|
|
AB-TÜRKİYE VE
GERÇEKLER
Dr. Özgür MÜFTÜOĞLU
Sermaye sınıfı, ekonomideki egemenliğinden sonra, ideolojik ve siyasal
egemenliği de bütünüyle ele geçirmek için, doğrudan insanların
düşüncelerini abluka altına almaya çalışmaktadır. Türkiye’de yaşayan
insanlar da, özellikle son on yılda bu ablukayı yoğun biçimde
yaşamaktadır. Bu bağlamda, özelleştirme, çalışma yaşamının
esnekleştirilmesi, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve Avrupa
Birliği’ne (AB) tam üyelik gibi konular, mutlak doğru olarak
gösterilmekte ve bunların tartışılması dahi “çağdışılık”, “gericilik”
olarak nitelendirilmektedir.
Kapitalist sistemin uluslararası kurumları tarafından organize
edilen ve dayatılan bu abluka sürecinin meşrulaştırılmasında kullanılan
en önemli araç da akademisyenler, yani “bilim” insanları olmaktadır.
Gerçekten, son yıllarda akademisyenler aracılığı ile yapılan çalışmalar
ile bu dayatmalara “bilimsel” nitelik kazandırılmaya çalışılmaktadır. Bu
nedenle, akademisyenler tarafından yazılan ve piyasaya çıkan birçok
yayın, sermayenin ideolojik ve siyasal egemenliğine hizmet eder
içeriktedir.
Kıbrıs sorunu ile de bağlantılı olarak, son günlerde ablukayı en
fazla hissettiğimiz konu, AB’dir. Türkiye’nin AB’ye üyeliği, başta CHP
olmak üzere, muhalefetteki partilerin de desteği ile “devlet politikası”
haline gelmiştir. AKP ve CHP’nin de dahil olduğu liberal partiler,
sermaye kesiminin çıkarları doğrultusunda AB’ye üyeliği desteklerken,
kendilerini daha solda tanımlayan bazı çevreler de demokratikleşme adına
AB’ye üyeliği temel politikaları haline getirmiştir. AB üyeliğine
temkinli yaklaşan ya da tümden karşı çıkan çevrelerin bu karşıtlığı ise
büyük ölçüde, milliyetçilik yaklaşımı üzerinden olmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde, yazarlarının çoğunluğu akademisyenlerden
oluşan, “AB TÜRKİYE GERÇEKLER, OLASILIKLAR” isimli bir kitap yayımlandı.
Yeni Hayat Kütüphanesi’nden çıkan ve editörlüğünü Mehmet Türkay’ın
yaptığı bu kitapta, kapitalist sermaye birikim sürecinin bütünsel
mantığı içinde, AB ve AB-Türkiye ilişkileri ele alınmakta. Kitapta
yazarlar, akademisyen ve “aydın”lar arasında yaygın olan, AB’yi
sermayenin çıkarlarına uygun olarak tabulaştırma yaklaşımının tersine,
AB’nin dünya genelinde kapitalist sermaye birikiminin neresinde yer
aldığı ve sol bir perspektiften nasıl değerlendirilmesi gerektiği sorusu
üzerinden hareket etmişler. Ayrıca, AB-Türkiye ilişkisini sanayi, tarım
ve çalışma yaşamı çerçevesinde somut verilere dayanarak, objektif
biçimde ele almışlar.
Kitapta, editörlüğü de yapan Mehmet Türkay, solun AB konusundaki
kafa karışıklığından hareket ederek, AB’nin kapitalist sistem içindeki
konumunu değerlendiriyor ve sol perspektifin, AB-Türkiye ilişkilerindeki
hareket noktasının kapitalizm ile yeniden yüzleşmesi olduğunu
vurguluyor. Nail Satlıgan, AB’yi ulus devlet formu ile sermayenin
uluslararasılaşması arasındaki gerginlik üzerinden ele alıyor ve
tarihsel perspektifte AB’nin geleceğe dönük işlevini değerlendiriyor.
Mike Peters, (bu yazının çevirisini Marmara Üniversitesi Kalkınma
Doktora programı öğrencileri yapmışlar), ulusötesi sınıf tartışmalarını
Bilderberg Grubu’nun AB’nin kuruluş sürecindeki yeri ve işlevi üzerinden
tartışıyor ve bu ilişkinin kurulmasının önemini vurguluyor. Eren Deniz
Tol Göktürk, AB’ye atfedilen insan hakları, demokrasi, kalkınma ve sivil
toplum konularını uluslararası ilişkiler perspektifinden
değerlendiriyor. Göktürk, diğer yazısında ise 11 Eylül sonrasında
uluslararası güç dengelerinin ne yönde ve nasıl evrildiğini ABD-AB-Rusya
ekseninden hareketle ele alıyor. Gaye Yılmaz, AB’ye yön veren kurumları
tartışıyor; AB kapitalizminin farksızlığından hareketle AB içi
kurumsallaşmayı ve AB’nin uluslararası düzeyde yaptığı anlaşmaları
değerlendiriyor.
AB-Türkiye ilişkilerine yönelik olarak ise Emine Tahsin, Gümrük
Birliği anlaşmasının sanayileşme üzerindeki etkilerini değerlendirerek,
Türkiye kapitalizminin bu süreçteki biçimlenmesini tartışıyor. Atilla
Göktürk, AB tarım politikalarını ve Türkiye tarım sektörünün bu
politikalardan olumsuz etkilenmesinin nedenlerini ve ileriye dönük
sonuçlarını değerlendiriyor. Son olarak ise Yüksel Akkaya, AB’de
sendikaların süreç içerisindeki dönüşümünü değerlendiriyor ve solda
AB’ye sıcak bakanları, sendikal örgütlenme ve çalışma yaşamına ilişkin
gerçekleşen ve gerçekleşmesi beklenen olumsuz etkileri ortaya koyarak
uyarıyor.
Türkiye’nin ekonomik ve demokratik alandaki tek “kurtuluş” yolunun
AB olduğuna yönelik, akademik, siyasal ve medyatik propaganda
bombardımanı karşısında, AB’nin gerçek yüzünü ortaya koyan bu kitap, bu
propagandayı yürütenlere karşı iyi bir cevaptır. Bu ve bunun gibi
çalışmalar, sermaye ablukasında sıkıştırılmaya çalışılan Türkiye
toplumunun gerçekleri görebilmesi bakımından da son derece önemlidir.
|
|
|