|
|
''...
TEMELİ YANLIŞ ATILDI…”
Attila
İLHAN
One heyecandı:
'İnönü 'Cumhuriyeti' , faşizan 'totaliter' karakterini bırakıp,
'demokrasi' ye yöneliyor; II. Dünya Savaşı 'nın sonu, San Francisco
Konferansı 'na katılmak için, 'Demokrasi' nin esas alınması, Ankara 'nın
rahatını kaçırdı; çünkü, olayın 'tevâtürü' bile, 'Solcular' ın,
'haddini tecâvüz(!) etmesine' neden oluyor; şu Tan gazetesine, şu
Yeni Dünya gazetesine, şu Gün mecmuasına baksanıza! Sorun 4 Aralık 1945
günü, 'Gençliğin' galeyâna gelip, muazzam bir nümâyişle,
gazeteleri basması; yalnız basmak mı, ortalığı darmadağın etmesiyle,
çözülüyor. Tuhaftır ama, o kadar ihtiyatlı ve tedbirli olduğu iddia
edilen İsmet Paşa , artık özendiği Batı 'lı demokrasilerin harcında,
'Solculuğun' ve 'Solcular' ın olduğunu unutmuş görünüyor.. Bu, birinci
yanlış!
İkincisi, 16 Aralık
1946 'da yaşandı: 'Sınıf esası üzerine cemiyet (dernek) kurulması'
serbest bırakılınca, çat çat, 'Sosyalist' partiler kuruluyor;
onların çevresinde, 'Sosyalist' sendikalar: Esat Âdil Bey (Müstecâbi) ve
onun Türkiye Sosyalist Partisi; Dr. Şefik Hüsnü Bey (Değmer) ve onun
'Türkiye Köylü ve İşçi Emekçi Partisi'; 'Gün', 'Gerçek', 'Yığın',
'Sendika', 'Başak' gibi yayın organları, vs. İşte Türkiye 'nin
'demokrasi' sayılması için, elverişli bir ortam mı diyeceksiniz;
yanılıyorsunuz; faaliyetleri altı ay kadar ancak sürecektir; bir
Sıkıyönetim Kararıyla, partiler de kapatılır, sendikalar da;
'mesûlleri derdest edilip' , tutuklanırlar. Bu, ikinci yanlış!
Cumhuriyeti 'ni, iyice yozlaştığı totaliterlik 'ten, demokratlığa'
taşımak isteyen İsmet Paşa; 'Demokrasi' nin 'olmazsa olmaz' ana
şartını görmezden geliyor; onun, 'sol ayağını keserek' işe
başlıyordu.
Basın totaliterliğin
şakşakçısı...
N e garip!
Düşünüyorum da, o hercümerçte; bu davranışın, demokrasinin ruhuna da,
uygulamasına da aykırı olduğunu söyleyen, ne kadar az kişi çıkmıştır;
zamanın matbuatı (basın) -daima ve aynı şiddetle- yapılan baskıdan yana
çıkmıştır. Hadi bir örnekle konuşalım; Tan Olayı 'ndan sonra, tahrip
edilen iki gazete, bir daha çıkamadı ama, Esat Âdil Bey 'in (Müstecâbi)
Gün dergisi, -ki ancak 4 sayı yayımlanabilmişti- az bulunur bir
cesaretle, iki ay sonra, -hiçbir şey olmamış gibi- 5. sayısını çıkardı:
Tünel (Beyoğlu) civarında bir bayide görmüş, hemen almıştım. Dergi'nin
6. sayısında, başyazının altında göreceğiniz, bir not; o dönem
basınının, Sosyalizm 'e -dolayısıyla Demokrasi 'ye- nasıl olumsuz
baktığını göstermektedir.
Esat Âdil Bey 'in,
yazısına eklediği dipnot, aynen şöyledir:
''... zarûri bir
cevap: 'Gün'ün yeniden doğuşu, 'Tasvir-i Efkâr' gazetesinin gözlerini
kamaştırmış olacak ki, yüzüne projektör sıkılmış bir gece kuşu gibi,
kanatlarını çırparak havalanıyor ve mutâdı olan hakâret, şahsa tecâvüz
ve provokasyonlara girişiyor...''
''... beş on
idealistin, nafakalarından tasarruf ederek çıkardıkları 'Gün' dergisi;
aşırı kazanç ve refâhın şımartmış olduğu bu efendilere, şahıs
haysiyetine ve fikir hürriyetine saygı göstermenin yolunu öğretmek
lüzumunu hissettirmektedir. Her provokasyon ve tecâvüz metodu
karşısında, hür ve namuslu insanların başvuracakları yegâne merci
Cumhuriyet Kanunları ve Türk Mahkemeleri'dir...''
''...pek tabii
olarak biz de bu mercie başvurmuş bulunuyoruz. E.A.'' (Gün dergisi, 23
Şubat 1946, sayı 6).
Bilindiği gibi buna
cevap, Gün 'le beraber Gerçek 'in, TSP 'nin ve sendikaların da, 16
Aralık 1946 'da kapatılması olacaktır. O zamanın gazeteleri, olayı, 10
şiddetinde bir deprem duyurmuşçasına, 'sekiz sütuna manşet'
vermişlerdi.
Suçları 'gerçeği'
söylemek!..
S ağduyu sahibi her
Türk yurttaşının, bugün hak vereceği ve doğru bulacağı, şu satırları; o
olaydan bir yıl sonra, bir başka 'sosyalist' Türk aydını, gazetesinde
kaleme alıyordu:
''... yardım sözünün
arkasında gizlenen Amerikan menfaat örgülerinin neler olduğunu,
yeryüzünde bizlerden başka bilmeyen kalmadı. Âlem öğrendi ki, Amerika
barışı korumak bahanesiyle, dünyaya hâkim olmak gâyesini güdüyor; ve tek
rakibi Sovyet Rusya'yı, ne pahasına olursa olsun saf dışı etmek için
hazırlanıyor. Bu uğurda Amerika gerekirse üçüncü bir dünya savaşını göze
alacak, hatta onu bizzat kendisi açacaktır...''
''...Amerikalılar
dünyanın stratejik noktalarını, bu maksatla, şimdiden ele geçirmeye
çalışıyorlar (...) bu noktalardan biri Türkiye'dir ve Türkiye olunca da,
işin rengi değişmektedir. Çünkü bu manevraların ucunda bizim
istiklâlimiz, bizim şerefimiz, bizim hayatımız vardır. Evet istiklâlimiz
ve hayatımız: Yüz elli milyon dolara mukâbil Amerika istiyor ki, derhal
nüfuzu altına girelim ve yarın Amerika menfaatleri uğruna ölelim. Yardım
sözünün yaldızı altında gizlenen hakikat, bütün çıplaklığı ile işte
budur...'' (Zincirli Hürriyet gazetesi, 12 Nisan 1947).
Bugün, Mehmet Ali
Aybar 'ın o gün söylediklerinin ne kadar gerçekçi, ne kadar doğru
olduğunu, hangimiz görmüyor ki? Oysa, o tarihte ' Zincirli
Hürriyet, İzmir' de' ancak üç sayı çıkabilmiş, sonra yeni bir
gençlik nümayişi ile matbaası basılmıştır. Basın 'olayı' adeta
onaylayarak veriyordu; tek bir gazete hâriç: 'Demokrat İzmir'!
. |
|
|