Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

ÇİMDİK

Manken Haberci

Einstein, Yale Üniversitesi'nde konferans verecek.
Salon ağzına kadar dolu.
Sunucuyla bilgemiz, koridorda kürsüye doğru ilerlemekte.
Salonda çıt yok.
Koridorun ortasında sunucu dayanamıyor.
- Ne duyarsızlık !.. Marilyn Monroe gelseydi, kıyamet kopardı. 
Diye dertlenirken, büyük bilge çok sakin ;
- Gayet tabii, - diyor. - Onun gösterecek çok şeyi var.
Einstein haklı !..
Güzeli seyreylemek, her dem ve herkes için güzel.
Sağolsun özel televizyonlarımızı yönetenler !.. 
Ya o büyük bilgenin tepkisini küpe edindiğinden. 
Ya emeklisi olduğu TRT'de bastırdığı uçukluğa ahîr ömründe sıvaştığından... Ya andropoz sübyancılığından. Ya zonta patronunun gençlik açlığına çerez sunma hevesinden... Artık kendilerinin bildiği bir ya da birkaç nedenden, programları güzellerle sunma çabasındalar.
Bir kez daha sağolsunlar !..
İlgiyi ayakta tutmayı pek bir güzel biliyorlar.
Pek ciddi saydıkları... Birazcık bilim, sanat, fikir, düşünce ve toplumsal sorun kokan programların konuklarını dikkatle seçiyorlar. 
Açıklama yahut tartışma eciş bücüş veya obez adamlarla.. Vakti geçmiş muşmula kadınlar tarafından yapılınca, ilgi söze odaklaşıyor.
Ve sabreden derviş muradına eriyor.
Hemen arkadan, güzel kız ya da yakışıklı oğlanların sunduğu vur patlasın çal oynasın, gözü de gönlü de eğlendirmekte gecikmiyor.
Eh çelebi, bizde de salaş meyhane programı böyle yapılır.
İyi hoş da, Kanal D'nin yaptığına ne buyrulur ?
Çimdikçiye değil !..
Onun elinde uzaktan kumanda var.
Hiçbir televizyon yöneticisi, hiçbirşey yapamaz.
Ana haberle... "Anchorwoman"ına yaptığına ne buyrulur ? 
Defne Samyeli, hiç kuşkusuz genç ve yetenekli bir insan. 
Magazin (mafya) pardon sosyetesinin, en seçkin uzmanlarınca tescilli bir güzel. On parmağında on hüner sosyolog proflarımızdan Dr. Emre Kongar'ın icazetiyle, akıllı fikirli, bilgili eğitimli ve sürekli öğrenimle kendini yetiştiren bir değer.
Üstelik çok cici bir çocuk annesi.
Artikülasyonu düzgün.Diksiyonu çok tiyatrocuyu kıskandıracak kadar iyi. Haberciliği yanıttan soru çıkarabilecek ölçüde kıvrak...
Ama, bu değerli sunucunun akıl ve işlenmiş yeteneği yerine, fiziğinden yararlanmayı hangi zekâ özürlü dehâ akıl etmişse etmiş...
Ana haber gibi ciddi bir sunumu, Reha Muhtar'ın sululuklarıyla yarıştırmayı kurmuş olmalı.. Kızcağızı manken gibi dolaştırarak savaş, kıyım, kırım, kaza ve ölümleri defile çamaşırı gibi taşıttırıyor mu ? Okutturuyor mu ? Aktarıyor mu ? Anlamak zor.
Ama izleyicinin haberden çok, haberciyle ilgilendiği belli.
Tıpkı defile çağrılılarının kreasyondan çok manken ilgisi gibi.
Oysa bu iş daha çok Güneri Civaoğlu'na yakışır.
O yılların yorumcusu.
Atina sofilerine özenmesi yadırganmaz.
Üstelik sakalı da var. 
"Akademia" patikasında dolaşarak yapacağı her yorum geçerli.
Daha ciddi olmaz mı ?


Şu Kıbrıs Olmasa !..

Alın size bir anekdot daha !..
Abdülâziz, Üçüncü Napolyon'un çağrılısı olarak Pariste'dir.
Elysée Sarayında baharın sakin, ve güzel akşamlarından biri başlamakta... İki hükümdarla vezirleri aynı masanın çevresinde hem atıştırmakta... Hem neşeyle söyleşmektedirler.
Üçüncü Napolyon birden bire, sefahat sıkıntısı içinde olduğunu bildiği Abdülâziz'e doğru ;
- Kıbrıs'ı kaça satarsınız ? Deyiverir.
Lokma Abdülâziz'in boğazına takılmış olmalı.
Veziri Keçecizade Fuat Paşa, ondan önce atılır.
- Aldığımız fiata majesteleri !..
Bir daha ne sofrada... Ne "heyetlerarası müzakerelerde," Kıbrıs gündeme gelmez. Çünkü herkes bilir ki, alınan fiat, Türk Devletinden başkasının ödeyemeyeceği kadar can ve kan bedelidir.
Eee !..
Öyledir de, son zamanlarda Verheugen'inden Karen Fogg'una... Mesut Yılmaz'ından Tuncay Özilhan'ına... Uydu kuyruk AB üyelik koşuluna bağlanmaya uğraşılan bu Kıbrıs tezgâhı neyin nesidir ?
Açıkça söyleyelim mi ?
Bedele petka sıkmadığından, iti ite kırdırma dümeni.
Elbette yer... Türk, Türkü kırarak Kıbrıs'ın fiatını düşürürse !..
Olur mu demeyin.
Olmaya olmaz da, bizim şavalaklar el suyuyla değirmen çevirip hüsrana uğramaya alışkın olduklarından, denemekten bıkmazlar. 
Umut yoksulun ekmeği buyrulmuş.
Hani Abdülhamit, Kıbrıs'ı bedava İngilizlere veriverdiydi ya !..
Bakarsın Türkiye Cumhuriyeti de veriverir.
Neden olmasın ?
Kendisi Birlik üyesiyse, Kıbrıs'ın dışarda kalması yakışır mı ?
Gördünüz mü bedeli ?
Türkiye dışardaysa, Kıbrıs da... Hem de iki kesimiyle dışında.
Kimin canı istiyorsa, buyursun burdan yaksın.


Haftanın Gündemi RTÜK

Eğer erteleme uyutma değilse, haftanın gündemi RTÜK.
Her akşam yeniden onunla yatıp her sabah onunla kalkacağız.
Kolay değil !..
Efendiler gizliaçık medyasına yaslanarak yıllarca çalıp oynamış.
Bizim yayın yönetmeninin celâllenip biz bu yasayı tanımıyoruz demesine bakmayın. Yasa tanıtma yükümündekilerin her zaman, her yasayı en kolay bize, yâni sosyalistlere tanıttığını o herkesten iyi bilir. 
Bildiğinden celâli, yasaya rağmen doğruları savunma anlamında.
Çünkü herkes tanıktır.
Şimdiye kadar yaptığı yanına kâr kalan efendilerimizdi.
Ama şu son yıllar, dayanak ya da dayanıklı gençlikte yapılanın.. Dayanak ya da dayanıksız yaşlılıkta zarar yazılabileceğini gösterdi.
Bu kâr bırakma ustalarından biri... Emekli Cumhurbaşkanımız, sayın Süleyman Demirel yeğeninin haksızlık... Manevi oğlunun zulme uğradığını çığıra çığıra dağ ova geziyorsa.. Onun öğrendiğini devletlû, saltanatlu, kıymetlü efendilerimiz öğrenmesin yazılı değil. 
Çok belli ki artık, kayıtlı mal yürütenin hesaba koşulmasını, pek sayın 9. Cumhurbaşkanımız da önleyememektedir.
Ondan olsa gerek, dün çalıp oynayanlarda, bugün yürek selânik.
Yolsuzlukla haksızlık... Bir kez hukukun pençesine düştü mü, eninde sonunda maddi olmasa bile manevi bir bedel ödeniyor.
Üstelik o görkemli efendilere o bedeli, kapıcı tutmayacakları gardiyanlarla.. Dilenci diye kovalattıkları adembabalar ödetince, yürek tıpırtıları Selânikten bile duyuluyor. 
Ee !..
Ahmet almış oyuna gitmiş... Mehmet almış koyuna gitmiş.
Yarın bir ceberrut savcı çıkar.. Bir fiatsız yargıcın önüne çıkarır. Nerden buldun, neden yaptın, deniverirse ?
"Va mı bunun izah tarzı ?"
Yok !..
Üstelik burası Türkiye !..
Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz de !..
İşte kanıt taptaze. Kırk yıl bir şey olmaz denildi... 
Kırk yıl herkes birbirine bakarak... Birbiriyle yarışarak çaldı oynadı... Kırk yıl sonra pek çok saygın işadamına kelepçe vuruldu.
Şimdi ya da sonra sorulursa, hesap vermek kolay mı ?
Bir yasa çıksa da geçmişi aklasa !..
Ertuğrul Özkök'ün yemini çarpsın, bir daha hiç biri hiçbir şey yapmayacak. Ama bir kez geçmiş temizlenmeli.
O yüzden, siz bu haftayı yine RTÜK'e ayırın.
Ne asmalar budanacak... Ne masallar söylenecek, görürsünüz. 

 
sayfa başına dön