SİYASAL İSLAM VE BİZ (2)
Alev Ateş
Öncelikle şu "devrim" kavramı üzerinde bilinenleri bir tekrar edelim. Devrim
tek anlamı ile bir düzenden "daha ileri ekonomik ve siyasal düzene geçiştir." Yani ekonomik alt yapı kurumları özcesi tüm üretim siçimi ve
dolayısıyla üretim ilişkilerinin tümüyle ve kökten bir biçimde ileriye
evrilmesi ve değişmesidir söz konusu olan. Yoksa feodal bir siyasal yapının
kapitalist burjuva üst yapısının yerini almaya kalkışması devrimci
dolayısıyla "ilerici" değildir, olması da eşyanın ve tarihin gelişimi
yasalarına aykırıdır. Üretim ilişkilerini, üretim biçiminden nasıl
ayıramazsanız, bu ilişkilerin oluşmasının yarattığı insan tipini de bu
diyalektik ilişkinin dışında yaratamazsınız. Diyalektik denilen hınzır
mutlaka hükmünü icra eder.
Bu bilinenleri tekrardan amacım ise; demokrasi adına siyasal istemin
istemlerine el vermenin kendi suyumuzu zehirlemekten başka anlamı olmadığını
bir kez daha vurgulamak içindir. Demokrasi bir devlet biçimidir.
Sosyalistler bir devlet biçiminin hangi ekonomik sistem içinde olursa olsun
demokratik karakterini savunmaktadır. Burjuva demokrasisinden daha ilerde
bir sistem olan kendi demokrasi anlayışımızın temeline de elbette burjuva
demokrasinin bize getirdiği tüm kazanımları oturtmak zorundayız. Projemizde
ki devletin çok daha demokratik olması gereken yapısı elbette bu gün içinde
bulunduğumuz sınırların alabildiğine genişletilmesi esasına dayanacaktır.
Peki bu mücadeleyi verirken, müttefikimiz olarak, savunduğu kapitalist
sistemi kurtarmak için bile olsa "bırakınız yapsınlar" ilkesini tam olarak
uygulamayacağını anlayan ve bunu öneren "aydın" burjuva tavrını mı
yeğleyeceğiz yoksa aklı ve insan cinsinin yarısını yok sayan akıl dışı
"Gazali" perspektifini mi ?
Alın size kırk katır mı kırk satır mı ikilemi.
Sosyalistler en azından, İslamiyete ve kurallarına A.Bebel'den beri hem
teorik planda hem işbirliği planında sempatiyle bakmışlardır. Hatta Bebel
oldukça ileri gidip Arap İslamının hümanist-kültürlü karakterinin barbar
Selçuklu Türkleri yüzünden bozulduğunu bile ileri sürmüştür. Oysa tarihi
gelişime bakıldığında işin hiç de böyle olmadığı görülmüştür. Geçen yazıda
söylediğim TUDEH yakın zamanın en iyi örneklerindendir. 141-142. Maddeler
konusunda Türkiye sosyalistlerine attıkları unutulmaz kazık genç kuşaklarca
bilinmiyorsa anımsatılmalıdır. Afganistan'da da, zamanında komünizme karşı
ABD ile ortaklık kuran İslamın neye amaçladığı ortada değil midir ?
İslamiyet, yakın tarihe şöyle bir gözatıldığında bile görülecektir ki ABD
emperyalizminin vurucu gücü olarak sürekli ilerici hareketleri ezmek üzere
kullanılmıştır. Kendi yaşadığımız unutulmaz kanlı pazar, komünizmle mücadele
derneklerinin öldürdüğü sosyalistler hangi demokratik anlayışın mezarlığına
gömülecektir ?
İşte yukarıdaki ikilem bu aşamada çözülmelidir. Çünkü bir üretim biçiminin
üst yapısı olarak tezahür eden üretim ilişkilerinin neye tekabül ettiği ve
üst yapı kurumlarının nasıl oluştuğunu bilmek gerekir. Burjuva demokrasisi
elbette bir üretim biçimi devrimi ile oluşan üst yapı kurumudur. İnsana
dayanır, insanla olan ilişkisini aklı ve üretim şeması içinde düzenler.
Elbette faşizm de bu gelişme sürecinin bir varyasyonudur. Ama öte yandan,
çok olası bir askeri cunta (faşist/faşizan) korkusu ile akıl dışı bir
yapıyı, insan neslinin yarısını yoksayan bir siyasi yapılanmayı
meşrulaştırmak da bizim işimiz değildir elbette.
Bir yandan da üst yapı kurumların belli konjonktür içinde alt yapıyı
etkilediği ve üretim ilişkilerinin belirlemesi dışında bir iktidar
perspektifi sunabildiği gözden kaçırılmamalıdır. İslamın istediği iktidar
bu tür bir yönelim içindedir çünkü üretim ilişkilerinde değiştirebileceği
bir şey yoktur. İslamın iktidarı ele geçirmek için nasıl bir yol kullanacağı
kendi hesabıdır ve onları ilgilendirir. Ve bu hakları vardır. Bizim
açımızdansa olay bu istemlerinin meşrulaşması yolunda atılacak her adımın
aslında bizim meşrulaşma mücadelemize set çekeceğini bilmemizle odaklıdır.
Bütün bunlara karşı tavrımız ne olmalıdır sorusu ise, Uğur Cankoçak'tan
ısrarla istediğimiz tartışma ile (sosyalistlerin yol ayrımı sorunsalı)
ortaya çıkacaktır. Ben Arap'ların "din üzerine tartışan iki kişiden en az
birisi delidir" ata sözü ile bağlamak istiyorum yazıyı. Sosyalizm akıl
işidir, tarihi iyi okumak işidir.
|