|
|
ENERJİDE BÜYÜK BELİRSİZLİK
Ergin
YILDIZOĞLU
Özellikle Çin ve
Hindistan'ın etkisiyle hızla artmaya başlayan enerji talebinin
karşılanmasında en büyük yükü üstlenmesi beklenen Suudi Arabistan'daki
petrol ve gaz rezervlerinin gerçek düzeyi bilinmiyor. Enerji sektöründe,
nasıl aşılacağı belirsiz, rafineri kapasitesi ve eskimiş boru hatları
gibi sorular da var. Eğer kaygılar haklıysa, önümüzdeki yıllarda dünya
ekonomisini yeni bir enerji krizi bekliyor.
Yüksek mi, düşük mü?
Petrolün varil
fiyatı dört yıldır 30 dolar düzeyinde. Başlangıçta bu düzeyin bir yıl
korunması durumunda dünya ekonomisinin büyümesinde yüzde 1'lik bir düşüş
oluşacağı hesaplanıyordu. Şimdi dünya ekonomisi adeta bu ''yüksek
düzeye alışmış'' durumda. Hatta, OPEC'in fiyatların üs sınırını
gayri resmi olarak 28 dolardan 35 dolara kaydırdığı söyleniyor (Ajans
France Press, 02/04). Bu koşullarda petrol piyasasının gergin olması
beklenir. Gerçekte de geçen hafta OPEC'in üretimini, ABD'nin itirazına
rağmen yüzde 4 oranında düşüreceğini açıklamasıyla birlikte kimi
analistler doların varil fiyatının bu yıl sonuna kadar 40 dolar düzeyine
yükselme olasılığından söz etmeye başladılar (Associated Press, 31/03).
Ancak, OPEC kararını açıkladıktan sonra New York Borsası'nda, ham
petrolün varili 49 sent gerileyerek 35.76 dolara düştü. ABD'de çarşamba
günü, özel sektör ham petrol envanterlerindeki artışa ve cuma günü
Enerji Bakanı'nın ''temiz hava kısıtlamalarının'' gevşetilmesine
ilişkin açıklaması (Wall Street Journal, 02/04) bu düşüş üzerinde etkili
oldu.
Petrolün fiyatı
bugün yüksek mi, düşük mü? Talebi karşılayacak kapasitenin oluşabilmesi
için gereken fiyat düzeyi nedir? Bu sorulara tatmin edici bir cevap
bulmak zor. Bunun bir nedeni, dünya para sisteminde başlayan dönüşüm.
Yakın zamana kadar uluslararası işlemlerde yalnızca dolar kullanılırken
şimdi onun yanı sıra önemli bir etki alanına sahip Euro var. İki yıldır,
doların, Euro karşısında eğilimsel olarak değer kaybediyor olması,
petrol fiyatları dolara bağlı olduğundan piyasalarda bir belirsizlik
yarattı. Örneğin, ithalatlarının büyük bölümünü Euro bölgesinden yapan
Libya ve Cezayir gibi OPEC üyeleri, bugün petrolün fiyatının olması
gereken düzeyin yüzde 30 altında seyrettiğini söylüyorlar (Financial
Times 30/03). Bu hesap doğruysa, en azından Euro alanındaki ülkeler için
petrolün varil fiyatının bugün bir yıl öncesine göre, kabaca 35 dolar
değil 25 dolar civarında olduğu söylenebilir. Enerji alanında
uzmanlaşmış yatırım bankası Simmons & Co. International'ın piyasadaki
iyimser konsensüsü sorgulamasıyla bilinen müdürü Matthew Simmons 'a göre
''Olması gereken fiyat nedir, sorusunun cevabını kimse bilmiyor.''
Üstelik, enerji fiyatlarının uzun süre düşük kalması da sektörün
geleceğini tehlikeye atıyor. Geçen 10 yıl boyunca, enerji sektörünün
hemen tüm alanlarında mali getiriler yetersiz kaldı, bu yüzden yeni
kapasite kurulamıyor, yeni insan kaynakları oluşmuyor, uzmanlar sektörü
terk ediyor, OPEC ülkelerinde GSMH yoksulluk düzeyine geriliyor
(Simmons, A Global Overview of the Oil and Gas Industry, 16/03/04).
'Sert yerle kaya
arasında'
Şu ironiye bakar
mısınız? Bir taraftan, petrol fiyatları yüksek olursa, dünya
ekonomisinin büyümesi tehlikeye giriyor, özellikle de yoksul ülkelerin
gelir düzeyleri olumsuz etkileniyor. Uluslararası Enerji Ajansı'na göre
fiyatlar yıl sonuna kadar bu düzeyde kalırsa, en yoksul ülkelerin büyüme
oranlarında 2 puanlık, Hindistan gibi ülkelerde de 1 puanlık bir
gerileme yaşanabilir (bu '' uluslararası terorizmin''
kaynaklarını kurutmak, genel siyasi istikrarı sağlamak isteyenler için
iyi haber değil). Diğer taraftan, düşük fiyatların çelişkili bir etkisi
var; hem yeni kapasite oluşumunu geciktiriyorlar (arzı kısıtlıyor) hem
de petrol gaz tüketimini (talebi) teşvik ediyorlar. Düşük enerji
fiyatları, hidrokarbonlardan başka enerji kaynaklarına geçmeye yönelik
yeni teknolojilerin oluşumunu da caydırıyor.
Yüksek fiyat
ekonomik durgunluk yaratırken düşük fiyat hem arz talep dengesini
bozuyor hem de küresel ısınmaya neden olan etkenleri güçlendiriyor.
Böylece dünya halkları da bir Anglosakson deyimiyle ''sert yerle kaya
arasında'' sıkışıp kalmış oluyorlar. Bu saçma durumun ise temelde
tek bir nedeni var. Council on Foreign Relations tarafından 2001 başında
yayımlanan Strategic Energy Policy Challenges for the 21st Century
başlıklı raporda vurgulandığı gibi enerji çok özel bir ürün, hem sosyal,
hem stratejik bir karakteri var, yeni yatırımlar gerektiğinde, çok büyük
meblağlar söz konusu oluyor. Bu yüzden, 1990'lar boyunca özel sektör kâr
maksimizasyonu kaygısıyla, var olan kapasiteyi sonuna kadar kullandı ama
yüksek maliyetlerden dolayı yeni kapasite oluşturmakta isteksiz davrandı
(age). Ek olarak, çevre sorunları, yoksulluk vb söz konusu olunca piyasa
tümüyle duyarsız, sosyal boyutu olmayan bir mekanizma. Özetle enerji
sektöründe üretim ve dağıtımın piyasa ilişkilerine bırakılması zaten
sorunlu olan bu sektörü daha da kritik bir noktaya taşıdı.
Bir sorun daha
Bu hafta
BusinessWeek'a kapak olacak kadar önemli bir soru daha var karşımızda.
Sanırım konuyu gündeme getiren, 24 Şubat'ta Centre for Strategic and
International Studies'de Suudi petrollerinin durumu üzerine yaptığı,
Suudi Arabian Oil Miracle başlıklı sunuşla yine Matthew Simmons olmuş
(sunuşun metni için:
http://www.simmonsco-intl.com ). Simmons konuşmasında, özellikle şu
noktalara dikkat çekiyor. Birincisi
''Herkes gelecekte yükü Suudi Arabistan'ın rezervlerinin
taşıyacağını var sayıyor.
Bu varsayım doğru
çıkmazsa başka bir B planı yok.'' İkincisi Suudi rezervlerinin bu yükü taşıyabileceğine
ilişkin ciddi kuşkular var, çünkü ''Bu rezervlerle ilgili yeterli
veri yok.. Dünyanın bu en önemli rezervi, enerji sigortası uzun
yıllardır hiçbir bağımsız uzman tarafından incelenmedi.'' Üçüncüsü,
en önemli kuyuların zirve noktasını geçtiği, çıkarmada giderek daha
fazla su kullanılmaya (kuyuda çökme riski taşıyan bir yöntem) başlandığı
görülüyor. Uluslararası Enerji Ajansı Baş Ekonomisti Fatif Birol da
''Suudi rezervlerinin jeolojik sürprizler yapabilir'' saptaması
Simmons'un kaygılarında yalnız olmadığını gösteriyor (Business Week).
The Economist'in, bu
hafta Royal Dutch/Shell'in rezervlerine ilişkin öngörüleri yüzde 20'lere
varan bir düzeyde azaltmasından hareketle örneklediği gibi, bağımsız
kaynaklardan doğrulanmayan rezervlerin kapasitesine güvenmemek
gerekiyor. Bu belirsizliklere, bir de ''Simmons gerçek bir sorunu mu
gündeme getiriyor, yoksa ABD'nin bölgedeki, örneğin NATO'yu kullanarak
'tüm dünya' adına Suudi rezervlerinin 'güvenliğini'
üstlenmeye ilişkin, stratejik planlarına, gerekçe mi hazırlıyor''
sorusunu da ekleyebiliriz.
|
|
|