Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

NATO'nun yeni Konsepti 

Nuray Sancar 

Körfez Savaşı, dünyanın 21. yüzyılını düzenleyecek güç ilişkilerinin hangi mevzilerden kurulacağını gösteren bir dönüm noktasıydı. Aynı zamanda, YDD'nin en belirgin yöneliminin, iddia edildiği gibi "barış içinde bir dünya" olmadığı da çok kısa bir süre içinde ortaya çıktı. Sovyetler Birliği'nin yıkılışı, söylendiği gibi çatışma nedenlerini tarihe gömmemiş; savaşların, emperyalist müdahalelerin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmıştı. Bu yüzden, böyle bir işlevle tanımlanan NATO'nun varlık nedenini yitirdiğini, yakın zamanlarda da yeni durumun bu örgütü zayıflattığını, düşünenler yanıldı. 

Evet NATO, dünyanın sosyalizm ve kapitalizm olarak ikiye bölündüğü koşullarda ABD emperyalizminin literatüründe "Sovyet hegemonyasının yayılması" olarak tanımlanan antiemperyalist bağımsızlık mücadelelerini, halk devrimlerini önlemek, "caydırıcı" bir rol oynamak üzere kurulmuştu. 
Fakat Sovyetler Birliği artık olmasa da dünyanın iki ayrı kutba bölünmüş olduğunu herkesten çok, bunun tersini iddia edenler biliyordu. Dolayısıyla NATO'nun misyonu bitmeyecekti; bu misyonun sürdürülmesi için yeni durum, "caydırıcılık"tan daha elverişli, daha saldırgan politikalar üretilebilmesine uygun bir zemin hazırlamıştı. 

ASYA'DAN AVRUPA'YA ABD LİDERLİĞİ İÇİN 
ABD emperyalizminin hegemonik etkisi dışındaki alanların fethedilmesi; Orta Asya'dan Balkanlar'a kadar uzanan bölgelerdeki enerji kaynaklarının üzerinde hakimiyet kurulması; küresel sermayenin yayılımını güçleştirmeleri sebebiyle, "haydut devletler" olarak adlandırılan ülkelerin dize getirilmesi; dünya emekçilerinin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması için küresel çapta düzenlemelerin yapılması NATO'nun genişlemiş yeni görevleri arasında yer aldı. 

ABD emperyalizmi tarafından dünya halklarına karşı açılmış sınıf savaşımında NATO, vazgeçilmez rol oynamaya devam edecekti. 
Emperyalist ülkeler kendi aralarında çelişkisiz bir kamp oluşturmadıkları için NATO, ABD'nin bu kamp içindeki liderliğinin de teminatıydı. 
Füze kalkanı projesine onay vermeyen, ABD'nin yayılım alanları için stratejik planlar yapan, ortaya çıkan hegemonyal boşlukta kendilerini ABD'ye "şirk koşan" AB ülkelerinin hizaya getirilmesi de NATO'nun yeni misyonları arasındaydı. Avrupa'nın arka bahçesinde, Balkanlar'da süren üç savaşın sonunda, Dayton Anlaşması'yla Bosna'nın, Hasat Operasyonu'yla da Makedonya'nın sömürgeleştirilmesinde; ve Yugoslavya'nın bombalanmasında bu kaygı da güdülüyordu. ABD, müttefiklerinin önderi olmak, sözde eşit statüdeki ortaklarının kendi inisiyatifi dışında bağımsız hareket edemeyeceklerine onları inandırmak istiyordu. 

Vietnam'dan sonra tüm gerekçeleri meşruiyetini yitirmiş, eli kolu az çok bağlanmış olduğu için bu ideolojik kaygı önemliydi. Bu yüzden NATO, ABD'nin emperyal vizyonunun temsilcisi olarak kutsanacaktı. Örgüt yeni konseptinde, üye ülkelerin ABD çıkarları doğrultusunda yapılan gayrimeşru müdahaleler ve savaşlarda suç ortağı haline getirilerek liderin arkasında hizaya sokulduğu bir araç olarak düşünülüyordu. Nitekim, Brezinski'nin deyimiyle NATO "vassallar arasında ortaklığı önlemek, güvenlik bağımlılığını sürdürmek, barbarların bir araya gelmesini önlemek" misyonunu yüklendi. 
En son, NATO'nun 5. Maddesi'ni kullanıma sokarak ABD'nin rakiplerini de müttefik haline getiren, ama şimdiye kadar sadece bir ABD operasyonu olarak cereyan eden Afganistan saldırısı da NATO'ya yüklenen bu misyonun gereklerine uygun hazırlandı. 
Afganistan savaşı, emperyalizmin jeopolitik çıkarları için ne denli pervasızlaştığını gösterirken, en önemli askeri aygıtın tahkimi için de tarihsel bir vesile sunmuş oldu. 

KİMİN GÜVENLİĞİ
Bugün de NATO genişletilmiş görevleriyle halkların düşmanlığına soyunmaya devam ediyor. Dünya emekçilerinin güvenliğini tehdit eden, en küçük bir "itaatsizliği" şiddetle cezalandıran ABD emperyalizmi, bu tür itaatsizliklerden duyduğu güvensizliğin panzehirini de NATO'da bulmuş durumda. ABD yöneticilerinin "ulusal güvenlik" kaygılarından söz ettiği her yerde, emperyalist saldırganlığı ve dünya emekçilerine açılmış sınıfsal savaşı meşrulaştırıcı bir söylemle karşı karşıyayız demektir. Tüm dünyayı kendi egemenlik alanı olarak gören emperyalizmin sözde ulusal çıkarlarının bedelini ise, dünya emekçilerinin zorbalıkla gasp edilmiş hakları oluşturuyor. NATO işte bu zorbalığın bir aracı ve dünyayı ateşten çizilmiş bir sınırla hâlâ ikiye bölüyor. 

Evrensel'den Alınmıştır

 
sayfa başına dön