|
|
BİR REFERANDUMUN ANALİZİ
Gündüz
AKTAN
Referandum,
tamamen tesadüf eseri, Türk tarafı için en iyi sonucu verdi. Annan Planı
Türk tarafının lehine değildi. İstisnaların birincil hukuk yapılmaması,
9 bin sayfalık federal yasaların zaten zayıf olan iki kesimliliği
tamamen tahrip etmesi ve Rusya'nın 'şimdilik' veto ettiği BM Güvenlik
Konseyi kararının garanti sistemini fiilen sona erdirmesi, bu planı
Kıbrıs Türklerinin varlığı bakımından çok tehlikeli hale getirmişti.
Türk tarafı gerçekten güçlü olsaydı, oylama tam tersi sonuç verirdi.
Yani kuzey yüzde 75'le Annan Planı'nı reddederken, güney yüzde 65'le
kabul ederdi. Oysa Kıbrıs Türklerini ve Türk hükümetini, Annan Planı'nın
uygulanması sonucu ortaya çıkacak faciadan, Rumların doymak bilmez
ihtirası kurtardı.
Hükümet, Rumların hayır diyeceğini bildiğinden Türklerin evet demesini
isteseydi, bu sonuç bir başarı sayılabilirdi.
Kıbrıs Türkleri Talat'a güvenerek evet oyu verdiler.
AKEL'in her dönemde yakın işbirlikçisi olarak, tüm gayretine rağmen,
Annan Planı'nın Rumlar tarafından kabulünü sağlayamayan Talat'ın 'çözüm'
politikası iflas etti.
Talat şimdi kuzeyde evetlerin yüzde 65 olduğundan hareketle, hayırı
savunan Sn. Denktaş'ın istifasını istiyor. Sonra da yeni bir 'diplomatik
kampanya' ile ambargoların kaldırılmasını ve KKTC'nin tanınmasını
sağlamayı amaçlayacakmış. Sn. Denktaş'ın bugüne kadar yapmaya
çalıştığı ve kendisinin sürekli karşı çıktığı bu işi, Sn. Denktaş'tan
daha mı iyi yapacak? Hele bir de Serdar Denktaş'tan kurtulup Mustafa
Akıncı'yla koalisyon kurabilirse, en kısa zamanda bu referandumu unutup,
Rumların her istediklerini 'çözüm' diye kabul etmeyeceğinin bir teminatı
var mı?
Referandum AB'nin Kıbrıs politikasının da iflas ettiğini kanıtladı.
Bizim üyeliğimize karşı Kıbrıs'ı kullandılar. 'Uzlaşmaz' Türkleri yola
getirmek için ambargolar uygulamakla kalmadılar, Rumların AB üyeliğini
garanti ettiler. Rumlar tarafından aldatılmayı hak ettiler. Sorunu
içlerine ithal ettiler.
Eski genel sekreterlerin tecrübelerini göz ardı eden Annan'ın Kıbrıs
yaklaşımı da iflas etti. Çözüm ve federasyon kurma iradesi olmayan iki
topluma zorla bir deli ceketi giydirmeyi amaçladı. BM'nin ihtilaf çözme
işlevi bu örnek yüzünden zarar gördü.
Referandumun yapılması Türk tarafının kendi kaderini tayin hakkına sahip
olduğunu göstermesi açısından iyi oldu da, gerçek anlamda sadece
Rumların özgür iradesini ifade etmesine imkân verdi. Referandumda iki
seçenekten biri yaşamaya zaten imkân vermiyorsa, tercih hakkı ortadan
kalkar. Ciddi hukukçular, Kıbrıs Türklerinin, hayır oyu verirlerse
mezalimin devam edecek olmasını ve vaat edilen AB cennetine kapağı
atarak kurtulmak için evet oyu kullanmak zorunda bırakılmasını,
iradelerinin üzerinde baskı sayıyor ve hukuka aykırı buluyor.
Türkiye'nin 'çözümden yana' 'liberal' köşe yazarları çözümsüzlüğün
sorumluluğunu sürekli Sn. Denktaş'a yüklemişlerdi. Şimdi uzlaşmaz
tarafın Rumlar olduğunu keşfetmenin şaşkınlığı içindeler. Hemen
savunmaya geçip,
Sn. Denktaş'ın uzlaşmaz görüntüsüyle bu gerçeğin ortaya çıkmasını
önlediğini ileri sürüyorlar. 'Uluslararası toplum da aynı nedenle olayı
yanlış anladı' diyorlar. Kıbrıs sorununun içinde olan AB ve ABD bu
gerçeği hep bildiler.
Ama Sn. Denktaş'ı suçlamak taktik açıdan işlerine geldi.
Bu gerçeği Türk dış politika kurumları da her zaman bildi ve kamuoyuna
açıkladı. Ama Türk liberali olmanın şanında Batılının her dediğini doğru
sanmak ve kendi devletini düşman bilmek yattığından, Rumlara inanmayı
tercih ettiler. Sonunda bu rezilane durum ortaya çıktı.
Hükümet yanlısı yazarlar, Sn. Denktaş'ı bir de Sn. Erdoğan'a ters
düşmekle suçluyor ve bu tutumunu derhal değiştirmesini istiyor. Sn.
Başbakan referandumdan önceki gece, propaganda yasağını ihlal ederek,
Kıbrıs Türklerinin evet demesini istedi. Hem istediği hem de isteme
şekli hatalıydı. Bu hatalarını terk eden bir politikaya dönmesi halinde,
gayet tabii, Sn. Denktaş'la bir sorunu kalmayacak.
Tarihi bir fırsat yakalandı. Rumların isteyecekleri bedeli ödeyerek bunu
da heba edersek,kimse vebalin altından kalkamaz.
|
|
|
|