Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

Terörize Ederek Yönetmek Ve Demokrasi İhtiyacı 

Geçtiğimiz hafta, bu ülkede demokrasiye ihtiyacı olan bütün halk kesimleri açısından önemli olan ve yeni örneklerine önümüzdeki dönemde de tanık olmamızın şaşırtıcı olmayacağı gelişmeler yaşandı. Devlet-çete-siyaset-mafya bağlantılarının toplumun tüm kesimleri açısından daha görünük hale geldiği Susurluk olayının sanıklarından Korkut Eken’in cezaevine girişi, Türkiye’nin çok tirajlı gazetelerinden birisi olan Sabah gazetesi tarafından “Devlete hizmet etti, hapse girdi” başlığı ile sunuldu. Gerçi, söz konusu gazetenin sahibinin icraatlarını yakından bilen okurlar açısından çete sanıklarınıın, bu gazete tarafından kahraman vatan evlatları gibi sunulmaya çalışılması, mahkemede mahkum oldukları halde bu gazete tarafından aklanmaya çalışılması şaşırtıcı bulunmayacaktır. Yüzlerce ismin geçtiği Susurluk olayının üç beş sanığının cezaevine girmesinden bile rahatsız olan bu ve benzeri yayınların sahiplerinin her gün halkın önüne koyduğu haberlerin hangi kirli ilişkileri gizlediği sorusu elbette haklı ve yerinde bir soru olarak halkın kafasında belirecektir. 
Bu yayınların beslendiği iklimin nasıl bir iklim olduğu sorusu ise, önümüzdeki dönemi de yakından ilgilendiren kilit bir soru durumundadır. 
ABD’nin “terörle mücadele” bahanesiyle kendi egemenliğini dayatan 11 Eylül konseptinin sağladığı desteği arkasına alan Türkiye egemenleri ve onların hislerine tercüman olan medya organları, Türkiye’de kendi çıkarlarını garantiye alabilmek için demokrasi adına her türlü talebi kendisine engel gören bir politikayı benimsemiş bulunuyorlar. İktidarın ikinci büyük ortadığı MHP’ye yakınlığı ile bilinen Ortadoğu gazetesinin “AB’nin anladığı dilden cevap” başlığını taşıyan önceki günkü başyazısında savunulan “Biz de onların PKK’lerini kullanalım” görüşü, hakim kılınmaya çalışılan politikanın en tipik örneklerinden birisini oluşturuyor. 
“Terörle mücadele” adı altında, ortalığı terörize ederek sermaye düzenini, IMF-DB direktiflerini hayata geçirmeyi esas alan bu politikanın geçtiğimiz haftaki icraatları arasında büyük öğrenci kıyımı vardı. İstanbul’dan Ankara’ya, Adana’dan İzmir’e kadar birçok ilde binlerce öğrenci, Anadilde eğitim için dilekçe vermek, YÖK protestosuna katılmak, savaş karşıtı eylem yapmak, YÖK Yasa Tasarısı’na karşı çıkmak, afiş asmak gibi en doğal tepkilerinden ötürü soruşturmaya uğradılar. MGK’nın ertesine gelen bu uygulamaların, bundan sonra izleneceği gözlenen gerilim, toz duman arasında amaçlarını hayata geçirme siyasetinin belirtileri olarak kabul etmek gerekiyor. Bu havanın giderek, savcıları, mahkeme heyetlerini etkisi altına alarak, onlar üstün yönlendirici bir psikolojik etkiye dönüşmesi ihtimalinden söz etmek herhalde abartı sayılmayacaktır. Türkiye tarihi bunun örnekleri ile doludur. 
Tüm bunlar, Türkiye’de demokrasiye ihtiyacı olan işçi ve emekçiler, gençler, kadınlar, Türk’ü, Kürt’ü ile bu ülkede yaşayan herkes açısından bir mesaj niteliğini taşıyor. Demokrasi mücadelesine daha sıkı sarılmak, hak gasplarına karşı birleşik bir mücadeleyi yükseltmek önemli bir gündem olarak önümüzde duruyor. 



Evrensel'den Alınmıştır

 
sayfa başına dön