KANIKSANMIŞ
SAVAŞLARIN GELECEĞİ
GÜRAY
ÖZ
Doğanın karşısında
insanoğlunun vurdumduymazlığının faturası hep yüksek oldu. Uzak
Asya'daki deprem ve onun tetiklediği, ''Tsunami'' dedikleri
yüksek dalgalar, çaresiz yığınları aldı götürdü. Marmara depreminden
sonra olanı biteni de yakından biliyoruz. Binlerce insanımızı yitirdik
ve başımıza gelecekleri hemen hemen aynı noktada beklemekteyiz. İnsan
kanıksıyor herhalde. Kendi başımıza gelebilecekler konusunda bile
duyarsızlığımız sürüyorsa, uzak ya da yakın yıkımları, kırımları,
cinayetleri, savaşları hatırlamakta zorluk çekmez miyiz?
Çekiyoruz zaten.
Geçen yüzyılın son
çeyreğinden bugüne sarkan savaşların temel nedeni, kapitalizmin
70'lerdeki krizden sonra kendini toparlama çabalarıydı. Krizlerin köşeye
sıkıştırdığı eski ''refah devleti'' nin pili tükenmişti. Yeni
politikalar gündeme böyle girdi. Friedman 'lar Nobel ödülünü böyle aldı.
ABD'de uzun bir kuluçka dönemi geçiren neoliberal politikalar,
uygulamaya böyle sokuldu. Neoliberal politikaların bizim ülkemize
girişi, IMF patentli, Turgut Özal damgalı ''24 Ocak Kararları''
yladır. Kolay da olmamıştı hatırlarsınız. Uygulamanın sahipleri,
karşılarında büyük ve etkin bir toplumsal muhalefet buldular. Neoliberal
politikalar Türkiye'ye, iki darbe, onlarca idam, yüzlerce infaz,
onbinlerce mahkûmiyet ve işkenceyle yerleşebildi.
****
Yaşlı kıta Avrupa,
neoliberal politikalardan bir süre daha uzak durmak zorunda kaldı.
Burnunun dibindeki sosyalizm, ''sosyal refah devleti''
politikalarının hızla terk edilmesine izin vermiyordu. Neoliberal
politikaların saldırısı, kendini yenileyemeyen ve yenilenmeyi
teslimiyette arayan sosyalist ülke politikacılarına güç kazandırdı.
Onlara birkaç yıl içinde terk etmek zorunda kalacakları politikaların
kapısını açtı.
Yaşlı Avrupa'nın
işçi haklarına, uzun mücadelelerle elde edilmiş sosyal haklarla
doludizgin saldırısı bundan sonradır. Savaşların birbirini izlemesi de
bundan sonradır. ABD'nin her fırsatı değerlendirerek oraya buraya
saldırması bundan sonradır.
****
Irak'ta sürüp giden
ve artık kanıksanmış savaşlar kategorisine girmek üzere olan savaşı,
uzun ve etkili bir direniş belirleyecek gibi görünüyor. Yavaş yavaş
sahneyi çapulculara, maaşlı ''yerli'' memurlara bırakan ABD,
orada bir ''modern sömürge'' oluşturmayı planlıyor. Uluslararası
politikada aktif bir şekilde kullanabileceği yeni bölgeler, sıçrama
tahtaları, devletçikler yaratarak, petrol kuyularını garantiye alarak,
bölgedeki ve dünyadaki egemenliğini pekiştirerek çıkmayı umuyor
Irak'tan.
ABD'nin beklentisi,
politikacıların, devlet adamlarının bu gücü görmesi ve boyun eğmesidir.
Halklar ise savaşı kanıksamadılar. ''ABD güçlüdür, onunla baş
edilemez, o her zaman yener, ölümler boşunadır, direnenlerin hiç şansı
yoktur. Bombaların tarrakası yalnızca TV kanallarından duyulmalı, savaş
yalnız oradan seyredilmelidir.''
Savaşlar böyle
kanıksanır. TV kanalları bunun içindir, Hollywood filmleri bunun
içindir. Savaştan uzak durabilmek için, mücadelenin içinde olmak
gerektiği, bu kargaşada anlaşılmaz. Savaştan uzak durmanın yolu,
seyretmek değil, karşı çıkmaktır. Karşı çıkmak kolay mı?
Kanıksamak daha
kolaydır.
****
Peki, bir şekilde
savaşa gayriresmi bulaştırılmış Türkiye'nin, savaşı kanıksamaya hakkı
olabilir mi? Ticaret için üç kuruş ücretle savaşın göbeğine, yani ölüme
gönderilen kamyon şoförleri de mi savaşın bir televizyon filmi değil,
gerçek olduğunu anlatamıyor bize.
Topraklarımızdaki
üslerin savaş için kullanıldığını bilmiyor muyuz? Daha geçen günlerde
ABD'nin ülkemizde yeni üsler peşinde olduğu, bütün yalanlama çabalarına
rağmen gün gibi aşikâr olmadı mı?
''Kaybedilmiş
savaş için mücadele edilmez''
mi diyorsunuz?
Bu doğru değildir.
ABD'nin bu savaşı kazanması imkânsızdır. Emperyalistler, savaşları hep
kazanmazlar. Tarih onların kaybettikleri savaşlarla doludur.
Emperyalistler, güçlü işbirlikçiler buldukları zaman bile savaş
kazanamazlar. Irak'taki işbirlikçi dökme su gibidir, değirmeni
döndüremez.
Bizimse bu savaşı
kanıksamaya, sessiz kalmaya hakkımız yoktur.
Hem kuruluş,
kurtuluş felsefemiz, hem üç kuruş için savaş alanına sürülen emekçiler
nedeniyle yoktur.
Hiç yoktur, hem de
hiç!
e-posta:
guray.oz@cumhuriyet.com.tr
|