Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

“HASTA LA VİCTORİA SİEMPRE”

Cüneyt GÖKSU

 

 

 

 

 

 

 


 Che GUEVARA

Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa
Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır
Yani satılmış değillerdir, hiç tüfek patlamıyorsa
Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmaya
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.

Bizim de halkımız vardır Che Guevara
Unutulmuş uzak tarlalar yalazında
Sazıyla, türküsüyle kardeşliğe vurgun
Bütün ulusların halkları gibi
Ve yalnız büyük fırtınalarda kımıldayan
Bizim de halkımız vardır Che Guevara.

Bizim de ozanlarımız vardır Che Guevara
Sağ çıkmış güneşsiz taş odalardan
Yüreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş
Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi
Eğilmeden dimdik geçmiş kapılardan
Bizim de güzel insanlarımız vardır Che Guevara.

Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevara
Yokluklardan biyol kopup gelmiş
Üç zeytin, az ekmek üniversitelerde
Düzen çarpar önce, alkol vurur
Başkaldırırlar akılları suya erende.

Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam'ı
Kongo hepimizin Kongo'su
Bir kez öz su yürümüştür dallara
Patlayacaktır ağır sancılara karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara.

Metin Demirtaş (Ankara, Ekim 1996)

Neden Küba?




"Basit yaşayacaksın,
mesela susayınca su içecek kadar basit."

Yalçın Eygir.

Küba'da yaşam yukarıdaki dizelerin anlattığı gibi, yalın ve basit.



Küba, herkese farklı şeyler çağrıştırıyor: Sosyalist'ler için hâlâ, kendi türünün "yaşayan" tek örneği; tatil meraklıları için, Havana ve Varadero'nun mükemmel plajları, dünyanın en güzel puroları, ron ve salsa cenneti; doğa tutkunları için, eşsiz tropik ormanlar, sualtı güzellikleri, vs. vs…

Küba, sosyalizme inanan, onu, yönetim ve yaşam biçimi olarak görenler için ideal bir yer. Kimilerine göre o, 1990'larda yıkılmış "komünist" sistemi hâlâ savunup yaşatarak, "küresel" dünyada yalıtık bir hayat süren, "hayalperest", "demode", yokluklar içinde bir ülke, kimilerine göre de, emperyalistlere karşı "devrim"i başarmış, herşeye rağmen onu 2000'lere taşımayı becermiş, direnmiş, başı dik bir ülke. Katı Amerikan ambargosu başta olmak üzere, dünyanın çoğu kapitalist, güçlü ülkelerinin çeşitli politik ve sosyo-ekonomik yıkıcı çıkar oyunlarına karşın, ödün vermeden sistemini korumaya çalışıyor. En sağda düşünen bazı insanların bile, övmekten çekindiği ama "içten içe" imrenerek baktığı, anlamaya çalıştığı bir ülke Küba. Öyle ki, ülkemizi temsilen Küba'ya giden bir Sağlık Bakanı, ziyaretinden sonra, hayranlığını dile getirmekten çekinmeksizin,

"- Adamlar bu işi çözmüş."

diyebiliyor. Yıllardır Türkiye'de yapılmaya çalışılan ama, bir türlü başarılamayan işlerin, o kıt kaynaklarla yapıldığını gördükçe, içleri gidiyor.

Türkiye, "kapitalizm"i, yanı sıra da "liberal ekonomi"yi yıllar önce kabul etmiş, zaman zaman iktidara ortak olan ya da "teğet" geçen,"solumsu" yönetimlerle de, bu "kabullenmişliği" desteklemişti. Böylece, "sosyalizm"e inanan insanların sosyalizmi yaşamaları "pratik" olarak imkansız hale geldi. Sonuçta, ne "kapitalizm"i, ne de "sosyal demokrasi"yi hakkıyyla uygulayabilen, 1923 Cumhuriyeti'nin devrimci ilkelerinden uzaklaşmaya yüz tutmuş, uygulanan sistemi dahi belli olmayan, günümüzün "Amerikan usülü faşizm"ine çok yaklaşan bir ülkeye dönüştü.

Kapitalist rejimlerde insanlar mutlu mu? Serbest piyasa ekonomisi bize ne kattı, ne getirdi? Cep telefonunu dilediğimizce kullanmaktan ne denli mutluyuz? Eskiden insanlar daha mı mutluydu, yüzümüz daha mı çok gülüyordu, yoksa bugün mü daha çok gülebiliyoruz? Önemli olan bireyin mutluluğu mu, yoksa kendini çağdaş millet olarak gören diğer milletlerin girdabına kapılıp, topyekun mutsuz olmak mı?

Bilinmeyeni "objektif" olarak öğrenmenin yolu, "herşeyi okumaktan" geçer; ama yaşayarak öğrenilenler, daha "kalıcıdır".

Bu gerçekten yola çıkarak, Fidel henüz yaşıyorken, sosyalizmin son kalesini turist olarak değil, objektif olarak, onlar gibi yaşayarak tanımak ve algılamak için, ülkemizde hiç bir iktidarın sağlayamadığı, hep "sözde öncelikleri" olan ama, hep o koltuğa oturduklarında k..larının altında kalan değerleri yaşamak için, Küba'yı "tanımak" için, bu geziyi planladık ve yola düştük.

Hayaller, Planlar, Araştırmalar…

Deniz aşırı, keşif amaçlı bir gezi olacaktı. Gitmeye karar verdiğimiz tarihle uçacağımız tarih arasında, yaklaşık 4 ay vardı. Uygun uçak biletinin bulunması, vize işlemlerinin tamamlanması, kalınacak yerlerin belirlenmesi, yanımızda götürülecekler, sponsorluk araştırmaları, Küba'da görülmesi gereken yerler, vb. bir sürü araştırılacak ve yapılacak iş vardı. Bunları sıraya koyduk ve işe koyulduk.

Öncelikle uçak bileti ve vizeden başladık çalışmaya. Google iyi bir kaynaktı. Avrupa'dan kalkan "charter"ları ve büyük havayollarını araştırdık.

Küba vizesinin, neredeyse imkansız denecek kadar zor alındığını duymuştum. Koca bir yalanmış! Bunu söyleyenler gitsinler de, Alman Büyükelçiliği'nin önünde biraz vakit geçirsinler; kendi ülkemizde, kendi insanımıza yapılan eziyeti yaşasınlar; ondan sonra konuşsunlar.

Avrupa'da birçok ülkeye, Suudi Arabistan'a ve ABD'ye gittim. Hepsinin vize işlemleri farklıdır, ama ortak olan nedir biliyor musunuz, bir camın arkasından, "ilgili kişi"yle, "gayri insani" bir şekilde anlaşmaya çalışırsınız. Yani, el sıkışmazsınız, hoşgeldin denmez size, konuk olmak şöyle dursun, adeta bir kağıt parçası gibi davranılır. Telefon ettiğinizde birilerine ulaşmanız, ya da en basit sorulara bile cevap almanız neredeyse imkansızdır. "Sen bizden değilsin, o yüzden bekleyeceksin!" bakışı fırlatılır, vs. vs.

Ankara'daki Küba Büyükelçiliği'nin telefonunu bulup aradığımızda da, aynı beklenti ve tedirginlik vardı bende, ne yalan söyleyeyim. Ama karşımıza, makine yerine kibar bir hanım çıkarak, sorularımızı sabırla cevapladı. Böylece, ilk randevuya tedirginliğimizi atarak gittik. Bizi kapıda karşılayan, aynı hanımla tokalaştık; içeri davet edildik. Sade döşenmiş odada, çalışma masasının önündeki iskemlelere oturduk. Normal insanların konuştuğu gibi, sohbet etmeye ve hazırladığımız soruları sormaya başladık. Gül hanım bize konuk gibi davranıyordu! Masasının arkasında, Küba devrimini resmeden çok güzel bir tablo vardı. Sadece 2 fotoğraf, vize parası, pasaportları ve birkaç basit sorudan oluşan vize formunu teslim edip, ertesi gün vizeleri almak üzere konsolosluktan ayrıldık. Çıktığımızda gözlerimiz parlıyordu, inanılmaz bir hafiflik duyumsuyorduk; Gül Hanımın, o nezaket ve saygı dolu davranışları ve yardımseverliğiyle, ayaklarımız yerden kesilmişti: Evet, gidiyorduk!

  

sayfa başına dön