MUHAFAZAKAR DEMOKRAT İKTİDAR
VE DEVRİMCİ
MUHAFAZAKAR MUHALEFET
Dr.Ergun GÖKNEL
Yazının başlığında gördüğünüz garip ve çelişik politik durum
ülkemizin siyasetinde egemen oldu. Her aklı başında kişinin hemen
ileri süreceği gibi kendilerini bu sıfatlarla tanımlayan veya bu
sıfatlarla bağdaşır şekilde siyaset yapan partilerin varlığı kabul
edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti, kendini muhafazakar demokrat olarak
tanımlayan bir siyasi partinin kurduğu hükümet ile yönetilmekte.
Meclis çoğunluğuna sahip bu partinin yaptıklarına, çıkardığı
yasalara bakarsanız göreceli demokrat özelliklere sahip. Diğer
taraftan tüm görünüşleri muhafazakar ve belki de daha fazlası.
Dış dünyadaki Türkiye görünümünü doğulu ve İslamcı düşünceye
yaklaştıran AKP, çıkardığı yasalar ve uygulamalarla demokrat bir
görünüm veriyor. İşte o zaman da muhafazakar demokrat deyimi doğru
gibi görünüyor.
Demokrat uygulamaların gerçek mi yoksa bir kisve mi olduğu
sorgulanabilir. Gene de bugün için ülkeye faydalı olduğunu
söylemekten kaçınamayız.
Muhalefete gelince…..
Gerçek bir devrimci muhafazakar kimliği ile karşı karşıyayız.
AKP’nin muhafazakar kisvesine karşı devrimci, uygulamalardaki
demokratlığına karşı muhafazakar. Ülkemizin seksen yıllık cumhuriyet
tarihinde yerleşmiş bir dizi dogmayı ve tabuyu yıkma çabasındaki
iktidara karşı muhafazakar muhalefet. Başarısız da olsa doğru
bildiği bu yolda inatla yürüyor.
Muhalefetteki CHP kendini sosyal demokrat, kısaca sol bir
parti olarak tanımlıyor. Fakat tarihsel olarak oy alması gereken
kesimlerden oy alamıyor. Nedenini de düşünmüyor ki, henüz bu
çelişkiyi ortadan kaldırabilmiş değil.
İktidar ve muhalefet partilerindeki bu çelişkili durumun
sebebini son on yıldır dünyaya egemen olmuş ideolojisizlikte aramak
gerekir. İdeolojilerin ölümü söylemi ile, özellikle sol ideolojinin
yok oluşu, başarısızlığı ve ölümü ilan edilmek istenmiştir. Bu
amaçla da ülkemizde ciddi çabalar harcanmıştır ve harcanmaktadır. 12
Eylül 1980 darbesinin getirdiği ideolojisiz parti anlayışı henüz yok
edilememiştir.
Sınıflardan, kapitalizmden, emek kavramından söz etmek, bu
kavramları kullanmak, ideolojik kabul edildiğinden, sosyal demokrat
partiler ve sendikaların söylemlerinde yer alması bu kurumların
kendileri tarafından neredeyse yasaklanmıştır. Solun, sosyal
demokrasinin temel kavramı olan emek-sermaye çelişkisini
tartışmaktan kaçınan bir sol(!) anlayışın halk yığınlarınca kabul
edilebilir bir siyaset, bir düşünce ve sonunda bir ideoloji
üretebileceğine inanabilir misiniz? İşte düşünce üretemeyince de
ancak belirli sloganlarla siyaset yapmaya çalışır fakat
yapamazsınız. O zaman da oy alamazsınız.
Bu tablo içerisinde siyasetin etkinliğini ve gelir
dağılımının eşitsizliğini ortadan kaldıracak, en azından
hafifletecek politikalar geliştirilemeyince eşitsizlik ve kısıtlı
özgürlük de devam edegelmektedir.
Türkiye’nin tarihten kaynaklanan yapısal özellikleri ile
muhalefetin yeni dünya düzenine teslim oluşu birleştiğinde ortaya
kendini devrimci sanan fakat gerçekte muhafazakar olan bir muhalefet
çıkmaktadır. CHP’nin bilmesi gerekir ki devrimcilik kisvede değil
düşüncede olur.
Ülkemizdeki geleneksel güçlere karşı muhalefeti temsil eden
siyasi partiler son elli yıldır her zaman çoğunluğu elde
etmişlerdir. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti, 1965 yılında DYP,
1983’de ANAP ve son olarak da 2002’de AKP.
Değişimi getirecek ve yoksulluğu yenecek bir düşünce
üretildiğinde seçmen siyasi tercihini 1973 ve 1977’de olduğu gibi
değiştirmiştir. Bugünkü iktidar ise son elli yılda olduğu gibi
egemen güçlere karşı yoksul ve ezilmiş kitlelerin muhalefetini
temsil etmektedir.
Emek-sermaye, baskı-özgürlük çelişkilerini ön plana alan, bu
çelişkilerin ortadan kaldırılması çabasını veren, kısaca
yoksulluktan kurtulmuş özgür bir toplumu düşünen bir siyasi parti
olmadıkça tüm bu çelişkiler devam edecektir.
İdeolojisiz bir sol parti olamayacağı gibi, siyasetin
toplumun yaşam kalitesini iyileştirecek bir düşünce üretmemesi
halinde mevcut siyasal yapı da değişmeyecektir.
|