MÜCADELENİN
HUKU MU
? HUKUKUN
MÜCADELESİ Mİ ?
(Seka’da ilk raunt…)
Ali
E. KAHYAOĞLU
Seka İzmit fabrikası işçileri kararlı
mücadeleleri fabrika kapatma kararını geri aldıracak ilk raundu
kazandılar. Selüloz-İş sendikası’nın yaptığı başvuruyu değerlendiren
İdare mahkemesi fabrikanın kapatılmasına ilişkin kararı şimdilik
durdurdu.
Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç,
kararı ‘hukukun zaferi’
olarak nitelendirmiş.
Sendika bürokratları nedense patronları
“hukuk dışına” çıkmakla suçlamayı, kamunun “hukuku çiğneyen”
kararlarından şikayet etmeyi ve tabi “hukuk mücadelesi” vermeyi
pek seviyorlar. Bu düzlemde sıkça kullandıkları bir başka ifade
de “sorunları masa başında çözmek”.
Ama bu kez Seka sorunu tam olarak çözülemedi
masa başında. Sendika bürokratları yaklaşık bir aydır süren mücadele
nedeniyle Kocaeli’ne taşınmak zorunda kaldılar. Onları Seka’nın
Balıkesir, Aksu, Dalaman fabrikaları satılırken ziyaretçi olarak
pek görememiştik.
Demek ki sendika bürokratını masa başından
kaldırmak da mücadele ile oluyor ve belki bu da mücadele ile elde
edilebilen bir iç bir hukuk kuralı.
Şu Seka eylemi de gösterdi ki Türk
sendikacılık hareketini, hareketin kullandığı “kavramları”,
dayandığı argümanları, hafızasızlığı ve nihayet sendikalara
çöreklenmiş asalak yöneticileri kıyasıya eleştirmek gerekiyor.
Sermayenin Devletin ve Bürokratların ihtiyaçlarına göre dizayn
edilmiş bir işçi hareketi istemiyorsak,
bu şart.
Sınıfın “bağımsız çıkarlarını”
temel alan bir yönelimi başka türlü ortaya koymak mümkün değil.
Anti-demokratik diye şikayet ettiği
yasalara sığınarak “hukuk zaferi” bekleyen bürokratlar, her işçi
eylemini bin an önce savuşturulması gereken “bela” olarak görüyor.
Bela sessizce savuşturulmalı ki masa başına dönülebilsin.
Bakınız Seka Kocaeli eylemi de ne
garip, sanki ilk kez özelleştirme saldırısı ile karşılaşılıyormuş
gibi… Ne Seka Kocaeli işçisinin 1998’de de aynı saldırıya
maruz kaldığı hatırlanıp, hafızadan deneyimler ortaya serildi ne
de benzer işletmelerin, bıraktım, diğer sektörleri bizatihi Seka
işletmelerinin diğerlerinin aynı akıbetinin dersleri dile
getirildi.
Allah’tan Seka işçisi 98’ saldırısının
deneyimine sahipti; fabrikayı boşaltmadı, işi hukuk mücadelesi
versin diye Selüloz İş Bürokrasisine teslim edip Kocaeli’nin
orta sınıf semtlerindeki evlerine çekilmedi; eş ve çocuklarla
yaptı bunları ve hemencecik diğer sınıf kardeşlerinin, Tüpraş
işçilerinin, Pektim işçilerinin vd. desteğini elde etti. Destek
Kocaeli’nde diğer kesimlere doğru yayılmaya başladı.
Bakmayın siz Seka’yı ziyaret
edip“Zafer direnenlerin olacak” diyen bürokratlara. Onları oraya
getirten direnmekten sözettiren işte bu bölge işçilerinin dolaysız
desteğidir.
Seka Kocaeli eyleminde işçiler şu
veya bu şekilde bazı kazanımlar elde edecekler; bu görülüyor.
Ama Özelleştirme saldırısını ciddi ölçüde geriletecek bir
sonuç beklemek, şimdilik, hatalı bir öngörü olacaktır. Neden?
Seka mücüdelesi şunu gösterdi:
Sermaye, özelleştirme yoluyla sınıfın örgütlü yapısını dağıtmak
için bütünsel bir plan dahilinde gerçekleştirdiği saldırısının
başarısı için en önemli koşullardan
ikisine sahip olmaya devam ediyor.
Bu iki koşul işçi hareketinin zaaflarıdır.
Birincisi mücadele fabrika düzeyini Seka’ da gördüğümüz gibi sınırlı
düzeyde aşıyor. Sektörün hatta kurumun diğer fabrikalarına yayılamıyor.
Deneyler fabrika ölçeğinde, o fabrikanın işçilerinin hafızasıyla
sınırlı kalıyor. Diğer işletmelere yayılamıyor.
İkincisi mücadele hattında kullanılan
fikriyat, sendika bürokrasisinin masa başındaki varlığını güçlendiren,
sistemi bütünsel olarak sorgulamayan, neredeyse kapitalizmin yanlış
varyantı olarak sunulan bir zemine sahip.
Bunları Seka dolayımıyla irdeleyeme
gelecek sayıda devam edelim…