|
|
BÜYÜYEN(!) EKONOMİDE KİM
KAZANIYOR
DİSK-AR
Bir
süreden beri ekonomide gerçekleştiği öne sürülen büyümenin geniş
halk kitlelerine yansımadığı gerçeği ortadayken; bugünlerde “kriz”
uyarıları sıklaştı. Henüz fısıltı düzeyinde de olsa ekonomide
uygulanan politikalar sorgulanmaya başladı.
Ekonomideki büyüme, tüketim, gelir, istihdam, işsizlik
göstergelerinden de anlaşıldığı gibi ücretlilerin durumuna olumlu
bir katkı sağlamadı. Üretimde verimlilik artarken, emekçiler, daha
uzun süre çalışmak zorunda kaldı. Buna karşın, yaşam koşullarında
bir iyileşme gerçekleşmedi.
Peki bu sürede yaratılan katma değere ne oldu? Büyüme ile yaratılan
zenginlik nerede yoğunlaştı? Üretenler, daha uzun süre çalışıp, daha
az tüketirken, daha çok işsiz kalırken, daha çok vergi öderken, daha
çok kaynak borç ödemeye akarken, bundan kimler yararlandı?
Resmi verileri kullanarak yapacağımız değerlendirmeler, bu soruların
yanıtlarını ortaya koyuyor. 2004 Mayıs’ı öncesinde, içinde
bulunduğumuz koşullar, bölüşüm ve çalışma ilişkileri, 1800’lü
yıllarda insanca çalışma koşulları için mücadele eden Chicago’lu
işçilerin koşulları ile özdeş.
İstihdam ve İşsizlik
Büyüyen bir ekonomide, istihdamın artması ve işsizliğin azalması
beklenirken, DİE verileri bunun tersini ortaya koyuyor. Büyüme,
istihdam ve işsizlik üzerinde beklenenin tersine bir etki yaratıyor.
|
2001 |
2002 |
2003 |
Sivil İşgücü |
23.491 |
23.818 |
23.640 |
Sivil İstihdam |
21.524 |
21.354 |
21.291 |
İşsiz |
1.967 |
2.464 |
2.497 |
Eksik İstihdam |
1.405 |
1.297 |
1.147 |
İşsiz ve Atıl İstihdam Oranı (%) |
14,4 |
15,8 |
15,4 |
Kaynak : DİE HİA |
2001 yılındaki krizden bu yana ekonomi 2002 yılında %8, 2003 yılında
%6 büyümesine karşın; bu sonuçlar ne istihdam ne de işsizlik
üzerinde olumlu bir etkisi yaratmadı. Son iki yılda, hem istihdam
azaldı; hem de işsizlik arttı. Eksik istihdam edilenlerin de
işsizlere katılmasıyla, işsizlik oranı ülke genelinde %15’in üzerine
çıktı.
Gelir ve Tüketim
Ekonomik büyümeyle birlikte, ikinci beklenti gelirlerin ve tüketimin
artmasıdır. Ülke genelinde haneler tarafından yapılan tüketim ve
ücretlilerin gelirleri ile ilgili göstergeler, bu durumun tersine
bir sonuç göstermektedir.
GSMH'da Özel Tüketim ve İşgücü Gelirleri |
1987 Fiyatlarıyla (Milyar TL) |
2000 |
2001 |
2002 |
2003 |
Özel Nihai Tüketim |
80.774 |
73.356 |
74.894 |
79.862 |
İşgücü Gelirleri |
27.798 |
25.110 |
25.310 |
26.297 |
Nüfus (Bin) |
67.469 |
68.618 |
69.757 |
71.401 |
Kaynak : DPT |
GSMH serilerinde hanelerin yaptığı tüketimi gösteren “özel nihai
tüketim”, kriz öncesi değerlerine hala ulaşamamıştır. Özel nihai
tüketim harcamaları, nüfus artışını izlememektedir. Bu durum
bireylerin geçmişe göre daha az tükettiklerini göstermektedir.
Aynı şekilde, istihdama dahil nüfus artmasına karşın; maaş, ücret ve
yevmiyeli çalışanların elde ettikleri gelir de kriz öncesi değerini
aşamamıştır. Nüfusun ücretle çalışan sayısı artarken, milli gelirden
aldıkları pay artmamıştır. Bir başka deyişle ücretler gerilemiştir.
Sonuç olarak, ekonomik büyüme halka ne iş, ne gelir, ne de daha
fazla tüketim olanağı sağlamıştır. Büyüme, halkın yoksullaşmasına
eşlik etmiştir.
Ücretliler
Türkiye’de sadece emek gücünü satarak yaşayanların sayısı 10 milyon
700 bin dolayındadır. Bir başka deyişle, Türkiye’deki toplam
istihdamın yarısını ücretli, maaşlı, yevmiyeli ve arızi çalışanlar
oluşturuyor.
Yıl |
Yevmiyeli ve Arızi |
Ücretli ve Maaşlı |
Toplam |
2000 |
2.134 |
8.354 |
10.488 |
2001 |
1.771 |
8.385 |
10.155 |
2002 |
1.646 |
8.979 |
10.625 |
2003 |
1.665 |
9.042 |
10.707 |
Kaynak : DİE HİA |
Çalışma Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de kayıt dışı çalışan
ücretli sayısı 4 milyon 500 bin. Buna göre, Türkiye’deki
ücretlilerin yarısı, sosyal güvenlikten ve iş güvencesinden yoksun,
sağlıksız koşullarda, düşük ücretle, uzun ve düzensiz çalışma
saatlerinde çalışıyor.
Ücretler Düşüyor, Verimlilik Artıyor
Her kriz döneminden karla çıkan işverenler, 2001 yılının ilk
çeyreğinde yaşanan krizi de “karlı atlatmışlardır”. Kaybedenler, her
zamanki gibi işçiler olmuştur.
Ekonomideki son iki büyüme yılının ücretle çalışanlara yaramadığı
açık. Ücretlerdeki değişim bu çarpıcı tabloyu gösteriyor. Ücretler,
2001 yılındaki krizden bu yana %30 geriledi. Krizden bu yana imalat
sanayinde çalışan işçilerin sayısında değişiklik olmazken,
verimlilik %30 artmıştır. Son iki yılda imalat sanayindeki
teknolojik yatırımların çok sınırlı olduğu düşünülürse, verimlilik
artışının arkasındaki tek neden işçilerin daha fazla
çalıştırılmasıdır.
Çalışma Süreleri Uzuyor
Haftalık yasal çalışma süresi 45 saat olmasına karşın, özel
işletmelerde bu süre 2003 yılında 56 saate ulaşmış durumda. Yasal
çalışma süresinin üstündeki bu artış, ortalama çalışma süresini
gösteriyor. Kimi sektörlerde ve özellikle kayıtdışı alanda bu
ortalama süreye asıl alınacak günlük çalışma süresi 11 saati
buluyor. Bu sayılar, verimlilik artışlarının gerçek nedenini de
açıklıyor.
Özel Sektör Haftalık Çalışma Süreleri (Saat) |
1997 |
1998 |
1999 |
2000 |
2001 |
2002 |
2003 |
44,0 |
51,8 |
46,9 |
53,7 |
53,7 |
55,3 |
56,0 |
Kaynak : DİE HİA |
Yaygın olan, ancak istatistiklere yansımayan bir başka konu, yasal
çalışma süresinin üstündeki çalışmalar, yani fazla çalışmalar için
ücret ödenmediği gerçeğidir. Çalışma sürelerinin yıllar itibariyle
artması, sermayenin krizi sadece ücretleri azaltarak değil, aynı
zamanda iş sürelerini uzatarak aştığını gösteriyor. Kriz
koşullarında bedel yine emekçilere ödetiliyor.
En çok Kaybedenler
DİE’nin özel imalat sanayi verilerine göre 2001’in ilk aylarındaki
krizden bu yana, hemen tüm sektörlerde saat ücretleri düşmüştür.
Çimento ve seramik sanayinde çalışan emekçiler, saat ücretlerindeki
%35 oranındaki düşüşle, en çok kaybedenlerdendir.
En çok işten çıkarma ise petrol ürünleri sanayinde gerçekleşmiştir.
2001=100 |
Saatlik Ücret |
İstihdam |
Gıda-İçecek |
90,7 |
103,8 |
Tekstil |
89,8 |
102,3 |
Giyim Eşyası |
86,0 |
101,0 |
Petrol Ürünleri |
81,8 |
84,0 |
Kimya |
80,8 |
96,4 |
Metalik Olmayan |
65,0 |
109,5 |
Ana Metal |
85,4 |
93,9 |
Makine Teçhizat |
90,6 |
107,2 |
Taşıt Araçları |
94,9 |
104,4 |
İmalat Sanayi |
85,9 |
102,3 |
Kaynak : DİE |
Nüfusun Yüzde 80’i Yoksul
DİE tarafından yapılan 2002 yılı Hanehalkı Bütçe Anketi sonuçlarına
göre 2002 yılında bölüşülen milli gelirimiz 119 katrilyon. Aynı
DİE’nin olağan hesaplamalarındaki milli gelirimiz ise 219
katrilyondur. Arada 100 katrilyon gibi çarpıcı bir fark söz konusu.
Kimi araştırmacılar bu farkın, üst gelir grubundaki hanelerin gerçek
gelirlerini saklamasından kaynaklandığını açıklıyor. Alt gelir
dilimindeki hanelerin gelirleri doğru kabul edilerek, bir üçüncü
araştırmanın (Türk-İş’in Yoksulluk Araştırması) sonuçlarıyla
karşılaştırıldığında, ortaya çıkan “yoksulluk” tablosu, bu çelişkiyi
derinleştiriyor.
Nüfusun %20'lik Dilimlere Göre Aylık En Yüksek Gelirleri
|
2002 |
1. %20 |
2. %20 |
3. %20 |
4. %20 |
5. %20 |
Milyon TL |
290 |
428 |
610 |
951 |
33.329 |
DİE Yoksulluk Sınırı |
310 Milyon |
Türk-iş Yoksulluk Sınırı |
970 milyon |
Kaynak : DİE, Türk-iş |
DİE’ye göre 4 kişilik bir hanenin asgari geçim sınırı (yoksulluk
sınırı) 310 milyon iken Türk-İş’e göre bu sınır 970 milyon. Aradaki
farkın büyüklüğüne karşın, DİE’nin araştırması bile Türkiye’deki
yoksulluğu gizleyemiyor. DİE’ye göre Türkiye’de asgari geçimini
sağlayamayan nüfus 20 milyon, yani nüfusun %30’unu kapsıyor.
Yoksulluk sınırı olarak Türk-İş tarafından yapılan çalışma
kullanıldığında, yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı 52
milyonu buluyor. Bu da nüfusun %80’ini buluyor. Hangi çalışma asıl
alınırsa alınsın, en az 20 milyon insanın yoksulluk sınırı altında
yaşadığı açık bir gerçek.
DİE araştırmasına göre Türkiye’deki en zengin kişinin aylık geliri
33 milyar. Ancak bu sayının gerçeği yansıtmadığı bilinen bir gerçek.
Farklı yollardan üst gelir grubundaki hanelerin gelirlerini tespit
etmeye çalışarak, “bilinen gerçeği” bulmak olanaklı.
Paranın Efendileri
Dolaşımdaki paranın kimin kullanımında ve kimde olduğu, gelir
dağılımındaki çarpıklığı açıklamada kullanılabilir. BDDK verilerine
göre, Türkiye’de 2003 yılı Kasım ayına göre toplam mevduat tutarı
151 katrilyon. Bankaların toplam müşteri sayısı ise 78 milyon
dolayında.
Mevduat Büyüklüğü |
Müşteri Sayısı |
Mevduat Payı |
0-10 milyar |
75.973.895 |
16,0 |
11-50 milyar |
1.471.907 |
20,7 |
51-250 milyar |
522.149 |
22,6 |
251 milyar - 1 Trilyon |
41.490 |
12,1 |
1 Trilyon Üzeri |
11.892 |
28,6 |
Toplam |
78.021.333 |
100,0 |
Kaynak : BDDK, TSPAKB |
Toplam mevduatın %64’ü, Türkiye’deki 500 bin kişiye ait. Bir başka
deyişle, mevduat sahiplerinin yalnızca binde 7’si toplam mevduatın
%64’üne sahip. 2003 yılında 359 katrilyon olan milli gelirimizin
%25’i değerindeki bir büyüklüğün, toplam nüfusumuzun %1’ini bile
oluşturmayan bir azınlığın elinde olduğu anlaşılıyor.
Parayı kim kullanıyor?
2003 yılı Kasım ayı itibariyle Türkiye’deki kredi hacmi 62,8
katrilyon. Ancak bu toplamın %70’i, yine banka müşterilerinin sadece
binde ikisi tarafından kullanılıyor. Yani, toplam 17 milyon kredi
kullanıcısının sadece 29 bini, toplam kredinin %70’ini kullanıyor.
|
Müşteri Sayısı |
Kredi Payı |
50 milyar altı |
16.998.394 |
28,1 |
50 - 100 milyar |
22.688 |
2,7 |
101-500 milyar |
18.104 |
6,8 |
500 milyar üzeri |
10.507 |
62,4 |
Toplam |
17.049.693 |
100,0 |
Kaynak : BDDK, TSPAKB |
Mükerrer olarak kredi kullananların sayısı, bu toplam içinde
olduğundan Türkiye’de “paranın efendileri” gerçekte tabloda
görünenden daha az. Bir başka deyişle “para”, sayılı kişi ya da aile
tarafından kullanılmaktadır.
Borsa Halka mı Açılıyor?
Paranın efendileri, aynı zamanda ne istihdamı ne yatırımı
umursamayan, ancak her türlü siyasal gelişmeden “nem kaparak”
etkilenen, ekonomik gelişmelerden başka her türlü gelişmeyi satın
alarak düşen ya da yükselen borsanın da efendileri. Ocak 2004
TAKASBANK verilerine göre borsada yatırım yapanların sayısı 900 bin.
Yatırımcıların toplam portföy değeri ise yaklaşık 24 katrilyon (18
milyar dolar). Toplam portföyün %71’i, bin 500 kişinin elinde. Hisse
senedi ile halka açıldığını ilan eden şirketlerin kaderi sadece bu
bin 500 kişinin elinde.
Portföy Büyüklüğü |
Yatırımcı Sayısı |
Toplamdaki Payı |
0-10 Milyar |
784.928 |
5,0 |
10-50 Milyar |
94.619 |
8,3 |
50-100 Milyar |
13.958 |
4,0 |
100-500 Milyar |
10.459 |
8,6 |
500 Milyar-1 Trilyon |
1.169 |
3,4 |
1 Trilyon Üzeri |
1.585 |
70,8 |
Toplam |
906.718 |
100,0 |
Kaynak : BDDK, TSPAKB |
Paranın Kaynağı
Paradan para kazanma yolunu seçen paranın efendileri, ödediğimiz
vergilere dayanarak büyüyor. Devletin toplam vergi gelirlerinin
büyük kısmı nüfusun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç insanın cebine
gidiyor. 2003 yılında ödediğimiz her 100 lira verginin 70 lirası
paranın efendilerine gitti.
Faiz Ödemelerinin Vergi Gelirlerine Oranı (%) |
1999 |
2000 |
2001 |
2002 |
2003 |
72,4 |
77,1 |
103,3 |
87,0 |
69,5 |
Kaynak : DPT |
Bilindiği gibi, devlet borçlanmasının asıl araçları, devlet tahvili
ve hazine bonoları. Bu borçlanma araçlarından en büyük payı %80 ile
bankalar alıyor. Banka mevduatları çok küçük bir grubun elinde
olduğuna göre, ödediğimiz vergilere el koyanlar bu küçük azınlığı
oluşturan paranın efendileri.
İç Borçlanmanın Alıcılara Göre Dağılımı (%) |
|
Bankalar |
Resmi Kurumlar |
Özel Sektör |
Tasarruf Sahipleri |
1999 |
85,3 |
11,2 |
2,1 |
1,3 |
2000 |
75,9 |
20,3 |
3,8 |
0,0 |
2001 |
74,5 |
22,1 |
1,5 |
1,9 |
2002 |
79,8 |
14,9 |
4,3 |
1,0 |
Kaynak : DPT |
Kimler Vergi Ödüyor?
Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan faaliyet gruplarına göre
ödenen vergi miktarları, bir çok işletme, şirket sahibi ve meslek
grubunun ücretlilerden daha az vergi verdiği anlaşılıyor(1).
Faaliyet Grupları |
Ücretlilerin Vergisine Oranı Oran (%) |
2003 Vergi Yükü
(Milyon TL) |
Ücretliler |
100,0 |
2.160 |
Demir Çelik |
77,4 |
1.672 |
Avukatlar |
59,3 |
1.282 |
İnşaat ve Bayındırlık |
57,7 |
1.246 |
Akaryakıt Ticaret |
54,0 |
1.166 |
Doktorlar |
42,7 |
923 |
Oteller-Moteller |
34,4 |
744 |
Elektrikli Ev Aletleri |
28,6 |
617 |
Konfeksiyon |
26,9 |
581 |
Altın İmalat ve Tic. |
21,3 |
459 |
Diş Hekimi |
14,1 |
304 |
Lokantalar |
13,5 |
291 |
Mobilya |
12,8 |
277 |
Bina İnşaat |
10,9 |
235 |
Kaynak : Maliye Bakanlığı |
Ücretlilerden daha az vergi ödeyen işletme, şirket ve meslek
gruplarının bir bölümünün sıralandığı bu liste oldukça uzun.
Bakanlık verilerine göre demir tüccarları, kuyumcular, avukatlar,
doktorlar, otel-motel sahipleri, lokantacılar, müteahhitler vb
ücretlilerden daha az gelire sahip. Hatta gelirleri, asgari
ücretliden bile daha az. Bu gelir beyanında bulunan müteahhitler ve
petrol istasyonu sahipleri ücretlilerin yarısı; otel-motel sahipleri
üçte biri, kuyumcular beşte biri, lokantacılar sekizde biri kadar
vergi ödemektedir.
Vergi gelirlerinin en önemli kaynaklarından biri de tüketim
vergileridir. 2001 yılından bu yana tüketim vergileri de hızla
artmaktadır. Ücretler üzerinden alınan vergiler yetmezmiş gibi,
geniş halk kesimlerinden dolaylı yollardan da vergi toplama yoluna
gidilmiştir. Son yıllarda vergi gelirlerindeki artış, dolaylı
yollardan alınan vergilerden sağlanmıştır.
Devleti haraca bağlayan kesimlerin vergi havuzuna yaptıkları katkı
ise, yok denecek kadar azdır. Örneğin 2002 yılında, faiz ödemeleri
vergi gelirlerinin %70’ini alırken, faiz gelirlerine uygulanan
verginin bütçeye katkısı binde 1 bile olmamıştır.
Herkes Kaybediyor mu?
Ekonomik göstergeler, kriz dönemlerinde herkesin kaybettiği
söyleminin gerçek olmadığını gösteriyor. Piyasa kurallarının geçerli
olduğu koşullarda, kaybedenlerin olduğu yerde kazananların da
olacağı açık.
2001 yılındaki krizden bu yana geniş halk kesimleri yoksullaşırken
paranın efendileri paralarına para katmıştır. Ülkenin çoğunluğunu
oluşturan emekçiler sürekli kaybetmiş, kayıpları bir avuç sermayenin
ve egemenlerin kazanç hanesine eklenmiştir. Milli gelirin dörtte
biri büyüklüğünde bir parayı elinde tutan bu bir avuç azınlığın
devletten alacakları, milli gelirimizin yarısından daha
fazladır.
|
|
|