ORTADOĞU’YA
YENİ BİR ŞEKİL VERME
ÇABALARI HIZ
KAZANIYOR
Anti-MAİ ÇALIŞMA
GRUBU
ABD Ticaret
Temsilcisi Robert Zoellick tarafından yapılan açıklamada Birleşik Arap
Emirlikleri ve Umman ile serbest ticaret anlaşmaları imzalanmasının
planlandığı belirtildi. 19 Kasım tarihinde resmi görüşmeler yapmak için
Washington’da bulunduğu sırada bir demeç veren Mısır Ticaret Bakanı da
Zoellick ile yaptığı görüşmede, Arap dünyasının en kalabalık ülkesi olan
Mısır’ın ABD ile bir serbest ticaret (FTA) bir de Nitelikli Endüstri
Bölgesi (NEB) anlaşması imzalama arzusunda olduğunu belirttiğini
bildirdi. Bir NEB kurulması halinde, Mısır’da üretilen ürünler ancak
üretim prosesinde belli bir oran dahilinde İsrail kaynaklı girdi
kullanılmışsa ABD piyasalarına gümrük vergisi engeline takılmadan
girebilecek.
Washington’un pek de
yeni sayılmayacak bu stratejisi, İsrail’in diplomatik ve ekonomik
ilişkiler üzerinden Arap komşularına yakınlaştırılmasını hedefliyor.
Washington, 2000 yılında Ürdün ile NEB anlaşması yapmadan önce Ürdün’ü
de İsrail’le benzer bir anlaşma (1998- Ürdün-İsrail NEB Anlaşması)
yapmaya zorlamıştı. Öte yandan, Mısır’daki Washington destekli Hüsnü
Mübarek rejimi, bu yıl başından beri çoğunluğunu, batı iş alemi ve
Başkan Hüsnü Mübarek’in oğlu ile son derece sıkı ilişkiler içinde olan
genç işadamlarının oluşturduğu yeni bir Bakanlar kurulu tarafından
yönetiliyor. Mübarek’in hedefi oğlu Gamal’ı ülkenin başına getirmek ve
bu nedenle oğlunun en yakın arkadaşlarından oluşan işadamlarına ülkeyi
teslim etmekte hiçbir sakınca görmedi. Washington’un Mısır, Birleşik
Arap Emirlikleri ve Umman ile yapması beklenen serbest ticaret
anlaşmaları, ABD’nin İsrail, Ürdün, Fas ve Bahreyn ile daha önce
imzalamış olduğu bölgedeki diğer anlaşmaların üzerine inşa edilecek.
ABD’nin Irak’ta tam hakimiyet kurması halinde Suudi Arabistan, Orta
Doğu’da ABD ile önemli bir tercihli ticaret anlaşması bulunmayan tek
büyük ülke olarak kalacak. Ancak Washington’un bu ülke üzerindeki
çabaları da son bulmuş değil. ABD bürokratları, Suudi Arabistan
yönetimine bir an önce DTÖ’ye katılmasını ve ülke ekonomisine yeni bir
biçim vermek için ilk ikili anlaşmayı ABD ile imzalamasını empoze
ediyorlar. George W. Bush, 11 Eylül olayları nedeniyle ABD’ye resmi
görüşmeler için gelen bir grup Orta Doğu’lu iş adamına 2013 yılına kadar
ABD ve tüm Orta Doğu’yu içine alacak bir serbest ticaret anlaşması (MEFTA)
imzalanması çağrısı yapmıştı. Teoriye göre, bölgede gelişen ticaret
ekonomik refahı arttıracak ve refahı yükselen halkların özellikle de
gençlerin “kızgınlığı” azalacak. Böylece terörizmin kökleri kurutulmuş
olacak.
ABD Yönetiminin
planları arasında, Arap komşularıyla Filistin dolayısıyla sürekli
gerginlik yaşayan İsrail’in de MEFTA içersine dahil edilmesi de
bulunuyor. Geçtiğimiz Ekim ayı içersinde en güçlü Amerikan Şirketleri
MEFTA’nın gerçekleştirilmesini sağlamak üzere bir koalisyon
oluşturdular: ABD-Orta Doğu Serbest Ticaret Koalisyonu. Bu ittifak
içersinde yer alan şirketler arasında Boeing, Booz Allen Hamilton,
Chevron Texaco, Dow, Exxon-Mobil, Intel, JR McDermott ve Motorola da
bulunuyor. Orta Doğu’daki ticaret görüşmelerinin diğer bölgelerdekilere
oranla çok daha hızlı gelişeceği tahmin ediliyor. Bu tahmin esas olarak
ABD’nin Irak’taki işgalci konumu ve bölge ülkelerinin muhalefete asla
izin vermesi beklenmeyen dikta rejimleriyle yönetiliyor olmasına
dayandırılıyor. Orta Doğu’daki olası bir muhalefete destek verilmesini
önleyebilmek için kuzey ülkelerindeki muhalif hareketler üzerinde de
baskıların artacağı tahmin ediliyor. Diğer yandan Irak’ın uluslar arası
kuruluşlara olan mevcut borcunun %80’inin silinmesi üzerinde en azından
Almanya ve ABD Hükümetleri nezdinde mutabakat sağlanmış durumda. Fransa
henüz bu mutabakata katılmadı ama oyunu bozmayacağı tahmin ediliyor. Her
tarafta Irak’ın borçlarının affedildiği anlatılırken, bu “affın” bir IMF
programına ek olarak yapılacağı bilgisi nedense gizli tutuluyor.
Washington’un
ticaret gündemi iyiden iyiye hız kazanmış durumda. ABD, bir yandan Güney
Afrika Gümrük Birliği (G.Afrika, Botswana, Namibia, Leshoto ve Swaziland)
ile serbest ticaret anlaşması görüşmeleri yaparken bir yandan da
Tayland, Colombia, Peru, Ecuador, Bolivia ve Panama ile müzakereler
başlatılacağını duyurdu. (ROMAIPS NA MM IF IP WT TRADE: U.S.
Mideast Deal Gains Momentum By Emad Mekay 19 Nov. 05 The Centre For
Economic and Policy Research; Irak Debt Deal Emerging, 50 Years Is
Enough 21 Nov. 04 )
YORUM:
70’lerin başında Fordist üretim tarzı krize girmiş ve ABD ekonomisi -Bretton
Woods sürecinde belirlenen altın-dolar paritesinin de etkisiyle- çöküş
sinyalleri vermeye başlamıştır. Hatırlanacağı gibi 70’lerin başında
dünyada dolaşımda olan Dolar ($) miktarı ABD’deki altın rezervlerini
aşmış ve ABD yönetimi, 35$=1 Ons Altın denklemi ile ifade edilen Bretton
Woods formülünü kaldırarak krizi aşmaya çalışmıştır. Kriz, ikinci dünya
savaşı sonrasında ABD’ye geçen hegemonyanın da son bulması sonucunu
beraberinde getirmiş, dünya, yeni bin yıla bir dizi hegemonya mücadelesi
ile birlikte girmiştir. Gerek, Türkiye’nin AB’ye girmesi için 1999 yılı
Aralık ayından beri (Helsinki Zirvesi) sürdürülen hazırlıklar, gerek
Irak’ta devam eden işgal, Çin ekonomisinin dayanılmaz yükselişi,
Hindistan, Brezilya gibi görece zayıf ekonomilerin de sahnede yer almaya
başlaması ve hatta Kıbrıs pazarlıklarının geri planında bile -farklı
ölçeklerde olsalar da- güçler arasındaki bu amansız hegemonya savaşının
yansımaları görülmektedir. ABD, BOP, MEFTA gibi devasa projeleri
üzerinden yalnızca Irak’ta değil tüm Ortadoğu’da oluşturmaya çalıştığı
hakimiyetle başta AB olmak üzere tüm diğer potansiyel güçler üzerinde
üstünlük kurmak isterken, AB, hem kendi birliğini pekiştirme ve hem de
Orta Doğu’da olası bir ABD hegemonyasını bu projelerin içinde bir
şekilde yer alarak önleyebilme hesapları yapmaktadır. Çok daha detaylı
analiz edilmeye muhtaç olan bu özet yorumun ve Orta Doğu’daki son
gelişmelerin aktarıldığı bu bilgi notunun, Türkiye’nin önündeki AB-ABD
ikileminin derinlikleri, olasılıkları ve imkansızlıkları ile ilgili
tartışmalarda göz önüne alınmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu
bağlamda, en iyimser tahminlerin bile 10 yıldan önce şans tanımadığı AB
üyeliğinin, tek tek Türkiye’nin kriterlere uyup uymaması, AB’nin Türkiye
üzerindeki iyi veya kötü emelleri, Patrikhane sorunu ya da Ermeni
meselesi gibi sorunların da ötesinde güçler arasındaki dengeler ve
çatışmalar ile hegemonya savaşları temelinde değerlendirilmesi,
doğrulara yaklaşmayı ve “nasıl bir emek mücadelesi?” sorusuna yanıtlar
üretmeyi de kolaylaştıracaktır diye düşünüyoruz