.

 
...
...
Yararlı Linkler
E- Posta
Başvuru Kaynakları
Katkı 
Sunanlar
Arşiv

 

Sayı: 14                                      Ana Sayfa                                           09 Ekim 2001

.........

Avrupa Birliği'ne Hayır

Uğur CANKOÇAK

Alev Ateş arkadaşımız İNADINA'nın on üçüncü sayısında Aydın Engin'in Cumhuriyet Gazetesindeki yazısını çok önemsediğini belirterek yayın yönetmenimizin bu yazıyı yayınlamasını istiyorum diyor ve arkasından da bu konuda tartışma açılmasını öneriyordu. Alev Ateş aslında Avrupa Birliği konusunda tartışmayı benim başlatmamı istiyordu. O günden bu güne çok yoğun işlerim olduğu için tartışmayı başlatmakta geciktim.

Önce, Aydın Engin'in yazısını özetleyelim:

"İster Avrupa Birliğinin zoruyla, ister gönüllü, ister demokrasi aşkına ister dostlar alışverişte görsünler hesabına... hiç önemli değil. Önemli olan Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı anayasa değişikliği paketi mecliste görüşülüyor. İlk tur bitti. Salı günü ikinci tur oylamalara geçilecek. (....) Pakette 32. sırada yer alan madde milletvekillerinin sadece 221'inden evet oyu aldı. Yani anayasanın öngördüğü 330 oy barajının yanına bile yaklaşmadı. İkinci turda da aynı sonuç alınırsa bu madde reddedilmiş olacak. nedir bu madde? Çok yalın: Türkiye'nin imza koyduğu uluslararası sözleşmelerle ulusal hukuk çelişirse uluslararası sözleşmeler mi geçerli olsun, ulusal yasalar mı? (...)

Peki siz ne diyorsunuz? Külahınızı önünüze koyup kararınızı verin dediğim işte tam bu. (...)

Bunun yarını bu günden belli: Avrupa Birleşik Devletleri. Federatif mi olur, Konfederasyon mu yeğlenir bilemem. Ama gidiş Avrupa Birleşik Devletleri'nedir. Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Portekiz vb. gibi eyaletlerden oluşan yeni bir devletedir. Önümüze külahlarımızı koyup vereceğimiz karar da bu yeni devlete karşı Türkiye'nin tutumudur. Başka bir deyişle Türkiye'nin yarını. (...)

Ne dersiniz? Evet mi hayır mı"?

Alev Ateş'in sözünü ettiği Aydın Engin'in yazısının özeti bu. Ama Aydın Engin hızını alamayıp ertesi gün de aynı konu üzerinde duruyor. Onu da özetleyelim:

"Yarın TBMM Anayasa değişikliği paketini bir kez daha ele alacak. 2. turda da aynı eğilim benimsenirse Türkiye ulusal egemenliği bir üst yapıda A.B.'de eritmeyi, daha doğru bir deyişle egemenliği bölüşmeyi reddetmiş olacak.

Bu bir tercih. Savunanların köklü nedenleri, sağlam tanıtları (argümanları) var.

Ama tersi eğilimi savunanların da köklü nedenleri, sağlam tanıtları var.

Herkesin demek elbette abartılı olur. Ama eli kalem tutan, düşünen, okuyan, yazan, okuduğunu anlayan, politikayı bir takım tatsız adamların mesleği olarak değil, ülke yönetiminde yurttaşın söz sahibi olması diye kavrayanların bu tercih çatalında yönlerini seçmeleri gerek. (...)

Türkiye 40 yılı aşkın bir süredir önüne AB üyeliğini koydu. Hükümetler değişti, iktidarlar değişti, ama bu hedefi yadsıyan çıkmadı. (....)

Salt tartışmaya katkısı olsun diye bir de bu yandan bakmaya ne dersinizden ibaret bir soru:

Avrupa ve A.B deyince ne anlıyoruz. İçinde ya da dışında kalmak gibi tercihlerin eşiğinde A.B.'ni doğru ve derinlemesine tanımlamak gerekmiyor mu?

Uluslarüstüleşmiş Avrupa sanayi tekellerinin, finans imparatorluklarının güzlerini birleştirip yeni bir ekonomik odak yaratıp ABD ve Pasifik'deki ekonomik güce karşı rekabet edebileceği koşullarının yaratıldığı sermayenin Avrupası var.

Bir de milyonlarca emekçinin, aydının omuzdaşlaşıp yaratmak istediği emeğin Avrupası.

Ulusal egemenliği AB ile bölüşüp bölüşmemeyi tartışmadan önce içinde ya da dışında yer alacağımız Avrupa'nın hangi Avrupa olduğu sorusunu yanıtlamamız daha akılcı gibi geliyor bana." diyor Aydın Engin.

Yazımın başlığını okudunuz. ben Türkiye'nin AB'ne üye olmasına karşıyım, hem de öyle girelim ama, girmeyelim ama falan diye kıvırtmadan karşıyım.

Gelelim Alev'in pek önemli bulduğu Aydın Engin'in yazısına:

"İster AB'nin zoruyla (...) hiç önemli değil. Önemli  olan Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı anayasa değişikliği paketi mecliste görüşülüyor"

Aydın Engin'in önemli bulmadığı AB'nin zoruyla anayasanın bazı maddelerini meclisin değiştirmeye kalkmasını ben çok önemli buluyorum. Daha da ötesi reddediyorum. İhtiyaçtan değil de zorla anayasa değiştirmek hiç önemli değilse Kenan Evren fukarasının suçu neydi?...

"Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı anayasa değişikliği:" mi acaba?

1921 Anayasasını değiştiren TBMM değil miydi? 1924 Anayasasını değiştiren Kurucu Meclis değil miydi?

Nedir bu telaş? Bu heyecan? "Zor"'u kabullenmek, tarihi unutmak.

Bunun perde arkasında sanırım Aydın Engin ve onun gibi düşünenlerin birden demokrasiyi keşfetmiş olmaları yatıyor.

Bir zamanlar Sosyalizm ve Demokrasi madalyonun iki yüzü gibidir birbirinden ayrılamaz. Demokrasi olmadan sosyalizm, sosyalizm olmadan demokrasi olmaz diyenlere koro halinde oportünist, revizyonist diye haykıranlar,şimdi kabesiz kalınca birden demokrat oldular. Varsa demokrasi, yoksa demokrasi. nasıl gelirse gelsin ister zorla, ister el yardımıyla, nasıl olursa olsun demokrasi olsun... Tüm okuduklarını bildiklerini unutarak...

Demokrasi gelsin diye girmek istedikleri AB'nin Avrupa Demokrasisi nedir? En yalın tarifi burjuva demokrasisi değil mi? Sınıflı toplumlarda demokrasiyi egemen sınıfların sınırladığını ne çabuk unuttular.

Demokrasi tarihinde tüm demokratik kazanımların işçi sınıfı ve yandaşı emekçi sınıf ve tabakaların uzun ve çok kanlı mücadelelerle elde edildiğini, burjuva demokrasisi denilen demokrasinin aslında emekçilerin zoruyla burjuvazinin kabul ettiğini, bir yaşam biçimi olduğunu ne çabuk unuttular. Sınıflı toplumlarda sermaye sınıfıyla işçi sınıfı ve yandaşları arasında kavganın süregeldiğini, emekçilerin demokrasinin sınırlarını genişletmek, sermayenin ise demokrasinin sınırlarını daraltmak şeklinde ortaya çıkan bu savaşı nasıl da unuttular.

İkinci paylaşım savaşından sonra Avrupa işçi hareketlerini Sovyetler Birliğini desteklemek şekline dönüştürüp, onu geleneksel mücadele yöntemlerinden uzaklaştıranlar, geçen yıllar içinde sermaye sınıfının burjuva demokrasisinin sınırlarını daraltıp emeğin kazanımlarını birer birer elinden alındığını nasıl da görmezden geliyorlar.

Şimdi Türkiye'de kimi eski sosyalistler, devrimciler üzerlerindeki örgütsel baskının kalkmasıyla demokrasi aşığı oldular.

Üstelik bu demokrasi talebi işçiler emekçiler için değil sanki, baksanıza Aydın Engin ne diyor: "Herkesin demek elbette abartılı olur. Ama eli kalem tutan, okuyan, yazan, okuduğunu anlayan, politikayı bir takım tatsız adamların mesleği olarak değil, ülke yönetiminde yurttaşın söz sahibi olması diye kavrayanların bu tercih çatalında yönlerini seçmeleri gerek".

Aydın Engin nasıl da kendini tarif ediyor. Gerisi mi, işçiler mi, köylüler mi, emekçiler mi boş ver yahu...

Bir de pek fiyakalı bir laf var: Emeğin Avrupası.

Hani bir şarkı vardır. "Hayal içinde akıp geçti ömrü derbederim" diye, nedense birden onu hatırladım bu süslü laf karşısında. Aydın Engin, gel eğri oturup doğru konuşalım, sen ki  14 yıl Almanya'da, senin deyiminle sürgünde, yaşamışsın, Almanca bilirsin, şimdi de sık sık Almanya'ya gidip geliyorsun; söyle bana emeğin Avrupası ne yapıyor.

Sermayenin Avrupası'nın da katıldığı rezil bir savaş başladı. Emeğin Avrupası'nda sendikalar genel greve mi gitti? Partiler sokakları mı doldurdu?

Türkiye kırk yıldan fazla bir zamandır AB üyeliğini önüne hedef olarak koydu, bu hedeften de hiç şaşmadı diyor A. Engin. Doğru. Doğru da hangi Türkiye koydu bu hedefi? Sermayenin Türkiyesi mi, emeğin Türkiyesi mi?

1960'lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi, sendikalar, sonra da DİSK AB üyeliğine karşı çıkmıştı hatırlıyor musun. TBMM'de TİP Avrupa Gümrük Birliğine girmenin Türkiye'nin alyhine olacağını uzun uzun anlatmıştı. Zabıtlarda var. Ayrıca Türkiye'nin Avruba Gümrük Birliği'ne girmesiyle uğradığı zararlar konusunda onlarca bilimsel makale, inceleme biraz aranırsa bulunur. dahası Türkiyenin A B'ne girdiği taktirde ekonomisinin geçireceği büyük sarsıntı konusunda da bilimsel makaleler, incelemeler (hem de sektörel bazda ayrı ayrı) bulmak olanaklı. AB'ye üye olunduğu taktirde tarım üreticilerinin ellerinin böğürlerinde kalacağını, buna karşın Avurpa tarım stoklarının Türkiye pazarında tüketileceği ve Türkiye'nin beslenme konusunda dışa bağımlı olacağından tutun da imalat sektöründe, hizmet sektöründe, turizm sektöründe Türkiye'deki küçük işletmelerin ortadan kalkacağını ve bunun sonucunda açığa çıkacak olan işsizler ordusunun durumu konusunda da yüzlerce bilimsel araştırma bulabilirsiniz.

Avrupa'nın uluslarüstü sermayesinin ABD ile Pasifik sermayesiyle rekabet odağı oluşturması ise bana pek tuhaf geldi. G8'ler diye bir şeyi  her halde A. Engin'de duymuştur. G8'lerin (Rusyayı Avrupadan saymazsak) en az dördü avrupalı, diğerleri ise ABD, Kanada ve Japonya değil mi.

Küreselleşme diye bir şey yok mu? Uluslarüstü Avrupa sermayesi ne demek, Alman - ABD, Fransız -ABD, İngiliz - ABD, Alman - Japon vb. değil mi. Bu ortaklıkların sayısı ve gücü karşısında ayrıca bir de AB sermayesi mi var? Varsa bile esamesi okunur mu?

Gelelim el yardımıyla yani AB'ye girerek Türkiye'ye demokrasinin gelip gelmeyeceği konusuna. Onu da haftaya konuşalım yazı çok uzun oldu çünkü.

 

 

 

İ

N

A

D

I

N

A