Ç i m d i k
" Bir yandan,
Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya,
Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven...
ABD ve SSCB devletleri...
Ve öte yandan
Türkiye,"
( Lozan Antlaşmasının girişi.)
Cumhuriyet Bayramı
Türkiye Cumhuriyeti dün 78. yılını geride bıraktı.
İçine sindirebilen herkese kutlu olsun.
Çimdik çimdiklemeye, Lozan Antlaşması'nın başlangıcıyla katılıyor.
Çimdiği okuyan her yurttaş, tarafları yeniden gözden geçirsin.. Tutum, durum ve konumunu iyice tartsın. Başkalarının alkış ya da kargışıyla hop oturup hop kalkacağına, tarafların değişip değişmediğine baksın. Değiştiyse ne yapmak.. Değişmediyse nasıl davranmak gerektiğini düşünsün diye.
Çünkü yıldönümleri övünç olduğu ölçüde hesaplaşmadır.
O günle bu günün karşılaştırmasında hesabınız tutuyorsa, bravo !..
Yılları iyi, güzel ve doğru harcamışsınız.
Tutmuyorsa ne yazık!..
İster yöneten ya da yönlendiren.. İster sade yurttaş konumunda, el ulağı olarak boşa geçirdiniz demektir.
Unutmayın ki Cumhuriyet, yönetenlerle yönlendirenlerin hepsinden yaşlı.
Ve asıl hesaplaşması gereken onlardır.
Belki kabûl ve seçimimizle değişti... Hatta belki değiştirdik sanıyorduk. Ama güncel dünyanın bunalım ve koşulları değişmediğini kanıtlamıyor mu ?
O halde herkes hesabını kendine versin.
Ya Lozan'daki konumunu alacak... Taraflığın gereğini yerine getirecek.
Ya Sevr'in kulluğuna razı... Sadakasına dua edecektir.
Kendini cumhuriyet yurttaşı olarak kutlayabilene ne mutlu !..
Aç Tavuk
Çiller hanımefendi muhalefeti beceremedi. İktidarı istiyor.
Hem de borç-alacak ilişkisine indirgeyerek.
O, Ecevit'e azınlık hükümetini vermiş. Şimdi sıra Ecevit'teymiş. Borcunu ödemek için istifa etmeli... Başbakanlığı hanımefendiye peşkeş çekmeliymiş.
78 yılını geride bırakmış demokratik hukuk devleti olan Türkiye'nin talihsizliğine bakınız.
Anamuhalefet lideri, muhalefeti banka, iktidarı müflis şirket sanıyor.
Keşke sandığı doğru olsa. Orada bile önce iflâs masasında sıra almaksızın alacak tahsiline imkân olmadığını öğrenir. Ama hanımefendi öğretmekten öğrenmeye fırsat bulamamış olmalı.
İktidarda iktidarı öğrense,gelmek kadar kalmanın..Muhalefette muhalefeti öğrenebilse, iktidar olmanın yolunu kendinin bulmaya koşulu olduğunu bilirdi.
Bilince, iktidar için iktidardakine avuç açacağına, yapılanın daha iyi, daha güzel, daha sağlam, daha doğru ve daha az maliyetle yapılabileceğini kanıtlar.. Arkasına aldığı toplum yeliyle iktidarı, dut gibi silkeler. Seçimde oyları toplayıp iktidara gelirdi.
Oysa o, babası ölmeden mirasa konmak isteyen evlât konumunda.
Konar mı ?
Babalar nanik yaptığına göre, nanay !..
Ecevit borcum yok, diyor. Sayın Demirel, alacak varsa, benim !..
Hanımefendiye kala kala mirasın düşünü görmek kalıyor.
Hani haksız da değil !..
Demirel baba'nın sağlığında miras miras gibi iktidara kondu.
Erbakan'la Kutan babanın sağlığında anamuhalefete kondu.
Ecevit babanın mirasına da sağlığında konsa fena mı olur ?
İsteyenin bir, vermeyenin iki yüzü kara değil mi ?
Galiba bu kez değil !..
Ecevit'in gitmeye hiç niyeti yok.
Besbelli aç tavuk düşle yetinecek. İktidar seçimedek ambarı bekleyecek.. Bize de böyle ana muhalefetin darısı her iktidarın başına, demek düşecek !..
Sabancının Sabanı
Sabancı'nın sabanı son yıllarda taşa çarptı.
Oysa hep verimli tarlaları sürmeye alışmıştı.
Hammallıktan tüccarlığa rakiplerinin gafletinden yararlanarak çıkmış... Tüccarlıktan sanayiciliğe Türkiye tekstilini dünya rekabetine sokma düşünün devlet yeliyle savrulup o hızla en büyük özel banka sahipliğine aday olmuştu.
Yazık !..
O ödevin sahibi Hacı Ömer Sabancı, erken ölmüş.
Varisleri bir zaman baba davulunu döğdüler. Ama ikinci kuşak şaşkınlığı kendini göstermekte gecikmedi. Ya akılları yetmedi.. Ya ihtirasları söndü.. Ya da bilgileri elvermedi... Ya cesaretleri köreldi.
Banka en büyük olamadı. Fabrika dünyaya açılamadı.
Besbelli sırtlarında yumurta küfesi yoktu. Baba davulunu patlatıp, ikinci el dünya şirketlerinin davulunu döğerek öğünmeye başladılar.
Ama öyle görünüyor ki, onda da verimli tarlalar tükendi.
Sıra eski davulun tozunu satmaya geldi.
Devletin küçüğü büyüğü yoktur. En küçüğü bile bir kişi, kurum ya da kurulun arkasındaysa âbâd... Karşısındaysa berbât olur.
Tamam !..
Ama lütfen birazcık ekonomi-politik düşünelim.
Eğer Sabancı kardeşler ithalatçı montajcılarla yarışacaklarına, baba miras ve ödevine sahip çıksalardı.. Türkân Hanımın, Rahşan Hanıma ettiği lâfın etkisi bu kadar olur muydu ?
Sanmıyoruz.
Ulusal endüstriyi uluslar arası düzeye çıkarmak amacıyla yola düşenler... Uluslararsı endüstrinin dayatmalarını daha kârlı gördüğü an, işi zaten bitmişti.
Türkân Hanıma o lâfları ettiren bu bitiklikti. Üstüne tuz biber ekti.
Ama paranın yüzü tatlı. Ve çok olduğu yerde göz kamaştırdığından, yığı-nın altındakini gören pek azdı.
Şimdi havlu üstüne havlu atmaya başlayınca görüldü mü ?
Kamaşmış göz, gerçeği görebilir mi ?
Fırsat Düşkünleri
Anglo-Amerikan emperyalizmi, terör bahanesiyle Afganistan'ın tepesine bindi ya !.. Fırsat düşkünlerine gün doğdu.
İsrail anında Filistin'in yakasına yapıştı.
Uluslararası toplumun dayatmasıyla verdiği ödünleri, bir çırpıda geri almaya kalkıştı. Besbelli, Şaron'un aklıyla, fanatiklerin gücü yeter sanıyordu.
Oysa Şaron'un oturduğu koltuktan nice general geçmiş... Fanatiklerin ağladığı duvar nice gözyaşına tanıklık etmişti.
İsrail eninde sonunda Filistin Devletiyle iyi komşuluk ilişkisine girecek.
Bunu çabuklaştırırsa, lobilerden akan dolarların kesileceği kaygısından kurtulsa... Doların Ortadoğu uzantısı değil devlet olmanın kıvancına erecek.
Ama paralı ve silâhlı gücün, parasız ve silâhsız kitlelere karşı fırsat düşkünlüğünden vazgeçmesi kolay mı ?
Haydi İsrail, çok genç bir devlettir.
Köklü bir geleneği de bulunmadığından devlet olma gereğini yeni yeni duyumsamakta. Ama bunların tamamına sahip Rusya'ya ne buyrulur ?
Köklü ve gelenekleri olan bir devlet bilir ki, terörle başka devletlere bulaşarak başedilmez. Ya yuvaları oradaysa gider kurutursunuz. Ya da kendi içinizdeyse kökünü kazırsınız. Yoksa Newyork ve Washington teröristlerini Afganistan'da yakalamaya çıkan
Anglo-Amerikanın durumuna düşersiniz.
Öyle anlaşılıyor ki, Rusya Çeçen gerillalarıyla başedemiyor.
Gürcistan'a hamle eylemesinin nedeni bu.
Ama galiba Moskova anlaşmalarını unutuyor.
Türkiye, Azarbeycan, Gürcistan ve belki tuhaf... Ermenistan devletleri bağımsızsa, garantörüdür.
Şimdi bu devletler bağımsız. Türkiye de garantör.
O nedenle Rusya'nın fırsat düşkünlüğü zor.
Gözdağı vermez mi ?
O da her devletin hakkıdır, canım.
Demirel'in İki Ayı
Besbelli sayın Demirel boş oturmaktan sıkıldı.
Düşünmüş, taşınmış, iki ayda ekonomiyi düzeltmeye karar vermiş !..
Yalnız sevgili kızı ve varisi Tansu hanımefendiden çok deneyimli olduğu için, şu iktidarı verin de iki ayda ekonomiyi düzeltivereyim, demiyor.
Demokratik cumhuriyetlerde iktidarı halkın verdiğini biliyor. Bu yüzden, hükümet ülkeyi yönetemiyor. Seçime gidilsin, diyor.
Emri olur !..
Madem hazine dolu... Merkez Bankası döviz rezervi taşmış durumda. Üretim artmış ki, ihracat artmış.
Dış Ticaret dengesi son elli yılın en iyi rakamlarını gösteriyor.
Öyleyse yakılan bunca ağıt niye ?
Çok basit değil mi efendim ?
Hükümet iyi yönetemiyor ?
Peki bu koşullarda iyi yönetim nasıl olur ?
O daha da basit !..
Açarsın hazinenin kapılarını... Büyük patronlarımız çuval çuval mı olur... Kamyon kamyon mu, kaldırabildikleri kadarını kaldırırlar.
Onunla araziler alır.. Fabrikalar kurar.. İşalanları açar.. Hammaddeler getirir.. Birbirine ekleyip pahalı pahalı satar.. Çok para kazanırlar çok !..
Arada eş dost da çöplenir.
Hepsi, hepsini birden harcayacak yer bulamadıkları için, uçukluğun eğlence. Ahmaklığın zekâ gösterisi.. Görgüsüzlüğün zerafet sayıldığı bir sefahat ekonomisi alır başını gider.
İyi de, biz şimdi bunun sonuçlarını yaşamıyor muyuz ?
Hiç olur mu efendim !..
Yaşanan kötü sonuç, Hükümet kötü yönettiği içindir.
Hemen yapılacak seçimle Demirel yeniden iktidara gelsin de bir görün.
Görün ey oy sahipleri !..
Madem ülke de, hazine de, üretimle varlık ve yokluk da sizin.
Görün de, seçimde oyunuzu ona göre kullanın.
Ama sayın Demirel'i de unutmayın.
Altı kere gitti, yedi kere getirdiniz. Yaşı engel değilmiş. Şu âhır ömründe bir kere daha getirseniz n'olur ?
Eliniz kırılmaz ya !..
İlân Reklâm Muhalefeti
Sayın Demirel işareti çaktı, ben varım dedi ya !..
Esnaf Birlikleri TÜSİAD'a özenip gazeteleri donatıverdi.
Onlar esnaf kitlesi olarak 20 milyondan fazla imişler.
Kepenk kapatır, anahtarı hükümetin başına atar... Sokağa çıkarlarmış !..
Eğer çıkabilirlerse, ortalığın toz duman olacağına hiç kuşku yok.
Hazır Anayasa değişikliği de yürürlüğe girdi.
Yani kitlelerin sokaklara çıkması için izin mizin gerekmiyor.
Yalnız bunun iki koşulu var.
Biri sokağa dökülenin polislerden kalabalık olması... İkincisi az da olsalar, çevik kuvveti yöneten güvenlik görevlilerinin hoşgörüsü.
Yoksa halleri haraptır.
Sevgili polisimiz Anayasa'ya değil babayasaya göre davranır.
Ve sokakları dolduran esnafımızı baba dayağıyla daha da perişan eyler.
Baba Demirel de, " vatandaşı incitmeyin," diye bar bar bağırır.
Sonunda kim zararlı çıkacak belli değil. Ama kimin kârlı çıkacağı apaçık.
Esnafın borcunu dolara endeksleyerek ödenmez kılanlar... Parsa toplaya-cağını umanlar. Eh bu kadar ateşli ihtirası da üçbeş kişi söndüremez ki !..
En az 20 milyonluk bir kitle olmalı.
İyi de bu girişimler gazete sayfalarında çözümlenebilseydi, gazete
patron-ları çoktan dünyanın efendisi olurlardı. Olmadıkları, olamadıklarına göre, yandı ilâna giden paracıklar.
|