|
|
‘Kaynak transferini rahatlatacaklar’
Üst kurullar nedir? Başka ülkelerde örnekleri var mı?
Üst kurullar ilk defa ve yaygın biçimde, önce ABD’de daha
sonra İngiltere’de görülmeye başlandı. 1970’lerden itibaren
Kıta Avrupası’nda ve 1980’li yılların sonunda, reel
sosyalizmin çökmesini takiben de eski sosyalist ülkelerde
toplumsal alandan, iktisadi alana kadar birçok konuda örnekleri
artmaya başladı.
Üst kurulları iki şekilde görüyoruz. Kişiyi devlete ve diğer
güç odaklarına karşı korumak ve ağır, verimsiz bir şekilde işleyen,
liyakata ve işin tekniğine fazla önem vermeyen mevcut idari yapılara
karşı seçenek arayışları olarak gündeme geliyor. Genellikle
bu kurumların idari ve mali açıdan özerk olarak faaliyet göstermesi,
yani devletin merkezi idare yapısının dışında kalması,
kendine verilen görevi ifa ederken, dışsal bir müdahaleye maruz
bırakılmaması, karar organının işinin ehli kişilerden oluşması
ve bunların görev süreleri boyunca prensip olarak görevden alınmaması,
yürütme işleri yanı sıra kısmen de olsa yasama ve yargı
fonksiyonlarına benzer görevler yüklenmesi. Üst kurulların
kuruluş gerekçeleri genellikle bu şekilde oluyor.
Gerçekte böyle mi?
Bu kurul sistemi ile aslında kamu kesiminin ekonomiye müdahalesi
tasfiye edilmeye çalışılıyor. Kasıt bu. Kurul sistemi aracılığıyla
getirilmek istenen denetim gerçekte kamunun elindeki ekonomiye müdahale
imkanı veren bütün iktisat politikası araçlarını tasfiye
etmek. Kurullarla oluşturulacak denetimin, siyaseti ekonomiden ayrıştırma
amacı olduğu düşüncesi de var, ama ne var ki başta İngiltere
olmak üzere birçok kapitalist ülke deneyimlerinde görüldüğü
üzere bu tür kurullar siyasal iktidarların ekonomiye dolaylı ve
denetimsiz müdahale araçları haline gelmiştir. Amaç siyaseti
ekonomiden arındırmaktı güya, ama ilginçtir başka ülke
deneyimleri tam tersine bu kurulların dolaylı bir şekilde
siyasetin emrine girdiğini ortaya koyuyor. Üstelik denetimsiz.
Nasıl bir zamanlar fonlar mali sistemin başına bela olduysa, şimdi
de bu kurullar sistemi bela olacak. Sayıştay denetimi yok, paraların
nereye gittiğini, nasıl harcandığını denetleyen bir mekanizma
yok...
Korkarım ki fon sistemi nasıl mali sistemi içinden çıkılmaz
hale getirdiyse, bu kuruluşlar da mali sistemi büyük çıkmazlara
getirebilir. Hele bugünkü denetimsiz (Sayıştay denetimi yapılamıyor)
yapılarıyla bu risk her zaman mevcut. Tuhaf bir durum daha var.
Anayasa’ya göre yasama organına karşı başbakan ve bakanlar
kurulunun sorumluluğu altında ve idarenin bütünlüğü içinde
organize olması gereken kamu idareleri dışında (DSİ, Karayolları,
Köy Hizmetleri gibi) siyasi sorumlulukları bulunmayan ve
parlamento tarafından denetlenmeyen sorumsuz organlar sistemi yerleşmekte
kurullarla.
Başta da söyledim, aynı fonlarda olduğu gibi devlet
tüzel kişiliğinin farklı bir şekilde parçalandığını görüyoruz.
Esasen fonlar ve döner sermayelerle başlayan bütçe dışına kaçış
süreci işlevini tamamlamış gözükürken, yeni süreç anayasa
değişikliğini de içeren bir adımla başlamıştır. KİT’lerin
ya özelleştirme kapsamına alınarak ya da anonim şirketleştirilerek
kapsam dışına çıkarılmalarıyla başlayan geçiş süreci,
uluslararası tahkimin anayasaya girmesi ve sektörel politikaların
bağımsız düzenleyici kurullar yoluyla belirlenmesi süreciyle
tamamlanmaktadır.
1980’li yıllarda fon sistemi nasıl bir tümör haline dönüştüyse,
bu sefer de kurullara dayalı yönetim sistemi yeni tip yapısal
sorunların biriktiği yeni bir tümör haline gelecektir. Ancak
bunlardan kurtuluş kolay olmayacaktır. Çünkü yeni yapı sadece
kamu kesimini kapsayan oluşumlar değil, aynı zamanda özel kesimi
de kapsayan tüzel kişilikler olduğundan tasfiye süreçleri
ileride sancılı olacak ve engellerle karşılaşacaktır. O kadar
uzağa gitmeye gerek yok, nitekim sıkıntılar başladı bile. Ama
fonlarda olduğu gibi bakanlar kurulunun bir kararla bunu tasfiye
etmesi kolay olmayacak. Başbakan Bülent Ecevit’in çıkışları
beyhude kalmıştır. Başbakan’a köşe yazarları niyet
mektubunu hatırlatmışlardır.
Anlaşılan, bu kurullardaki özel sektör temsilcileri siyasi
otoriteyi kaile almadan kaynak tahsisi peşindeler. Bu da siyasi
otoritede bir rahatsızlık yaratmış olmalı ki, Başbakan Ecevit,
“Denetleyemiyoruz, söz geçiremiyoruz” demeye başladı. Dert,
amaç güya ekonomiyi siyasetten uzaklaştırmaktı, ama tam da göbeğine
düştüler.
Denetim nasıl olacak?
Cumhurbaşkanının veto gerekçesinde ısrarla belirttiği gibi bu
kuruluşlar Sayıştay denetimine tabi olmalıdır. Çünkü kamu
kaynağını kullanan otoriteler Meclis adına halka hesap
vermelidirler. Bunun verileceği yer de parlamentodur. Bunu, Sayıştay
denetimini zorlamak lazım.
Denetimini Sayıştay yapsa, en azından kaynak tahsislerini kalem
kalem görürüz. Burada göremiyoruz. Bununla Sayıştay denetimi
sanki çok etkin yapılıyor demek istemiyorum. Bu denetim de etkin
yapılamamakta. Bu, Sayıştay’a bir çekidüzen vermek için fırsat
olabilir. Bu kuruluşların Sayıştay denetimine alınmasıyla
birlikte mevcut denetimdeki kuruluşların denetimlerinin daha ciddi
yapılması da belki gündeme gelebilir.
IMF neden ısrar ediyor?
“Devlet küçültülecek” diye bir sürü genel ve katma bütçeli
idarelerin bölge müdürlüklerini tasfiye eden, binlerce insanı işsiz
bırakmayı göze alan bir hükümetin, bu kurullarla tam tersine büyümeye
çalışması, gerçek niyetinin “kamuda etkinlik sağlamak”
olmadığı anlaşılıyor.
Bu kurullarla, başta da söylediğim gibi siyasetçiler devre dışı
bırakılmış oluyor. Siyasetçiler devre dışı bırakılarak,
herhangi bir şekilde kaynak tahsislerinde çıkabilecek siyasi güçlüklerin
bertaraf edilmesi bu tür yapılarda daha kolay. IMF de işte bu
nedenle ısrar ediyor.
Enerji, şeker, tütün, telekomünikasyon gibi alanlarda devlet
tekeli ortadan kaldırılırken, bu alanlar piyasaya teslim
ediliyor. Kaynak tahsisinin tamamıyla piyasaya bırakıldığı bu
yerlerde bu tür düzenlemelere gidilmesi -Telekomünikasyon Üst
Kurulu’nun atamasında yaşanan tartışmaları da hatırladığımızda-
bu kurullarda niye bu kadar ısrarlı oldukları açığa çıkıyor.
Piyasa bu kurullar tarafından yönetilecek. Devlet tekeli gidiyor,
yerine bu kurulların hakimiyeti geliyor. Üst kurullarda özel sektör
temsilcileri var. “Piyasayı yönlendiriyoruz” adı altında, bu
kurullara özel sektör temsilcilerini sokularak, özel sektöre
daha rahat kaynak transferinin önü açılmış oluyor.
|
|
|