|
|
AB Sıkıştı
Erol TOY
Sıkı bir zihin cimnastiğine var mısınız ?
Öyleyse lütfen yazı bitinceye önyargılarınızı bir kenara koyun.
Ve o âna dek şöyle düşünmeye çalışın.
2002 başına gelindiğinde Avrupa, Katolik, Protestan, Ortodoks Hristiyan birliğini gerçekleştirdi.
1990'da bile "demirperde" olarak tanımladığı Berlin duvarına toslayan sınırlarını, Kuzey Atlantik kıyılarından, Ural etekleriyle, Ege sularına kadar genişletti. Bayrağı, parası tek... Ulusu ve ülkesi çok bir federasyon ya da konfederasyonu hayata geçirdi.
Ama gördü ki, ne Büyük İskender'in Avrasya... Ne Sezar'la Antonyus'un Roma imparatorluğunu oluşturabilmiş... Hatta Rusya ve Türkiye olmaksızın Metternich'in ünlü "Kutsal İttifak" sınırlarına bile ulaşamadan Şarlken'in Roma-Cermen imparatorluğuyla yetinmiştir.
Oysa de Gaulle'le Adaneur, "Roma Kulübünü" kurarken hayal sınırlarını geçmişin o coğrafyasına dayamışlardı.
Bazı safdiller İskendername'ye kanıp İskender'in salt Dârâ'dan öç almak... Tacityus'a inanan Sezar'la Antonyus'un Kleopatra'nın güzelliğine konmak için oralara gittiğini sanır. Ve bu iki büyük devlet adamının salt saf bir gelecek hayaliyle yola çıktığını savunabilir.
Ama, işin aslı başka.
Ne kadar geniş... Ne kadar zengin... Ne kadar ileri ve demokrat olursa olsun... Enerji kaynaklarından yoksun... Ya da güvensiz ve düzensiz bir Avrupa Birleşik Devletleri'nin üçüncü binyıl dünyasında yerinin bulunmadığı açık.
Çünkü eski çağ Avrupa'sının tahıl ve baharat gibi besin... İpek ve pamuk gibi giyim.. Ticaret gibi para... Günümüz Avrupa'sının buna ek olarak enerji gibi yaşamsal kaynakları o coğrafyaya dayanıyor.
Sadece geçmişin imparatorlukları değil... Haçlı seferleriyle, iki Dünya Savaşına neden olan Alman emperyalizmi ekonomi-politik gözlükle incelenirse bu gerçek apaçık sırıtır.
Bu yüzden, Birliğin kuruluş sürecinde düş sanılan çok coşku ve tutkunun ayakları, bütün o kaynakların sınırına gelince suya erdi.
Rusya ve Türkiye'siz bir Avrupa, enerji zengini Amerika'yla Asya'nın azatsız tutsağından başka bir değer taşımıyordu.
İstense bile... Ki, Avrupa Konseyi'nin 44 üyesinden biridir. 200 milyonluk Rusya'nın AB'ye maliyeti, hem şu anda kaldıramayacağı kadar ağır... Hem enerji kaynağı sahibi bir üye olarak demokratik ve demografik dengelerini altüst edecek kadar güçlüdür.
Ama o kaynakların, en zengin bölümünün güvenliğine egemen 70 milyonluk Türkiye, hem çok daha düşük maliyetle üyeliğe hevesli.. Hem ABD, Rusya, Çin ve Hindistan dörtgeninde kilittaşı niteliğiyle AB'ni enerji kaynaklarına sınırdaş yapabilecek konumda.
Bu da güvenlik maliyetinin neredeyse sıfırlanması demek.
Son günlerdeki AB aceleciliğinin altında yatan budur.
Nedenini de fısıldayıvereyim mi ?
Fransa'nın Avrupa Güvenlik ve Savunma Konsepti çıkışı, NATO vetosuyla... Almanya'nın suret-i haktan görünerek Peştunları da içeren "Ostpolitik" atağı... Safiyâne adıyla Afganistan Barış Gücü... Gerçekte bal gibi Ortaasya kaynaklarının jandarmalığı olan İFSAK komutanlığı... Rusya, Çin ve ABD tarafından bozguna uğratılınca... AB bir kez daha Rusya ve Türkiye duvarına tosladı.
Ve onlar olmaksızın bölgeye komşu bile olamayacağı kesinleşti.
Artık AB'nin eli mahkûmdu.
Ya yaşamsal çıkarları gereği dini, mezhebi, niteliği ve niceliği farklı Müslüman Türkiye'yi içerip... Enerji güvenliğini sağlayacaktı.
Ya Türkiye'nin de içinde bulunduğu Asya ile zengin ve güçlü Amerika'nın tutsaklığına razı olacaktı.
Düne kadar kendini vali.. Türkiye'yi müstemleke sanıp buyrultu yayınlayan AB konseyleriyle memurlarının birden evcilleşmesi... Alelacele terör listesi yayınlamaktan... Hadi şunu da kabûl ediverin de "müzakere tarihi verelim, " bezirgânlığı bu yüzden.
Yaşamsal çıkarları dayatmasaydı, Hristiyan AB'nin Müslüman mahallesinde salyangoz satmasının anlamı neydi ?
Bu zihin cimnastiği gösteriyor ki, Türkiye bundan sonra taahhüt ettikleri de içinde, istenenleri yapmasa da, gam değil.
Yaşayan, AB diplomasisinin;"Müzakere ortamında olsa da olur. Üyelik sürecinde de yapılabilir," gerekçelerini bulmakta ne kadar mahir olduğunu görecek.
Ve AB'ne, başı dik mi, kuyruğu kısık mı girmeyi tartışandan... Her istediklerini yaptırdıktan sonra da almayacaklar, diyene. Ne olursa olsun girelim de, Euro'lar gelsin eli oğuşturandan... Eyvah demokrasi gelecek, ceberrutluk elden gidecek diye karalar bağlayana herkes,şunu bir kez daha düşünsün.
Avrupa Birliği ne kadar federasyon ya da konfederasyon olsa da 2002 yılının sonunda bir yeni birleşik devlet haline geliyor.
Ve devletlerin dostluk, düşmanlık gibi duygusal yaklaşımları olmaz... Sadece ve sadece çıkarları vardır.
Hele bir de bunlar yaşamsalsa, Türkiye'yi de alırlar... Rusya'yı, Çin'i de... Hatta Irak'ı, İran'ı bile.
Tamam mı ?
Artık yeniden önyargılarınızı kuşanıp bana sövebilirsiniz.
|
|
|