Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 
K. MARKS

 


ON SAAT

Şükran SONER

Mesleğinde uzman, kıdeminin yükselmiş olması bahane, ücretinin ve tazminatının büyümemesi için işten çıkarılmış, aylarca işsiz kalmıştı. En sonunda bir iş bulmuştu. Eski ücretine yakın. Ama sevinemiyordu.

Hafta sonu dahil sabah on, akşam on arasında çalışacaktı. Evden 9'da çıkacak gece 11'de geri dönecekti. İzin hafta içi duruma göre değişmek koşuluyla bir gün olacaktı. Genç bir insan olarak eşine, çocuğuna, arkadaşlarına nasıl zaman ayıracaktı? Yorgunluk, uykusuzluk, stres.. belki de seks yaşamı bile olumsuz etkilenecekti. Fazla mesaisiz günde on, haftada 60 saatlik çalışma, işe adanmış bir yaşam, karşılığı kelimenin tam anlamıyla karın tokluğu...

Olaya özel bir örnek gibi bakamayız. Türkiye'nin bütün alışveriş merkezlerinde çalışma süreleri vardiyasız, fazla mesaisiz günde on saat, haftada 60 saat olarak düzenlenmiş durumda. İnşaat sektörü, hele şantiyelerde durum biraz daha vahim. Hava koşulları elverdiğinde çalışma süresi 10 saatin üstüne çıkıyor, haftada bir gün izin de ayda bire kadar inebiliyor. Bankacılığa baktığımızda, kapılarda yazılmış çalışma sürelerine en az ortalama 1-2 saat eklemek gerekiyor. Holdinglerde şefler, müdürler bildik çalışma saatlerinin dışında gece yarılarına kadar toparlanma çalışmaları gerekçesiyle bütün çalışanları bekletebiliyorlar. Sıkıysa itiraz edin. Soluğu kapıda alırsınız.

Bir yanda reklamlarda açıklandığı üzere, paraları oturdukları yerde para getirenler, bir gecede yukarıda örneklerini verdiğimiz koşullarda çalışan en iyi eğitimli, meslek birikimli insanların aldıkları aylık ücretlerin fazlasını bir gecede harcayabilenler. Diğer yanda 30'lu yaşlara kadar geçen en ağır üst düzeyde eğitim, master, doktora, uzmanlık.. meslek birikiminin ardından deyim yerindeyse köpek gibi çalışıp, özel hayatını tüketme pahasına ot gibi yaşamaya, ancak geçinmeye mahkûm olanlar...

Verdiğim örnekler en üst düzey eğitimli, uzman meslek grupları için kayıtlı ekonomideki çalışma koşulları. Kirli işlere, haksız kazanç yöntemlerine bulaşmıyorlarsa, doktor gibi uzmanlık alanları dahil, doktoralı, dil bilenlerin aylık gelir düzeyleri 1 milyar ile 2 milyar arasında. Uzman işçilikler, büro çalışanları için aynı kölelik çalışma süreleri ile kazançlar ortalama 1 milyarın altına düşüyor. Uzmanlığın zorunlu olmadığı alanlarda da 500 milyonların altında.

Şimdi sevgili hukukçu dostlar, bilim insanları, Erdoğan hükümetinin oldubitti ile çıkarttığı yeni, uluslararası sözleşme ve normlara uygun 4857 sayılı İş Yasası'nın ilgili hükümlerinin günde 8, haftada 45 saat çalışma sürelerini öngördüğünü söylemek isteyeceklerdir. Yasada öngörülen esnek fazla çalışma saatleri için, ancak fazla çalıştırılan saatlerin yerine izin ya da mesai ücreti verilmesi zorunluluğunu anımsatacaklardır.

''Sendikalar anayasaya, yasalara aykırı uygulamaları denetlesin. Sendikalaşma yaygınlaşsın..'' çözüm önerileri de gerçekçi olmaktan çok uzak. Anlı şanlı özel sektörün tümünde 5 milyon kayıtlı, bir 5 milyonda kayıtsız çalıştırılana karşılık 250 bin civarında sendikalı, sözleşme düzeninden yararlanabilen işçi kalmış. Yasaların uygulanmasında denetim için umut bağlanmış emek örgütlülüğü, sendikal hareket can çekişiyor. Küresel ve ulusal sermaye ile bütünleşme iddiasındaki Erdoğan hükümeti, sermayenin kutsal rekabeti adına esnekliği, yasa kılıfları içinde ya da dışında, anayasa ve hukuka aykırı, kölelik düzeninde çalıştırmayı genel uygulama haline getirmiş bulunuyor.

İnsanlık, sanayileşme, vahşi kapitalizm sürecinde yaşanan emek sömürüsünü kırmak, insanca çalışma koşullarını kazanmak üzere çok ağır bedelleri olan uzun bir savaşım sürecinden geçmişti, değil mi? Dünyada kölelik çalışma düzeninden günde 8 saatin altına, haftada 40 saat çalışma düzenine ancak yüzyıllar süren, örgütlü, sendikal savaşım süreçlerinin sonuda gelinebildi.

Türkiye'de bu haklar daha da geç, özellikle 60'lı yıllardaki sendikal haklar sürecinin ardından yaygın geçerlilik kazanabildi. 12 Eylül, Özalizm, küreselleşme, şimdilerde çok daha hızlı Erdoğanizm derken, yüzyılların kazanımları bir kalemde geri alınıyor. Kimsenin sesi soluğu çıkmıyor.

''Irak halkına yaşatılanlar nedeniyle insan hakları kasabı unvanı alabilecekken Bush' u dünyanın en etkili lideri ilan edebilen yeni dünya sömürü düzeninin çarkları işliyor. Bizim medya da aynı listede ilk yüz arasında Erdoğan 'ın yer almasının nedenlerini, ayıbını sorgulamadan manşetlere çıkaracak yağdanlık konusu yapıyor, başarı olarak pazarlayabiliyor.'' Ne de olsa beynini, kimliğini satılığa çıkarmış medya yıldızları dışında kalan medya çalışanları, bu ülkenin en ağır kölelik düzeninde çalıştırılanları değil mi?

 

 
sayfa başına dön