YENİ LİBERALİZMDEN SONRA :
İMPARATORLUK MU ,
SOSYAL DEMOKRASİ Mİ ,
SOSYALİZM Mİ ?
Mingi Lİ
1980'lerin başlarından bu yana, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'daki önde
gelen kapitalist devletler yeni liberal politikaları ve kurumsal
değişimleri sürdürüyorlar. Latin Amerika, Afrika, Asya ve Doğu
Avrupa'daki çevre ve yarı-çevre ülkeler de, önde gelen kapitalist
devletlerin (öncelikle Birleşik Devletler) ve uluslararası para
kurumlarının (IMF ve Dünya Bankası) baskısı altında, ekonomilerini
yeniden liberal iktisadın istemleriyle uyumlu biçimde yeniden
yapılandırmak üzere "yapısal uyumlar", "şok tedaviler" ya da "ekonomik
reformlar" uyguladılar.
Yeni
liberal bir rejim tipik olarak enflasyonu düşürmek ve (çoğunlukla kamu
harcamalarını azaltmak ve faiz oranlarını yükseltilmek yoluyla elde
edilen) mali dengeyi korumak üzere uygulanan parasalcı politikaları,
(emek piyasası düzenlemelerinin iptali ve sosyal refahın kesilmesi
anlamına gelen) "esnek" emek piyasalarını, ticari ve mali
serbestleştirmelerle özelleştirmeleri içerir. Bu politikalar küresel
yönetici elitler (öncelikle de önde gelen kapitalist devletlerin mali
sermayesi) tarafından dünyanın emekçi halklarına yöneltilmiş olan bir
saldırıdır. Yeni liberal kapitalizm koşulları altında, onlarca yıllık
toplumsal ilerleme ve kalkınma çabaları geriletilmiştir. Küresel
gelirdeki ve zenginlikteki adaletsizlik önceden görülmemiş düzeylere
ulaştı. Dünyanın büyük bir çoğunluğunda, çalışan sınıflar yoksullaşmaya
maruz kaldılar. Ülkeler bütünüyle sefalete sürüklendiler.
Birleşmiş
Milletler İnsani Gelişme Raporu'na göre, dünyanın en zengin yüzde 1'i en
yoksul yüzde 57'si kadar gelire sahip. En zengin yüzde 20 ile en yoksul
yüzde 20 arasındaki gelir uçurumu 1960'da 30:1'den, 1990'da 60:1'e ve
1999'da 74:1'e yükseldi ve bu oranın 2015'de 100:1'e tırmanması
bekleniyor. 1999-2000 arasında, 2.8 milyar insan günde 2 doların altında
gelirle yaşadı, 840 milyon insan yetersiz beslendi, 2.4 milyar insan
hiçbir yeterli sağlık hizmeti türünden yararlanamadı ve dünyada okul
çağındaki her altı çocuktan birisi okula gidemedi. Küresel tarım dışı
emek gücünün yüzde 50 kadarının ya işsiz ya da gizli işsiz olduğu tahmin
ediliyor. (1)
Birçok
ülkede, çalışan sınıflar yaşam standartlarında mutlak düşüşler
yaşadılar. Birleşik Devletler'de, üretimde ve alt düzeylerde çalışan
işçilerin (1992 dolar değeri üzerinden) gerçek haftalık gelirleri
1973'de 315 dolardan 1989'da 264 dolara indi. On yıllık bir ekonomik
genişlemenin ardından, 1999'da, 1962'deki gerçek ortalama ücret
düzeyinin altına, 271 dolara düştü. Latin Amerika'da, 1970'lerden bu
yana yeni liberal yeniden yapılandırmadan muzdarip olan bu kıtada,
yaklaşık 200 milyon insan ya da nüfusun yüzde 46'sı yoksulluk içinde
yaşıyor. 1980 ile 1990'ların başları (1991-1994) arasında, gerçek
ücretler Arjantin'de yüzde 14, Uruguay'da yüzde 21, Venezuela'da yüzde
53, Ekvador'da yüzde 68 ve Bolivya'da yüzde 73 düştü.(2)
Yeni
liberalizmin savunucuları yeni liberal "reformların" ya da "yapısal
uyumun" görülmemiş bir ekonomik gelişme, teknolojik ilerleme, yükselen
yaşam standartları ve maddi zenginlik çağı yaratacağını vaadetmişlerdi.
Aslında, dünya ekonomisi yeni liberal çağda durgunluğa sürüklendi. Dünya
GSMH'sının ortalama yıllık büyüme oranı 1950 ile 1973 arasında yüzde
4.9'dan, 1973 ile 1992 arasında yüzde 3.0'a ve 1990 ile 2001 arasında da
yüzde 2.7'ye indi. 1980 ile 1998 arasında, ("geçiş ekonomileri"
denilenler de dahil olmak üzere) tüm "gelişmekte olan ülkelerin" yarısı
kişi başına gerçek GSMH'larında düşüşler yaşadılar. (3)
Küresel
ekonomi borçla finanse edilen ABD ekonomisi tarafından ayakta tutuldu.
1995 ile 2002 arasında, ABD ekonomisi dünya GSMH'sındaki kümülatif
büyümenin yüzde 96'sını sağladı. (4) ABD genişlemesi yerel tasarrufların
azaltılması, özel sektör borçlarının tarihsel olarak görülmemiş
düzeylere yükseltilmesi ile büyük ve giderek de artan cari hesap
açıklarının sürdürülmesi sayesinde finanse edildi. Bu süreç
sürdürülebilir nitelikte değildir. Anormal dengesizlikler şu ya da bu
biçimde düzeltilecektir. Eğer Birleşik Devletler sürekli olarak yükselen
cari hesap açıkları yaratmayı sürdüremezse ve diğer büyük ekonomilerden
hiçbirisi de özerk bir itici güç olarak işlev görmeyi başaramazsa, yeni
liberal küresel ekonomi aşağıya doğru güçlü basınçların etkisi altına
girecek ve sürekli olarak daha da sıklaşan ve şiddetlenen mali krizler
tarafından tehdit edilecektir.
Yeni
liberalizmin yolaçtığı toplumsal ve ekonomik felaketler daha şimdiden
yayılan ve büyüyen popüler direnişlerin önünü açmaktadır. Küresel
ekonomik koşulların daha da bozulması yüz milyonlarca insanı hoşgörü
eşiğinin ötesine doğru rahatlıkla sürükleyebilir. Yeni liberalizme ve
kapitalizme karşı küresel bir isyan ihtimal dışı bırakılamaz.
Kendilerini solda sayanlar, ilericiler ya da devrimciler, öncelikle
düşünsel olarak, böylesi bir gelişmeye hazırlıklı olmalıdırlar.
Yeni
liberalizm ve Küresel Durgunluk
Yeni
liberalizm sürdürülebilir bir küresel sermaye birikimi için gerekli olan
kurumsal çerçeveyi sağlayamamaktadır. Yeni liberalizm kapitalist
ekonomiyi istikrara kavuşturmak ve kapitalist toplumsal çelişkileri
yumuşatmak için kurulmuş olan kurumların altını boşaltmakta ve bu
kurumları çözmektedir. Kapitalist küresel ekonomi bu durumda artan
sıklık ve şiddetteki mali krizlere açık hale gelmektedir. Monthly Review
editörlerinin belirledikleri gibi: "Yeni liberal rejimler altında
küreselleşme birçok bakımdan durgunluk eğilimlerinin ve mali krizin
küreselleşmesi anlamına gelmiştir." (5)
Küresel
efektif talep küresel özel tüketimin, küresel özel yatırımın ve küresel
hükümet harcamalarının toplamından oluşur. Yeni liberalizm altında,
küresel eşitsizlik görülmemiş düzeylere ulaşmış ve dünyanın değişik
parçalarındaki emekçi insanlar mutlak yoksullaşmaya maruz kalmıştır.
Yani dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun satın alma gücü ya düşmüş ya da
dünya üretiminden daha yavaş büyümüştür.
Küresel
aşırı kapasite koşullarında özel yatırım durgunluğa sürüklenmekte ve
özel sermaye mali araçlarla yapılan spekülasyona dönmektedir. Mali
serbestleştirme sonucunda, sınır aşırı spekülatif sermaye akımları büyük
oranda artmış, bu da sermaye kaçışı ve mali kriz tehlikesini
artırmıştır. Bu tehlikelere karşı, bazı merkez bankaları, aslında
küresel mali sermayeye risk primi ödemesi anlamına gelen yüksek faiz
oranlarını ayakta tutmaya zorlanmaktadırlar. Önde gelen yedi kapitalist
ekonomideki GSMH büyüme oranına denk düşen ortalama gerçek faiz haddi
oranı 1881 ile 1913 arasında 0.97, 1919 ve 1939 arasında 2.40, 1946 ile
1958 arasında 0.36, 1959 ile 1971 arasında 0.55, 1971 ile 1984 arasında
0.47 ve 1985 ile 1997 arasında 2.34'dür. Gerçek faiz oranlarının sadece
iki dönemde, iki savaş arası depresyon yıllarıyla yeni liberal çağda
ekonomik büyüme oranından daha yüksek olduğunu belirtmek gerekmektedir.
1'den daha yüksek bir oran üretken ve spekülatif yatırımlar arasındaki
rollerin tersyüz olduğunu ima etmektedir ve bu da sistemik krizin bir
işaretidir. (6)
Yeni
liberalizm koşullarında, hükümetler çoğunlukla sıkı mali ve parasal
politikalar uygulamış, kamu harcamalarını azaltmışlardır. Mali
piyasaların serbestleşmesiyle birlikte, mali açıkları sürdüren
hükümetlerin, yanıtlarını sermaye kaçışı ile ve dövize saldırı ile
gösteren özel yatırımcılar tarafından "cezalandırılmaları" muhtemeldir.
Bu durumda, hükümetler (özellikle de çevre ve yarı çevre ülkelerin
hükümetleri) harcamaları kısarak mali denge sağlama yönünde güçlü bir
baskı altına girmektedirler. Tüm yeni liberal rejimler hükümet
harcamalarını sınırlandırmayı amaçlamaktadır. Özetle, yeni liberal
çağda, küresel effektif talebin her üç bileşeni de güçlü aşağı doğru
basınçlara maruzdur ve ya daralma ya da durgunlaşma eğilimi
göstermektedir.
Ondokuzuncu yüzyıl Marksistleri toplumsallaşan üretim ile [artığa] özel
biçimde el koymanın kapitalist sistemi arasındaki çelişkiyi kapitalizmin
temel çelişkisi olarak kavradılar. Üretimin artan oranda
toplumsallaşmasının, kendi ifadelerini sabit sermayenin artan öneminde
ve giderek karmaşıklaşan ve karışılıklı bağımlılıklara sahip olan mali
yapılarda bulduğu iddia edilebilir. Keynes'den bu yana, birçok iktisatçı
sabit sermaye yatırımlarının temel bir belirsizliğe tabi olduğunu ve bu
belirsizliğin de çoğunlukla rasyonel hesaplamanın sınırlarını
zorladığını anlamıştır. Mali yapıların giderek karmaşıklaşması
yatırımcıların güven duygusundaki ya da psikolojik koşullardaki ani
değişimlerin, yatırımlar ve yatırımlar yoluyla da, ekonomi üzerinde
hızlı ve büyük dalgalanmalar yaratma olasılığını büyük ölçüde artırdı.
Kapitalist ekonomilerin derin resesyon ya da depresyonlara düşmesini
engellemek için, makroekonomik bir istikrarlaştırıcı olarak etkin
biçimde işlev görecek bir "büyük hükümet"e ihtiyaç bulunmaktadır. (7)
Yeni
liberalizm, mali serbestleştirme ve kamu sektörüne saldırı yoluyla,
kendi istikrarlaştırıcı işlevlerinin altını önemli ölçüde boşaltmış ve
bazı örneklerde de tamamen yoketmiştir. Yeni liberal çağ giderek
sıklaşan ve şiddetlenen mali krizlere tanık oldu. 1995 Meksika krizini
1997'deki Asya krizi, 1998'deki Rusya ve Brezilya krizleri ve 2001'deki
Arjantin krizi izledi. Bu süreçte küresel makroekonomik
istikrarlaştırıcılık rolü ABD Hazinesi ile ABD ihracatını sürekli olarak
aşan ABD mal ve hizmet ithalatı tarafından yerine getirildi; bu durum
devam edebilir mi?
ABD Mali
Köpüğü ve Dengesizlikler
Küresel
ekonomi bir parça özerk bir talep yaratabilen güçlü bir ekonomi
olmasaydı çoktan aşağıya doğru inen bir spiralin içine girebilirdi.
1990'ların başındaki ABD ekonomik canlanması ile büyük ve artan ABD
ticaret açıkları yeni liberalizmin genel olarak çelişkili eğilimlerine
karşı dengeleyici güçler olarak işlevlendiler. ABD ekonomik canlanması
borçlarla finanse edilen özel sektör tüketimi ve "yüksek teknoloji"
sektöründeki şirket yatırımlarının patlaması ile yürütüldü. Özel sektör
mali dengesi (harcamalar eksi gelirler) GSMH'nın yüzde 3-4'ü gibi
tarihsel olarak normal bir aralıktan beklenmedik bir negatif alana doğru
kayarak, 2000'in üçüncü çeyreğinde eksi yüzde 5.5'e ulaştı. GSMH oranı
olarak hane ve şirket borçları da tarihsel zirvelerine ulaştılar.
Haneler büyük gayrımenkul fiyat balonları nedeniyle böylesi bir düzeyde
borç alma istek ve yeteneğindeydiler. Tobin "Q" göstergesi (varlıkların
piyasa değerinin sermayenin yenilenme maliyetine oranı) gibi
göstergelerle ya da fiyat-kazanç oranlarına atıfla ölçüldüğünde, ABD
hisse senedi piyasalarının 2000'de en büyük şişme düzeyine ulaşan
köpüğü, ABD ekonomik tarihindeki en aşırı düzeydir.(8)
Hisse
senedi piyasalarının köpüğü patladığında, şirketler sektörü harcamaları
önemli ölçüde durakladı (özellikle de "yüksek teknoloji" sektöründe).
ABD, derin bir resesyondan kaçınmak amacıyla, 2000 ve 2003 arasında,
genel hükümet mali dengesini GSMH'nın yüzde 1.4'üne ulaşan bir fazladan,
GSMH'nın yüzde 4.6'sına ulaşan bir açığa ya da GSMH'nın yüzde 6'sına
ulaşan bir orana kaydırdı ve ABD Merkez Bankası (Federal Reserve) kısa
vadeli faiz oranlarını yüzde 6.5'dan yüzde 1.25'e çekti. Mali ve parasal
politikadaki dramatik gevşemeye rağmen, ABD büyümesi tutuk ve istihdam
ortamı durgun kaldı. Bu politikalar aslında köpüğün sürdürülmesine
yardımcı oldular. Hane sektörünün borç genişlemesi sürdürüldü, hisse
senedi piyasası köpüğü tam olarak indirilemedi ve şimdi de bir barınma
sektörü piyasası köpüğü zirvesine ulaşıyor.
Büyük
ölçüde mal ve hizmetlerin uluslararası ticaretindeki sürekli büyümekte
olan açığın bir sonucu olan ABD cari hesap açığı, 2002 sonlarında
GSMH'nın yüzde 5'ine ulaştı. Kapitalist dünyanın hegemonik gücü için
böylesine büyük bir cari hesap açığını sürdürmek tarihte eşi benzeri
görülmemiş bir durumdur. Tersine, Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde,
Britanya, GSMH'sının yüzde 4'üne yakın bir cari hesap fazlasına sahipti.
ABD cari
hesap açıkları dünyanın geri kalanından gelen karşılıklı sermaye
girişleri ile karşılanmaktadır. Sürekli artan ABD cari hesap açıklarının
sürebilmesi için, dünyanın geri kalanı mali rezervlerinin giderek daha
büyük bölümlerini dolar-temelli varlıklarda tutma isteğinde olmalıdır.
Morgan Stanley'in başekonomisti Stephen Roach, şöyle diyor: Şimdi, dünya
toplam döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 75'i, Amerika'nın dünya
GSMH'sı içindeki yüzde 32'lık (piyasa döviz oranlarıyla) payının iki
katından fazla dolar-temelli varlıkta tutuluyor. Aynı zamanda, yabancı
yatırımcılar ABD Hazine borçlarının yüzde 45'lik bölümünü, ABD şirket
borçlarının yüzde 35'ini ve ABD hisse senetlerinin yüzde 12'sini
ellerinde bulunduruyorlar. Bütün bu oranlar ya rekor ya da rekora yakın
yüksekliktedir. Dünya önceden asla bu kadar büyük bir stoku; hem
büyümenin motoru hem de mali değer deposu olarak Amerika'ya
yatırmamıştı. Sorun, geleceğe doğru projekte edildiğinde işin
matematiğinin hızla belirsizleşmesindedir.(9)
Cari
hesap açıklarının mevcut oranlar üzerinden yapılan projeksiyonlarının
"belirsiz" hale gelmesi için geleceğe gitmeye de gerek yok. Levy
Economics Institute'un bir çalışmasına göre, makul varsayımlar altında,
ABD ekonomisinin işsizlik oranını azaltmaya yetecek denli büyüdüğü
varsayıldığında, ABD net dış yükümlülükleri 2010'dan önce GSMH'nın yüzde
60'dan fazlasına ve cari hesap açığı da yüzde 8.5-9'una ulaşacaktır.
Alternatif Küresel Ekonomik Kriz Senaryoları
ABD cari
hesap açığındaki sürdürülemez büyümenin tersine çevrilmesinin dört olası
yolu var. Birincisi, eğer dünyanın geri kalanı ABD ekonomisinin cari
hesap açığından daha hızla, aslında çok daha hızla büyürse, ABD mal ve
hizmetlerine daha fazla talep olacak, bu da ABD ihracatının ABD ithalatı
ile arasındaki açığı daha hızla kapatacak kadar artmasına izin
verecektir. İkincisi, ABD cari hesap açığı ABD yerel talebindeki bir
daralma ile düzeltilebilir. Üçüncüsü, cari hesap açığındaki patlayıcı
artış "göreli fiyatlardaki" düzenlemelerle; yani ABD dolarının
devalüasyonu ile düzeltilebilir. Son olarak, politik ve askeri güç
icrası cari hesap açığındaki büyümenin bileşenlerini Birleşik
Devletlerin işine yarayacak biçimde etkileyebilir.
Önümüzdeki birkaç yılda ilk olasılığın gerçekleşmesi, yani dünyanın geri
kalanının Birleşik Devletlerdeki mevcut büyümeden daha hızlı bir oranda
büyümesi olasılığı bulunmamaktadır. Yük, ulaşılabilir olmakla birlikte,
devasa riskler ortaya çıkartan ikinci ve üçüncü seçeneklerin üstüne
yıkılacaktır. ABD yerel büyüme oranını yerel faiz oranlarını yükselterek
sınırlandırmak ve böylelikle de ithalatı ve ticaret açığını
sınırlandırmak, elbette ABD karar alıcılarının teorik yetenekleri
arasındadır. Aslında kendisini ABD cari hesap sorunları gibi sorunlarla
karşıkarşıya bulan yeryüzündeki tüm diğer devletlere uygulanacak olan
"ortodoks" IMF ilacı da bu olacaktır. Ama ABD yeryüzünün diğer öteki
devletleri gibi bir devlet değildir, o hegemondur. Onu bu ilacı almaya
zorlayacak hiçbir kurum mevcut değildir. Ve ABD yönetici eliti açısından
da, en azından seçim sürecinin bu aşamasında, bu seçenek politik olarak
olası değildir. Ama daha fazla kaygı yaratan da ABD tüketici ve ipotek
borçlarının beklenmedik ölçüde birikmesininin yarattığı tehlikelerdir.
Kendisi de cari hesap sorunlarını derinleştirecek olan yerel büyümenin
olmadığı koşullarda, yükselen faiz hadleri Büyük Depresyon boyutlarında
bir kişisel iflaslar dalgası riski yaratabilir.
Geriye
kalan seçenek doların devalüsyonudur ve açıktır ki ABD Hazinesi
tarafından tercih edilen ve çoktandır uygulanmakta olan politika da
tedrici ve denetimli bir devalüasyondur. Doların değer kaybetmesi ABD'li
haneler ve şirketler açısından ABD mallarını daha ucuza ve yabancı
malları daha pahalıya getirmektedir. İhracatı canlandırmaya ve ithalatı
ucuzlatmaya yardımcı olmaktadır. Ama, doların değer kaybetmesi yabancı
mallara yönelik ABD talebini azaltmakta ve dünyanın geri kalanına
deflasyonist basınçlar ithal etmektedir.
Asya
ekonomileri (Japonya, Çin ve Güneydoğu Asya) hep birlikte yılda 230-240
milyar dolarlık cari hesap fazlasına ya da ABD cari hesaplar açığının
yaklaşık yarısı kadar fazlaya sahiptir. Ama Asya ekonomileri ya döviz
kurlarını ABD dolarına göre düzenlemek ya da döviz kuru değerlenmesini
önlemek için ağır müdahalelerde bulunmaktadırlar. Bu da uyarlamaların
yükünü neredeyse tamamen Avrupa'ya yüklemektedir.
Avrupa
ekonomisi yerel talepte hiçbir genişleme yaratmayı başaramamıştır ve
büyümesi de tamamen ihracata yaslanmaktadır. Avrupa'nın en büyük
ekonomisi, Alman ekonomisi, resesyondadır ve diğer yerlerdeki büyüme
işaretleri de zayıftır. Demek ki doların değer kaybetmesi Avrupa
ekonomileri açısından özellikle tehdit edicidir. Üstelik, Euro-bölgesi
hükümetleri mali açıkların GSMH'nın yüzde 3'ünden fazla olmamasını
gerekli kılan sözde "İstikrar ve Büyüme Paktı" tarafından
sınırlandırılmaktadırlar.
Mali
çevreler Avrupa hükümetlerini, emek ve ürün piyasası politikalarını ABD
standartlarına çeken "yapısal reformlar" yürütmeye zorlanmaktadırlar.
"Yapısal reformlar" güya "uzun vadede" canlı bir talep genişlemesi
yaratacak olan üretkenlik artışlarının önünü açacaktır. Mali
kapitalistlerin bakış açısından bakıldığında, canlı birikimin
gerçekleşmesi için karlılık ve kapitalist güven [ortamında] dramatik bir
iyileşmenin olması gerekmektedir. Kapitalistlerin güven hissetmesi
içinse, işçi sınıfının direnişini kıracak "yapısal reformlar"
gerçekleşmelidir. Şu anda, Avrupalı kapitalist sınıfların işçi sınıfının
direnişini tayin edici biçimde kırıp kıramayacağı hiç de belli değildir.
Ama eğer bu sözde "yapısal reformlar" gerçekten de uygulanacak olursa,
(çalışan sınıfların yaşam standartlarına yönelik daha fazla saldırı
yoluyla) yerel talep üzerinde yaratacakları olumsuz etkiler, "uzun
vadeli" birikim üzerinde yaratabilecekleri hangi türden "olumlu" etki
varsa, onu da ortadan kaldıracaktır.
Avrupa
ekonomisinin daralmayla birlikte, ABD cari hesap açıklarını
düzeltebilmeye yetecek miktarda ABD kökenli ihracatı emebilmesi
inandırıcı değildir. Tamamıyla doların değer kaybına dayanan bir
düzeltme doların değerinde felaket ölçüsünde bir düşüş gerektirir. Bazı
tahminlere göre, doların yüzde 30-50 oranında düşmesi gerekebilecektir.
Böyle bir düşüş politik, ekonomik ve psikolojik olarak kabul edilebilir
değildir. (10)
Eğer ABD
doları diğer döviz kurları karşısında değer yitirmeyecekse, cari hesap
açığının düzeltilmesi neden gerekmektedir? Eğer dünyanın geri kalanının
merkez bankaları doların değer kaybetmesini engellemek üzere müdahale
etmeye, dünyayı kendi döviz kurları (euro, Japon Yeni, Çin renminbisi)
ile doldurmaya devam edeceklerse, neden Birleşik Devletler belirsiz bir
zaman süresi için giderek büyüyen bir cari hesap açığına sahip olamaz?
Bu belirsiz bir süre için devam edemez, çünkü yükselen ABD cari hesap
açığı küresel tasarrufların büyüyen bir oranını emmektedir. Tüm dünyanın
tasarrufları ABD cari hesap açığını finanse etmek için tükendiğinde
kuramsal bir sınıra da ulaşılacaktır. Ama pratik sınıra teorik sınırdan
çok daha önce ulaşılacaktır. Bu seyir ABD ve Japonya hükümet borçlarını
astronomik düzeylere yükseltecektir. Bu devasa hükümet borçları Birleşik
Devletler ve Avrupa'daki muazam hane ve şirket borçlarının yanısıra
varolacaktır. (11)
Bu
borçlar nasıl finanse edilebilir? İki olasılık vardır. Birincisi,
küresel bir depresyon ve yaygın bir hane ve şirket iflasları özel
borçların büyük bir bölümünü ortadan kaldırabilir. Bu kapitalizmin bütün
önceki sistemik krizlerinde sunulan tarihsel çözümdür. Teorik olarak,
borç devalüe edildikçe daha bile yüksek düzeyde bir yeni kapitalist
birikim devresinin koşulları da yavaş yavaş oluşmaya başlar. Ama böylesi
bir küresel depresyonun sonuncusunda, tekelci sermayenin bugün daha da
güçlü biçimde barındırdığı özelliklerden dolayı, böylesi bir
kendiliğinden iyileşme yetersiz kalmıştı. Dolayısıyla bu seçenek uzamış
bir depresyon dönemini varsayar. Bu hipotezin sonucu her ne olursa
olsun, kesin olan tek şey, bu durumda yeni liberalizmin, tamamen olmasa
bile, çok uzun bir süreliğine ölmüş olacağıdır.
İkincisi,
bu anormal özel ve kamu sektörü borçları, enflasyon yaratılarak, yani
para basılarak finanse edilebilir. Şişirilecek anormal borçların
büyüklüğü düşünüldüğünde, bu enflasyon stratejisi küresel ekonomiyi
hiperenflasyon ve göğe tırmanan faiz oranlarının kısır döngüsüne
sürükleyebilir. Çeşitli küresel yönetici sınıfların tümü tarafından konu
dışı bırakılan herhangi bir seçenek varsa, o da bu seçenektir.
Emperyal
Bir Çözüme Doğru mu?
Mevcut
sömürücü, baskıcı çerçeve içinde krize bir çözüm var mıdır? ABD
ekonomisi derin bir kriz içindedir ve dünya ekonomisi içinde oynadığı
rol düşünüldüğünde birçok şey ona bağlıdır. Ama ABD emperyalizmi
dünyanın en güçlü, kafa tutulmamış askeri kuvvetlerini kontrol etmeyi
sürdürmektedir. ABD yönetici eliti gücünü sömürücü bir imparatorluk inşa
etmek için, dünya üzerinde benzeri görülmemiş bir politik ve askeri
egemenlik kurmak için kullanabilir ve bu süreçte de ekonomik krizini
idare edebilir mi? Aslında, mevcut ABD siyaseti tam da bunu yapmaya
yönelik bir girişimdir.
ABD cari
hesap açığındaki patlamayı çevreleyebilmek için, ithalatın azaltılması
gerekmektedir. Bunu yapmanın bir yolu motorlu eşyalar ve elektronik
mallar gibi kilit ithalat kalemlerinin maliyetini yenin ve renminbi'nin
yeniden-değerlenmesi yoluyla ABD doları cinsinden artırmaktır. Bu ise
ancak politik baskı ile elde edilebilir ve bu da uygulanmaktadır. Diğer
kayda değer giysi ve ayakkabı gibi ithalat kalemleri ise artık ihtiyaç
duyulan miktarı arz edecek ABD'li üreticiler mevcut olmadığı için miktar
olarak azaltılamaz. Burada maliyetler insafsız bir "cehennemin dibine"
siyasetiyle; üretimin hep daha yoksul ve daha umutsuz ülkelere sürekli
olarak transferi yolunun dayatılmasıyla çevrelenebilir. Burada bir
miktar askeri güç yeni liberal yoksullaştırmayı dayatmakta işe
yaramaktadır; Nikaragua ve Afrika'daki ABD müdahalesinin sonuçlarını
düşünün. Ama kilit ithalat kalemleri mineral yakıtlardır ve burada uzun
vadeli maliyetler sadece fiziksel kaynaklar üzerindeki ABD denetimi ile
çevrelenebilir. Üretimi (ve dolayısıyla da fiyatları) düzenleyen
manivela Birleşik Devletler'ce denetlenmelidir. ABD küresel politik
gücünün askeri kuvvet yoluyla elde edilen ekonomik faydalarının bir yönü
budur.
Cari
hesap açığındaki sürdürülemez artışı çevreleyecek herhangi bir
stratejinin öteki yüzü ABD ihracatındaki bir artış olmak durumundadır.
Yine de ölümcül bir çöküş içinde olan ABD imalat temeli ile birlikte,
sadece "entelektüel mülkiyet" üzerindeki tekel fiyatları projesi umut
vaat edebilir. Burada da lisanslar, genetik olarak oynanmış tohumlar,
ilaçlar, şarkılar ve filmler üzerinde tekel fiyatlarının dayatılması,
saf biçimde askeri güce dayalı politik iktidar sorunudur.
Ama bu
emperyalist proje nasıl finanse edilebilir? ABD askeri genişleme
maliyetleri ABD ekonomik krizini hafifletmekten çok artıracak gibi
görünmektedir. Morgan Stanley'den Stephen Roach şu soruyu sormaktadır:
"Tasarruf-eksikli bir ABD ekonomisi askeri üstünlüğünün sürekli
genişlemesini finanse etmeye nasıl devam edebilir?" Yanıtı şudur:
"Tarihin, jeopolitiğin ve ekonominin birlikte akışı beni her zamankinden
daha fazla ABD-merkezli bir dünyanın sürdürülemez bir yol olduğuna
inandırıyor." (12)
ABD
askeri genişlemesi, genişlemenin kendisi tarafından finanse edilebilir
mi? Morgan Stanley'den Andy Xie ABD'nin Irak işgalinin Birleşik
Devletler'in yılda petrol ithalat harcamalarında 40 milyar dolarlık bir
tasarruf sağlayan doğrudan ve dolaylı etkilerde bulunduğunu tahmin
ediyor. (13) Bu "faydaların" tamamen gerçekleştiği varsayıldığında bile,
bu ABD cari hesap açığının sadece belirli bir küsuratıdır.
Ama
Irak'ta giderek yükselen popüler direnişle karşılaşan Birleşik
Devletler, henüz bu tahmini "faydaların" herhangi birisini
gerçekleştirmiş değildir. "Ana savaş operasyonlarının" bitmesinden aylar
sonra ve Birleşik Devletler'in tüm düzenli birliklerinin yarısını
Irak'ta görevlendirmiş olduğu gerçeğine rağmen, Birleşik Devletler Irak
üzerindeki denetimini yitirmekte, yolları ve sınırları, suyu ve elektrik
arzını kontrol edememektedir.
ABD
ordusunun otuzüç savaşçı müfrezesinden onaltısı şimdi Irak'ta, ikisi
Afganistan'da, ikisi Güney Kore'de ve bir tanesi de Kosova'dadır.
Birleşik Devletler'de bulunan oniki müfrezenin üçü modernizasyon
eğitiminde, üçü Kore'deki olası bir savaş için yedekte ve ikisi de
Afganistan'daki birliklerle yer değiştirmek üzeredir. Irak'ta bulunan
onaltı müfrezeyle yer değiştirmek için geriye dört müfreze kalmıştır.
Sonuçta, Birleşik Devletler tüm düzenli ordusunu Afganistan ve Irak gibi
tamamen yoksullaştırılmış üçüncü dünya ülkelerini işgal etmek için
tüketmektedir.
Ekonomik
"maliyetleri" ya da "faydaları" her ne olursa olsun, ABD emperyalizmi
politik ve ideolojik savaşı kaybetmektedir. Washington kökenli Pew
Global Attitudes Project'in son araştırmasına göre, "Amerika'nın dünya
üzerindeki imajının hızla bozulduğu bir dönüm noktası yaşanmıştır."(14)
Güce dayalı bir ABD küresel yeni liberal imparatorluğu projesi çoktan
yenilmiştir. Sadece kapitalizmin işleyişi içindeki içsel sınırlar
nedeniyle değil, yeni liberal ekonomik politikaların yarattığı ekonomik
krizden küresel askeri egemenlik yoluyla kaçınma girişimi Irak'taki
popüler direnişle birlikte çoktan sınırlarına dayandığı için. Bunu yeni
liberalizmin krizi izleyecektir.
Sosyal
Demokrasiye Doğru mu?
Yeni
liberalizm sonrası dünya neye benzeyecek? Olasılıklardan birisi sosyal
demokratik kapitalizme bir geri dönüştür. 1950 ile 1973 arasında, geniş
hükümet, Keynescilik, sınıf uzlaşması, gelirin ve zenginliğin yeniden
dağılımı ve sermayenin düzenlenmesi gibi sosyal demokrat kurumlarla
birlikte, dünya kapitalizmi büyük "altın çağa" tanıklık etti. Çeyrek
yüzyıl boyunca, önde gelen kapitalist ülkeler hızlı ekonomik büyüme,
düşük işsizlik, yükselen yaşam standartları ve toplumsal istikrardan
faydalandılar. Çevresel ve yarı-çevresel ülkeler "ithal ikamesi" ya da
"sosyalist" sanayileşme yoluyla ulusal kalkınmada bazı ilerlemeler
kaydettiler. Sosyal demokrasiye geri dönüş bu büyük altın çağa bir geri
dönüş de getirebilir mi?
Kapitalizmin içsel çelişkileri sosyal demokratik kapitalizm altında da
gelişmeyi sürdürdü. Belirli sınırlar içinde, sosyal demokrat kurumlar
sınıf çelişkisinin yumuşamasına ve göreceli olarak yüksek bir toplam
talep düzeyinin korunmasına katkıda bulundular. Belirli tarihsel
koşullar altında, bu kurumlar yüksek ve istikrarlı kar hadleriyle
uyumluydular ve hızlı sermaye birikimini kolaylaştırdılar. Ama, bu
kurumlar varoldukça ve işledikçe, dünya çapındaki birikimin altını artan
oranda oyan yeni koşullar yaratma eğiliminde oldular. Emekle sermaye ve
merkez ile çevre arasında değişen güçler dengesi, karlılığın dünya
çapında düşmesiyle sonuçlandı ve 1960'lar ve 1970'lerdeki birikim
krizine katkıda bulundu. (15) Küresel yönetici elitin yeni liberalizmi
krizin "çözümü" olarak dayatmaya başlaması tam da sosyal demokratik
kapitalizmin krizine karşı bir tepkiydi.
Mevcut
krizin sosyal demokrat bir temelde çözüldüğünü varsayalım. Ticaret ve
sermaye akımları üzerindeki ulusal düzenlemeler yeniden kurulsun, emek
piyasaları ile mali piyasalar yeniden düzenlensin, gelir ve zenginlik
önemli ölçüde eşitlikçi biçimlerde yeniden dağıtılsın ve kamu sektörü
ekonomide yeniden önemli bir rol oynasın. Bu değişiklikler yeni bir
altın çağı getirmek için yeterli olacak mı? Kapitalizmin temel
kurumlarını değiştirmeksizin, kapitalizmin işçel çelişkilerinin
gelişmesini ne engelleyecek? "Yeni" sosyal demokratik kapitalizmi yeni
bir birikim krizine girmekten ne alıkoyacak?
Sosyal
demokratik kapitalizmin kurulması işçi sınıfının en azından kısmi bir
politik zaferi olmaksızın gerçekleşemez. Ancak böyle bir şey
gerçekleştiğinde de, dünyanın değişik yerlerindeki işçi sınıfları sadece
tarihsel toplumsal ve ekonomik haklarını geri almayı ve mevcut haklarını
pekiştirmeyi talep etmekle kalmayacak, ama aynı zamanda bu hakları büyük
ölçüde genişletmek de isteyeceklerdir. Bu yeni sosyal reformlar nasıl
finanse edilecektir? Eğer bunlar sermayenin karları üzerindeki ek
vergilerle finanse edilecek olurlarsa, sosyal demokrasinin geri dönüşü
işçi sınıflarının pazarlık gücünün geri dönüşü karşısında ayakta
kalabilecek midir? İkinci Dünya Savaşı sonrası altın çağın büyüme
oranları küresel kapitalizmi tekeci evresinde karakterize eden
durgunluğun bir istisnasıdır. Bu tür büyüme oranları mevcut olmadığında,
sosyal demokratik kapitalizm de mümkün değildir.
Canlanmış
bir sosyal demokratik kapitalizmin çözmeyi başaramayacağı başka sorunlar
da vardır. Sosyal demokratik kapitalizm küresel çevresel krizle başa
çıkabilecek gerekli kurumsal çerçeveyi sunabilir mi? Çevresel yatırımlar
ve düzenlemeler kapitalist üretimin toplam maliyetini artırır (bu da
çevresel iş olanaklarının bazı tekil kapitalistler için kar
yaratabileceği olgusu ile karıştırılmamalıdır). Çevresel maliyetler
bütünüyle hesaba katıldıktan sonra geriye kalan karların yeterli bir
birikim düzeyini harekete geçirip geçiremeyeceği sorusu açıkta
kalmaktadır. Ama daha muhtemelen, ulus devletlerin mevcut bulunduğu bir
kapitalist dünya ekonomisinde, farklı kapitalist devletler arasındaki
rekabet bunların çevresel maliyetleri bütünüyle hesaba katmalarını
önleyecektir. Bu durumda, sosyal demokratik kapitalizm küresel ekolojik
felakete giden basit bir "alternatif" yol olacaktır.
Sosyalizmi Yeniden Değerlendirmek
Marks
kapitalizmin tarihsel meşrulaştırmasını üretici güçleri geliştirmesinde
bulduğunu söylemişti. Kapitalizm üretici güçlerin gelişmesinde açıkça
başarılı olmuştur. Aynı zamanda dünya nüfusunun en üst yüzde 15-20'sinin
maddi zenginliğini sağlamayı da başarmıştır. Ancak, çevrede ve yarı
çevrede yaşayan insanlığın büyük bir çoğunluğunun temel fiziksel ve
duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı başaramamıştır. Aslında, Immanuel
Wallerstein kapitalist dünya ekonomisinin başlangıcından bu yana, dünya
nüfusunun yoksul çoğunluğunun yaşam kalitesinde herhangi bir ilerleme
olup olmadığını sorgulamaktadır. (16)
Yirminci
yüzyılda, insanlık iki kez kapitalizmin temel çelişkilerinden doğan
korkunç emperyalist savaş felaketlerinden geçti. Yüzyılın son çeyreği
insanlık tarihinin bir başka karanlık çağıydı. Yeni liberalizm altında
eşitsizlik, baskı ve sömürü yeni aşırılıklara vardı. Bu arada,
kapitalizm altında insanlık hızla küresel bir ekolojik felakete
yaklaşıyor.
Yeni
liberalizmin yolaçtığı anormal toplumsal ve ekonomik felaketlerin
ışığında, sosyalizmin tarihsel deneyimini yeniden değerlendirmek
gereklidir. 10-15 yıl kadar önce, eski Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa,
Çin ve Küba'daki devlet sosyalizmi deneyimi genelikle büyük bir
başarısızlık olarak ele alınıyordu. Devlet sosyalist toplumları,
demokratik olmayan özelliklerine ek olarak, etkinlik ve teknik yenilenme
açısından da kapitalizmi yakalamayı başaramadıklarından başarısız olmuş
sayılıyorlardı. Bir süreliğine, birçokları yeni "yaşayabilir" sosyalizm
modelleri tasarlama girişimlerinde bulundular. Bu modellerin çoğıu
piyasalar, rekabet ve özel teşvikler gibi kapitalist özellikleri
kendileriyle eklemlemede kapitalizm kadar etkin olma iddiasındaydılar.
Şimdi çok
az insan Sovyet ve Doğu Avrupa halklarının çoğunluğunun devlet
sosyalizmi altında şimdiki "özgür" ve "demokratik" kapitalizmde
olduğundan daha iyi bir hayat sürdüklerinden kuşku duyabilir. Çin'de,
dünyanın en dinamik ekonomisinde bile, 1990'ların başından bu yana
yapılan kapitalist reformlar köylülerin ve kentli işçi sınıfının yaşam
standartlarını büyük ölçüde düşürdü; böylece birçok açıdan (sağlık,
eğitim, işgüvenliği ve işyeri koşulları) Çin işçi sınıfının önemli bir
bölümü şimdi Maocu evredekinden daha düşük yaşam standartlarına sahip.
Devlet
sosyalizminin tarihsel kazanımları küçümsenmemelidir. Tam istihdamın ve
işgüvencesinin (işsizlik korkusundan özgür olmak) elde edilmesi (tüm iş
görebilir kadın ve erkek yetişkinler için), muazzam bir önemdedir.
Devlet sosyalist ülkelerinin halkın temel ihtiyaçlarını (beslenme,
sağlık, eğitim, barınma ve emeklilik) karşılama ve kadınların
koşullarını iyileştirme açısından benzer ekonomik gelişme düzeyindeki
ülkelerden daha başarılı oldukları iyi bilinmektedir. Sovyet, Doğu
Avrupa ve Küba sosyalizmleri gerçekten tüm temel toplumsal ihtiyaçları
karşılamayı başarmışlardır, ki bu ileri kapitalist ülkelerin çoğu
tarafından iddia edilemeyecek olan bir kazanımdır.
Sosyalizmin bugünün yeni liberalizme karşı mücadelelerindeki önemi ne
olacaktır? Yeni liberalizmin krizi derinleştikçe, (Latin Amerika gibi)
birçok çevre ya da yarı çevre ülkede, durum öyle bir noktaya varmıştır
ki uluslararası mali sermaye ile, emperyalist devletlerle ve onların
çıkarlarını temsil eden kurumlarla tam bir kopuş olmaksızın ölümcül
toplumsal sorunlara çözüm bulmak bir yana, (her yıl ulusal çıktının
önemli bir bölümünü uluslararası mali sermayeye ödedikten sonra)
toplumun basit yeniden üretimi için gereken kaynaklar bile
kalmamaktadır. Bu durumda, halkın çoğunluğunun çıkarına olan tek anlamlı
çözüm mevcut uluslararası kapitalist düzenle tam bir kopuşa
gidilmesidir. Ulusal ekonomi yeniden yapılandırılmalıdır, öyle ki
kaynaklar temel ihtiyaçlara yöneltilebilsin ve ulusal ekonomi, eşitsiz
değişim koşulları altında, ayrıcalıklı elitlerin lüks tüketim mallarının
ithalini ve borç ödemelerinin yerine getirilmesiyle mali sermaye
kaçışına hizmet eden "ticaret fazlalarını" yaratan mevcut uluslararası
işbölümü modelini yeniden üretmek üzere kullanılacak olan üretim
araçlarının ithalini sağlayan ihracat modeli etrafında örgütlenmesin.
Ama bu
düzenlemeler kaçınılmaz olarak büyük mali ve sınai kapitalistlerin
çıkarlarıyla çelişecektir. Bir noktada, ekonomik ve sosyal dönüşümün
sürdürülebilmesi için temel üretim araçlarının ulusallaştırılması ve
kapsayıcı bir ekonomik planın geliştirilmesi gerekecektir.
Eski
Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ve Çin'de çürümüş kapitalist özelleştirme
süreçleri aşırı ölçüde gayrı popülerdir. Yeni toplumsal devrimlerin
gerçekleşmesi halinde, yasadışı biçimde özelleştirilmiş olan varlıkların
yeniden ulusallaştırılmasının en popüler talepler arasında olması
beklenmelidir. Bu durumda yeniden ulusallaştırılacak olan varlıklar yeni
bir sosyalist ekonominin temelini oluşturacaktır. Çevrede ve yarı
çevrede sosyalizmin geri dönüşü yeni bir dünya sosyalist devrimler
dalgasını harekete geçirebilir.
Sosyalist
devrimlerin yeni evresi yirminci yüzyıl devrimlerinden daha başarılı
olabilir mi? Sosyalizm kapitalizmden daha iyi olduğunu hangi yollarla
kanıtlayabilir? David Kotz, Sovyet sosyalizminin tarihsel derslerini
özetlerken, merkezi olarak planlanan devlet sosyalizminin, saf ekonomik
terimlerle, yaşayabilir bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Sovyet
sistemi (bürokratik seçkinlerin çoğunluğunu içeren) kapitalizm yanlısı
bir politik ittifakın yükselişi ve güç kazanması nedeniyle çözülmüştür.
Kotz gelecekteki bir sosyalizmin yaşayabilir olması için, ayrıcalıklı ve
egemen bir elitin gelişmesini engelleyecek demokratik bir devlete ve
diğer kurumlara sahip olması gerektiğini savlamaktadır. (17)
Gelecekteki bir sosyalist toplumun politik demokrasiye yaslanacağı
düşünüldüğünde, gelecekteki bir sosyalist ekonomi nasıl örgütlenecek ve
yapılandırılacaktır? Konu hakkındaki birçok mevcut teorik katkıya ek
olarak, gelecekteki sosyalist hareketler elbette gerçek tarihsel
mücadeleler içinde çok çeşitli yeni kurumlar, yeni pratikler
geliştirmeyi başaracaklardır. Son olarak, gelecekteki sosyalist ekonomi
kapitalizsmin bir çözüm bulmakta başarısız olduğu tarihsel çelişkilere
çözüm sunücak biçimde örgütlenmelidir. Devlet sosyalizminin tarihsel
sicili veri olmak kaydıyla, temelde üretim araçlarının kamusal
mülkiyetine ve demokratik planlamaya (toplumsal artığın dağılımı
üzerindeki demokratik denetime) dayalı bir ekonomik sistemin toplumun
tüm üyelerinin temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda büyük bir şansı
olacağına güven duyulabilir. Eğer bu elde edilebilirse, o halde en
azından, sosyalizm dünya nüfusunun, temel ihtiyaçları kapitalizm
tarafından alsa karşılanmamış olan en yoksul yüzde 60-70'i için daha iyi
bir maddi yaşam sağlayabilecektir.
Sosyalizm
insanlık için küresel ekolojik felaketten kurtulmanın ve insanlarla
çevre arasında uyumlu bir ilişki kurmanın en parlak umudunu sunmaktadır.
Bu açıdan, devlet sosyalizminin sicili parlak değildi. Ama bu sicil
kendi tarihsel bağlamı içinde anlaşılmalıdır. Devlet sosyalist
planlamasının bürokratik, demokratik olmayan doğasına ek olarak, devlet
sosyalizmi ülkeleri düşman kapitalist güçlere karşı askeri ve ekonomik
rekabet yürütmeye zorlanmışlardı. Bu bağlam veri alındığında, "üretici
güçleri geliştirmek" uğruna herşeyi feda etmeye zorlanmışlardı.
Umut
gelecekteki sosyalist toplumun, daha iyi (eğer bir dünya sosyalist
hükümeti olmayacaksa) genellikle ılımlı dış koşullara sahip olmasıdır.
Bu durumda, gelecekteki sosyalizmi üretici güçleri hızla ve dengesiz
biçimde geliştirmeye zorlayan dışsal basınçlar olmayacaktır. Politik
demokrasi ve sosyalist planlama veri olmak üzere, bu toplumların
halkları, kendi tercihlerine dayalı biçimde, ne kadar artık yaratmak
isteyecekleri kadar, bu artığın nasıl dağılacağını da tartışma ve
kararlaştırma yeteneğinde olacaklardır. Sürdürülebilir bir çevre
ihtiyacı, demokratik süreçler kanalıyla, genel kamuoyu tarafından
anlaşılacak ve maddi konfor ihtiyacı da dahil olmak üzere, diğer ihtiyaç
ve arzular karşısında dengelenerek planlamaya yansıtılacaktır. Halkın
her zaman kapitalist bir zihniyet taşıyacağına, her zaman gelecek
kuşaklara etkisi ne olursa olsun, daha fazla talepkar olacağına
inanılmadığı sürece, insanların içinde yaşadığı çevrenin sürdürülmesinin
elbette gelecekteki sosyalist planlamanın en yüksek hedeflerinden birisi
olacağı da açıktır.
Notlar
1.
Birleşmiş Milletler, İnsani Kalkınma Raporu (Oxford University Press,
2000 and 2002); James Petras and Henry Veltmeyer, Globalization Unmasked
(London and New York: Zed Books, 2001), s. 24; Food and Agricultural
Organization of the United Nations,The State of Food Insecurity in the
World, 2003 (Rome, FOA, 2003).
2. Bkn
Dollars & Sense, Real World Macro (18th edition, Cambridge, Mass.:
Dollars & Sense, 2001), Appendix 3; Duncan Green, Silent Revolution
(London: Cassell, 1995), s. 91 ve Appendix A.
3.
Editors, Monthly Review, "The New Face of Capitalism," Monthly Review,
Nisan 2002, 1-14.
4.
Stephen Roach, "Global: Do Imbalances Matter?," Morgan Stanley Global
Economic Forum,
www.morganstanley.com/GEFdata/digests/latest-digest.html, 2 Eylül 2003.
5.
Editors, Monthly Review, "The New Face..."
6. Gerçek
faiz haddinin ekonomik büyüme oranından yüksek olması halinde, özel ve
kamusal borçların gelirler ya da getirilerden (sıfır ilksel mali denge
varsayımıyla) daha hızlı artma eğilimde olacağı ve bunun da sürekli
artan borç-gelir oranlarına yolaçacağı doğrudur. Gerçek faiz oranlarıyla
ilgili veriler için bkn David Felix, "Asia and the Crisis of Financial
Globalization," in Dean Baker, Gerald Epstein, and Robert Pollin (eds.),
Globalization and Progressive Economic Policy (Cambridge University
Press, 1998), pp. 163-196.
7. Hyman
P. Minsky, Stabilizing an Unstable Economy (New Haven and London: Yale
University Press, 1986).
8. Yeni
liberalizm ve 1990'lardaki ABD genişlemesi için bkn David Kotz,
"Neoliberalism and the U.S. Economic Expansion of the 1990s," Monthly
Review, April 2003, 15-33. ABD hane ve şirket borç istatistikleri için
bkn Wynne Codley, "The U.S. Economy: A Changing Strategic Predicament,"
The Levy Economics Institute www.levy.org, 2003. ABD hisse senedi
piyasası değerlenme istatistikleri için bkn John Y. Campbell and Robert
J. Shiller. "Valuation Ratios and the Long-Run Stock Market Outlook,"
Cowles Foundation Discussion Paper No. 1295, Yale University, 2001.
9.
Stephen Roach, "The Heavy Lifting of Global Rebalancing," Morgan Stanley
Global Economic Forum, May 27, 2003.
10. Bkn
Martin Wolf, "The Rake's Progress of the Dollar Comes under Threat,"
Financial Times, January 8, 2003.
11. İleri
kapitalist ülkelerdeki kamu ve özel sektör borçlarındaki mevcut patlama
ve hiper enflasyon tehlikesi için bkn Joachim Fels, "Europe-All: Too
Much Debt," Morgan Stanley Global Economic Forum, September 5, 2003; Tim
Lee, "Inflation Is a Bigger Danger than Deflation," Financial Times, May
27, 2003; Martin Wolf, "The Fine Line between Deflation and Inflation,"
Financial Times, May 28, 2003.
12.
Stephen Roach, "Worldthink, Disequilbirum, and the Dollar," Morgan
Stanley Global Economic Forum, May 12, 2003.
13. Bkn
Andy Xie, "Asia Pacific: The Ying-Yang World Reloaded," Morgan Stanley
Global Economic Forum, June 2, 2003.
14.
Financial Times, June 4, 2003.