gibi, Körfez bölgesinde, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt
dahil, üretilen petrolün yüzde 90'ı Asya'ya gidiyor ABD'ye değil. (
Daily Star, 20/01/04). Buna karşılık, Körfez ülkelerinin dünya
enerji piyasası içindeki payı gittikçe artarken ABD'nin tüm petrol
ithalatı içinde bölgenin payının, 2050 yılına kadar, yüzde 18'den
yüzde 70'e çıkması bekleniyor ( The Guardian , 20/09/03). Bu
koşullarda, Çin ve Hindistan'ın artan talebi karşısında, ABD'nin,
enerji gereksinimini karşılamak açısından kaderini salt piyasa
koşullarına bırakması beklenemez. Üstelik, ABD düşmanlığının hızla
arttığı doların sürekli gerilediği bir dönemde, körfez ülkelerinin,
zararlarını sineye çekip Euro'ya geçmeden, sonsuza kadar dolarda
kalmaya devam edecekleri de varsayılamaz.
Tüm bunlar, Bush
'un yönetime gelmesinden bu yana, sık sık ''başkanın görevinin
ABD'yi tehdit eden enerji krizine çare bulmak olduğunu''
vurgulamasını, Dick Chaney 'nin, önceliği ''Petrol üreticilerinden
ABD'ye petrol akışını arttırmak ve güvenlik altına almak'' olarak
saptayan Enerji Raporu'ndaki saldırgan tonu, Ortadoğu petrollerine
anında müdahale edecek stratejik bir noktayı ele geçirmesine izin
verecek bir savaş için ABD halkına ve dünya kamuoyuna atılan
yalanları da açıklar.
Ancak, Irak'ın
işgali Ortadoğu'da ABD açısından belirsizlikleri ortadan kaldırmadı.
Hâlâ enerji kaynaklarının büyük çoğunluğu ABD ile ilişkisi kuşkulu,
kulakları özelleştirme önerilerine kapalı rejimlerin mülkiyetinde.
Üstelik, ABD ile işbirlikçisi oldukları için bu rejimlerin toplumsal
meşruiyetleri çok zayıf. Buna karşılık, hızla artan bir genç nüfusun
oluşturduğu demografik bir saatli bomba, petrol gelirlerine
gereksinimi de arttırarak işlemeye devam ediyor. ABD'nin ise kısa
dönemde bunlardan birine özellikle Suudi Arabistan'a müdahale edecek
g ücü ve gerekçesi yok!
Bu yüzden ister
istemez, Hazar bölgesi petrolleri, burada en büyük kaynaklara sahip
Azerbaycan ve Kazakistan gündeme geliyor, Gürcistan tipi, içeriden
rejim değişikliği modeli olasılığı güçleniyor. Ancak, bölgedeki
etnik sorunlar mozaiği, Rusya'nın çıkarlarını koruma kararlılığı, bu
Gürcistan modelinin garantisi üzerine gölge düşürüyor. O zaman,
bölgeden birilerinin ABD'ye yardım etmek üzere devreye girmesi,
''duruma'' müdahil olması gerekebilir.
Eurasyanet.org
(Soros bağlantılı) sitesinde yayımlanan, ''Türkiye'nin Azerbaycan
ve Gürcistan'daki son liderlik değişikliklerini, bölgede diplomatik
inisiyatiflerini arttırmak için bir fırsat olarak gördüğünü''
ileri süren 14 Ocak tarihli bir yorum bu birilerinin kim olabileceği
konusunda şimdiden bir ipucu veriyor olabilir...
|
|
|