|
|
Makûl Çoğunluk
Erol TOY
Şimdi pek moda.
2003'ün başında mı, ortasında ya da sonunda mı bilinmez.
Ama ufukta seçim göründü ya !..
Parti başkanlarımız Diyojen'e döndüler.
Her biri elinde bir fener, güpegündüz sokaklara düştü.
Bilge Diyojen insan arıyormuş... Usta politikacılarımızın ne o kadar vakti... Ne öyle bir hevesi var. Onların derdi, iktidar koltuğu.
Seçim yapılan ülkede bunun geçerli yolu tek.
Seçmenlerin yarıdan bir fazlasının oyunu almak.
Hiç öyle şey olur mu efendim ?
Yaklaşık 40 milyon seçmenin yarıdan 1 fazlası, 20 milyon 1 oy demek. Siyasal partilerimiz Allahlık !.. Hangisi 20 milyon 1 oy alıp da iktidar olabilir ki ?
Sakın alamazsa olamaz, demeyin.
Suçlamanın en hafifi bilgisizliğiniz olur.
Gerçeklerden habersizlik. Dengelere uyumsuzluk. Toplumdan kopukluk. Siyasal değerlendirmeden acizlik, ardarda sıralanır.
Demokrasinin erdemi... Uzlaşmanın güzelliği... Koalisyonun başarısı üzerine uzun uzun söylev dinlersiniz.
Elbet bir de "süngü ucuyla, üstüne oturmaktan başka herşeyin yapılabildiği," özdeyişi var.
İyisi mi, iktidar için seçmenin yarıdan bir fazlasının oyu gerekir diye tutturmayın. Son zamanların modasına siz de katılın, olsun bitsin.
O zaman çiçeği burnunda bir politikacı... DTP genel başkanlığı için Vaşington Büyükelçiliği müsteşarlığını... Emekli Cumhurbaşkanı sayın Süleyman Demirel'in söylemiyle, " Çok büyük bir fedakârlık örneği vererek..." Bırakan Mehmet Ali Bayar'ın siyaset meydanına çıkmadan sloganlaştırdığı "makûl çoğunluk" hedefine herkes razı olur.
Ve sakın, "o nedir o öyle ?
Yenir mi, içilir mi ?" Diyenlere de...
Sağı soluyla toplumun, yüzde 80'lik mutlak çoğunluğunu oluşturan merkez kitlenin tamamı sayanlara da...
Öyle yutturmak isteyenlere de aldırmayın.
O tür çoğunluk, toplumsal kanatların oluşması... Bunların başat partilerinin kökleşmesi... Seçmen kanaatının kesinleşmesi... Yetişkin öncü kadrolarla, sınanmış liderlerin belirginleşmesiyle alınır.
O da ancak 2003 genel seçiminden sonra gerçekleşir.
Oysa taht hevesine düşenlerle, postunu yitirmişlerin acelesi var.
Hemen ilk seçimde kimi saltanatını, kimi kudretini ele geçirme peşinde. Elbette yitirmek istemeyenlerin kaygısı da cabası.
Öyle seçmenin bir fazlası gibi hayaller... Ayrışma, kökleşme, kesinleşme gibi oylumlu süreçlere kimin zamanı var ki ?
Nasılsa Türkiye gibi geri kalmış... Ya da bıraktırılmış... Halkı cahil, bağnaz ve aptal(!..)Ekonomi-politiği dış güçlere bağımlı. İdaresi ceberrut ülkeleri yönetenlerle yönlendirenler zekâ özürlü dâhilerdir.
Onları ayran budalaları gibi modaların... Sloganların ardında koşturmanın maddi manevi yolları kolay... Ve nasılsa bu tür ülkelerde siyaset, topluma hizmet değil. Yemsiz oltayla balık avlama sanatıdır.
Eh bunun şimdiye kadar oltasını nereye atacağını bilen... Attığı yerden de mutlaka balık çıkaran birkaç pîrinden biri arkanda... Olta balığının tadını iyi bilen parababaları, basını yayını ve tetikçileriyle yanında... Oy oranı yüzde 30'u aşan ilk partiye tek başına iktidarı armağan eden seçim yasası koltuğunun altındaysa, "makûl çoğunluk" ötekilerden bir oy fazlaya inmiyor mu ?
Üstelik siz deyin dağınıklıktan... Ben diyeyim itişmenin yıktığı demokrasi duvarının altında kalıp üstüne zor çıkmaktan kaynaklanan koalisyon kültürü de gelişmiş.
"Makûl çoğunluğu" sağlayamazsan, barajı aşarsın ya !..
Eksiğini tamamlayıp ona erişmek iş mi ?
Daha ne ?
|
|
|