KENDİM İÇİN DEĞİL,
HALK İÇİN
“SOSYAL ÜCRET” İSTİYORUM…
Ali E.KAHYAOĞLU
Asgari ücret % 10 artışla net 350 milyon TL olarak
belirlendi. Kuşkusuz işçi sınıfı hareketinin geriye çekildiği koşullarda
asgari ücretin daha yüksek bir düzeye çıkmasını beklemek gerçekçi
olmazdı.
Bu yıl da beyan, yazılı açıklama, toplantı tarihi bildirme,
toplantı tutanaklarına muhalefet şerhi düşme şeklinde gayet “demokratik
bir ortamda” geçen asgari ücret belirleme sürecinin serencamı
Türk-İş Başkanı Salih Kılıç’ı üzmüş.
Kurul toplantılarına devlet vakarı içinde dahil
olan “en büyük işçi kuruluşu” Türk-İş’in Başkanı Salih Kılıç “…sükutu
hayale uğradık. Açlık sınırının altında bir rakamdır… açıklamasını yapmış. Sayın başkan bu görüşünden bir gün önce de
“..Açlık sınırının altında belirlenen bir asgari ücretin sosyal ücret
[ne demekse?] olma özelliği yoktur” şeklinde
konuşmuş…
Halkın çıkarlarını korumakla mükellef bir “sivil toplum
kuruluşunun” başkanı olduğunu aklından çıkarmadığı anlaşılan DİSK’li
Süleyman Çelebi de “ Halka sürpriz yapanların günün birinde halkın
yapacağı sürprizlere hazırlıklı olması da gerekiyor” buyurmuş.
İşçi sınıfının tamamını dolaysız olarak ilgilendiren bir
konuda bile sendika bürokratları sızlanmayı geçmeyen tutum
alabiliyorlar; çaresizlik rolü oynayarak, ellerinden geleni yapmış
oldukları sanısını yaratmaya çalışıyorlar
Bakınız Toplu sözleşmeler iki yılda bir müzakere edilerek,
sonucu gidilir. Asgari ücret ise yılda en az bir kez müzakere edilmek,
belirlenmek zorundadır. Son yıllarda olduğu gibi yılda iki kez müzakere
edildiği de olur. Hatta 1987’den bu yana 2003 yılı hariç yılda iki kez
belirlenmiştir.
Bu durum sendika bürokratları için iyi bir olanak olamaz mı?
İşte size son yıllarda yakıştırılan pek de yakınmadığınız, “ücret
sendikacılığı” yapmak için büyük fırsat… Bari ücret sendikacılığı
alanınızı genişletiniz…
Ama zannediyorum bu faaliyet pek itibar getirmez, hatta
sıkıntınızı artırabilir. Son yıllarda sıkça kullandığınız “dar
gelirliler” veya “çalışanların” gözleri önündeki sızlanmalarınız gözden
düşmenize, eğer sendika kongreleri yaklaşıyorsa birkaç delegenin oyunu
yitirmenize bile neden olabilir.
Belirtmelim ki, sendika bürokrasisi ne işyeri veya sektör
toplu sözleşmelerinde, ne de asgari ücret müzakere sürecinde tabandan
gelin bir zorlama olmadığı sürece sızlanma sanatını icra etmekten, ve
her iki süreci birbirinden ayırmaya ustaca gayret etmekten
vazgeçmeyecek görünüyor.
Şu bir gerçek; 1963’ten bu güne asgari ücret süreci işçi
sınıfının tepkisinin örgütlendiği bir mecraya sahip olamadı.
Sendikalarda örgütlü işçi sınıfı, asgari ücret müzakerelerinde habersiz
bir rol üstlendi. Genel kurullarda, temsilci toplantılarında,
mitinglerde yer yer gündeme gelse de asgari ücretle ilgili “genelleşen
bir talep” haykırılamadı…
Sendika bürokrasinin ekmeğine yağ süren, sessiz, dağınık,
adeta ilgisiz kalmaya, hayır!
Asgari ücret müzakerelerine önümüzdeki dönem yeniden
örgütlenme vesilesi olarak hazırlanmak pekala mümkündür; sendika
bürokrasisinin devlet vakarını bozarak, asgari ücret sürecini sınıfın
ihtiyaçları etrafında yeniden-örgütlemek için ilk iş herhalde
sendikalarda örgütlü işçilerin müdahalesi olacaktır.
Asgari ücret müzakerelerine önümüzdeki dönem yeniden
örgütlenme vesilesi olarak hazırlanmak pekala mümkündür; sendika
bürokrasisinin devlet vakarını bozarak, asgari ücret sürecini
sınıfın ihtiyaçları etrafında yeniden-örgütlemek için ilk iş
herhalde sendikalarda örgütlü işçilerin müdahalesi olacaktır.