|
|
ÇİMDİK
Güvence Buketi
Milletvekillerimiz çok çalıştılar.
Dünyanın yasasını çıkardılar.
Çok yoruldular canım, çok...
Ama bu hükümete de, bu millete de yetmiyor.
Şimdi de İş Güvencesi Yasası, tamtamı çalmaktalar !..
Sanki yasalaşırsa " amele taifesinin " başı göğe erecek ?
Yahu insaf !..
Millervekilleri de insan.
Onca ağır çalışmaya, marabalar dayanamaz.
Koskoca milletvekillerimiz nasıl altından kalkar ?
Şu ara bayram seyran da yok !..
Hani şöyle bir iki gün dinlenseler de, kendilerine gelseler.
Ne gezer !..
Bu millette hiç akıl yok canım.
İsterim de isterim, diye tutturmuş gider.
Bahar gelmiş ülkeye, Abant'ta kar erimiş.
Bademler çiçek açmış, gelincikler göğermiş.
Ve ünlü nilüferler, firûze göl üstünde, bembeyaz gülümsemiş.
Bedende bu yorgunluk... Yürekte hasret varken, Bolu'da hafta sonu, güç katmaz mı adama ?
Biz neciyiz, biz peki ?
Türkiye'nin İşveren Sendikalar birliği... Anlı şanlı (TİSK) yâni..
Biz bu milletin hası... Bunca para babası... Yorulup bunalan o vekillerin anası, atası değil miyiz ?
Onları dinlendirmek baldırı çıplakların üstüne mi vazıfe ?
Olsa da bilirler mi ?
Yaşamanın tadını... Ama cennet misâli, incelik ve nefaset içinde yaşamanın tadını biz biliriz. Yeri zamanı gelsin, elbet paylaşmayı da.
Nasılsa kasan dolu. Üyelerininki de. Ustaca verilmeyen rüşvetin faydası ne ? İşte at, işte meydan Refik Baydur beyfendi !..
Öncelikle eşleri, bir hafta sonu için, çoluğu çocuğuyla Abant çi-çeklerini dermeye çağırdın mı, hangi milletvekili olmaz diyebilir ki ?
Koşa koşa gelirler. Dinlenir eğlenirler.
Ve sonunda görürsün, derlenen çiçekleri İş Güvencesi denen o yasaya sararak, sana takdim ederler.
Seçim Yaklaştı
Bunca zaman davul dövdük.
Acilcilerle, tecilcilere anlatamadık.
Acilciler 1999 ortasından beri " hemen şimdi !.." Tecilciler 2001 sonundan beri, " ne acelesi var, " diyordu.
2002'nin üçüncü ayı.
Ve en geç 2003'teki seçimin ucu göründü.
Gerçi üçlü koalisyonun üç başı da henüz, meydanlara çıkmadı.
İkisi salonlarda, yandaşlarını fiştekliyor... Biri televizyonlarda arz-ı endam eyleyip konuğumuz oluyor.
Hoş geldiler !.. Sefalar getirdiler !..
Kimi Kaf dağının ardındaki tavşanın suyunu vurmakta. Kimi tavşana sulanan kurda kurşun atmakta. Kimi ocağın altını ölçermekte.
Hani haksız sayılmazlar.
Türkiye'nin 70 milyonu, iki yıl kemerini ve dişini sıkınca, ölen öldü... Kalan sağlar, su verilmiş çeliğe döndü.
Onca feryâd-ı figânla, bunca öfkeli küfrâna dayanan Hükümet de, dış borcu çoğaltarak, iç borcu azaltmanın yolunu buldu.
Bütçe iki yıl üstüste, faiz dışı fazla verdi. Faizler düştü.
Tüketim kısılınca ithalât 14 milyar dolar geriledi. İhracat 4 milyar dolar ilerledi. Buna turizmin görünen.. Yurtdışında çalışanların gönderileri... Sınır ticareti ve kara para gibi görünmeyen gelirler de eklenince dış ticaret bilançosu 6 milyar dolar fazla verdi.
IMF'le Dünya Bankası hem âferini... Hem yeşil dolarları bastı.
Al-satçılarla, yap-satçıların iştahları kabardıkça kabardı.
Omuz nice güçlü olsa, bunca yükü kaldırmaz.
Salarsın kazma-kürek erbabını yola bele... Yedersin doyumsuz devleri su başlarına, enerji santrallerine... Bir elinde para, bir elinde fareli köyün kavalı... Sürersin milleti seçim sandığına.
Şinanay yavrum şinanay !..
Gül ve Islık
Bayram Meral kardeşim !..
Senin ne işin var işçinin arasında ?
Vargit her demki gibi... Hükümet konaklarına. İşçi kardeşlerinin 2001 ikramiyelerini at 2002 Şubat'ına... Onlar üstüne soğuk su içsin. Bunlar dişini sıktıkça sıksın... Nene gerek !..
Bak hükümet erkânı ne kadar nazik ve ince. Ayaklarının altına ipek halı sermekteler seni görünce.
Diyelim oralarda sıkıldın.
Koş Mustafa Özbek'in sarayına !..
Şimdi sözde dışlanmış !.. Yalnızlık çekmektedir.
Eski gidişlerinde bir sepet gül döktüyse, tependen aşağıya. Şimdi gidersen eğer, çuvalla gonca döker.
Ne işin var kardeşim, işçinin arasında ?
Yakışıyor mu sana ?
Al yanına DİSK'ti.. KESK'ti... Hak-İş'ti... Gir Refik Baydur'un koluna. Tüccarı, esnafıydı... Sanayici işadamı, kurulun koltuklara.
Krizdi, bunalımdı... İflâstı küçülmeydi... Şu atıla, bu kala, sonu işsizlik açlık... Ve Sivil toplum örgütleri, üstünde uzlaşmıştı.
Mazeretin hazırdı.
Bu hükümeti o işçiler seçmişti.
İyi de be kardeşim !..
Seni de onlar seçmedi mi ?
Sen dalgana baksana !..
Ayağına halı serenlerle, başından gül dökenlere gitsene !..
Ne işin var işçilerin arasında ?
İşte böyle şallak mallak kalırsın.
Üretimden gelen o gür ses, ıslığı yuhasıyla gümbürdedi mi bir kez, bu iş orda bitmiştir.
Değil demet demet gül sunmak... Ağzınla bülbül tutsan, bu işçi seni tutmaz.
Koç'un Koçları
Koç Otomotiv Grubunun bir zamanki koçu İnan Kıraç'tı.
Erken koparılınca, Karsan'ı kopararak, hem Pegeut'nun Türkiye patronu oldu, hem de Koç'un rakibi.
Eh ne olsa enişteydi.
Başarısı, ailenin başarısı sayılırdı.
O gitmiş, yerine Jan Nahum getirilmişti.
Grubun içine doğmuş... İçinde büyümüş... İçinde gelişmişti.
Ne olduysa oldu, bu yıl da o çekti gitti.
Koç büyük bir kurum. Binlerce çalışanı var. Elbette sevmeyen kadar sevilmeyen de olur. Hoşnut kalanı vardır, huzursuzu bulunur. Bir gün ayrılır, gider bir rakipte çalışır. Ya da kendisi rakip olur.
Koç bunlardan yerinmez. Tam tersine öğünür.
Çünkü o en büyüğüdür.
Oysa Jan nahum ne öyle, ne böyle gitti.
Sessiz sedasız gitti. Ama Koç'un üstüne gitti.
Büyük ortak Fiat'ın, Türkiye'den de sorumlu görevine yükseldi.
Dün Koç'un memuruyken, bugün âmiri oldu.
Aman canım bunun neresi çimdik ?
Hele durun düşünün.
Koç en büyüğünüz mü ?
Son istatistiklere göre Karamehmet daha da büyük.
Tamam !.. Evvelki yıl öyleydi.
Geçen yıl 400 milyon dolar zararda.
Aria'yla Aycel tam devreye girer de rekabet kızışırsa balonunun havası biraz daha söner. Koç yine en büyük olur çıkar.
Zaten amacımız zengin parasıyla züğürt çenesi yormak değil.
Olayı çimdiklemek.
Jan Nahum olayıyla, ülke çapında büyüklükle, dünya çapında büyüklüğün farkını okuyanın gözüne sokmak.
Bilmeyiz gördünüz mü ?
Gördünüzse herhalde gözlerde büyütülen o Koçlar, Sabancılar, Şahenkler, Eczacıbaşılar,
Karamehmetler, Kocabıyıklar şunlar bunların, bir memurları patronlarına transfer olursa, cim karnında nokta olduklarını görmüşsünüzdür.
Gördünüz mü ?
|
|
|