|
|
Kul, Köle,
Kişi, Ya Da Yurttaş
Erol TOY
Gelin önce uzak geçmişe dalalım.
İnsanlık birikiminden bir tutam bal alalım.
İlkel toplumda herkes, herşeyde eşit, ortak ve paydaştır.
Böylesi bir düzen toplum ve doğaya katkıyı erdem sayar.
Bu yüzden ilk bilgeler erdemi, barış ve tanrıyla eşleştirmiştir.
Ondan olsa gerek toplumsal birikimden gereksinminden fazla pay almak... Ve ona dayanarak doğayı özel mülkiyetine geçirmek isteyen ilk insanın, ilk yaptığı iş, erdemi soyutlamak... Her soyut gibi teke inen tanrıyı da... Barışı da göğün bilinmezliğine sürmek olmuştur.
Çünkü o andan başlayarak, önce o ilk dehânın ailesi... Aşireti... Topluluğu çevresinde. Sonra savaş, kırım ve kıyım pahasına dünyanın bir yarısında Tanrı, " Yerin altındakilerle, göğün üstündekiler, " de içinde mutlak ve değişmez sahibidir.
Ve canlı cansız herşeyle, inanan herkes, onun kuludur.
Çünkü doğum, istek, zor ya da hileyle egemen ve eşit insan tüm yazgısını, "ol dediği olan, öl dediği ölen," o kutsal soyuta terketmiştir.
Ve o güne değin törenleri toplum adına düzenleyen kral, rahip ya da soylular... O günden sonra onun adına düzenlerler.
Egemenliğin somut kişiden soyut Tanrı'ya geçmesi, kullanımda ister istemez vekil gerektirir.
Eh elbet bu vekil de, onun adına davranma hünerini becerendir.
Ve Tanrının sevgili kulları onu daha varsıl ve güçlü kılmak için egemenliğini, daha geniş alana yaymak zorundadırlar.
Bu cihadın eksik bıraktığı üretimi köleler tamamlayacak.. Ebedî mutluluğun bedelini tutsak edilen başka inanç sahipleri ödeyecektir.
İnsanlık tarihi tanık.
İlkel komünal toplum, o günlerde köleci topluma dönüşür.
Artık kul için tanrı neyse, köle için efendi odur.
"Ol dediği olmalı, öl dediği ölmeli."
O kabûl ve dayatmadan sonraki ruhsal kalıt herkesin tabusu.
Kulun cezası cehennem... Kölenin cehennemi efendisizliktir.
Ve insanoğlu yeniden egemen kişilik.. Sınıfsal kimlik kazanmak için kaç bin yıl uğraşmış... Kaç savaş, kırım, kıyım ve kıyam geçirmiş, saymaya kalksak, sade başlıkları, şu aygıtların belleğini çatlatır.
İyi de, şimdi durup dururken bunları sıralamanın anlamı ne ?
Geçen hafta Başbakan hastalandı ya !..
Çıkar kullarıyla, patron köleleri için sanki dünyanın sonu geldi.
Oysa sayın Bülent Ecevit bir insan.
Üstelik daha da uzun olsun, yaşı 76.
Bu birikimde bir ömür her insanı zamanın törpüsüne bağlar.
Hastalanır... İyileşir... İşini sürdürür.
Sakatlanır... İyileşemez... Halâ yararlıysa, eksiği giderilir.
Hatta sapasağlamken ölüverir.
Yaşam ağının makasdarı, başbakanlara ayrıcalık mı tanıyor ?
Yoo !..
Henüz havada bulut, mahlede ölüm yokken, bu ağıt niye ?
Sanırım onca kuramsal lâfın ayakları suya ermeye başladı.
Öyleyse sürdürelim.
Ama önce emekli generallerle... Yuva çocuklarının ezberindeki şu "genç cumhuriyet," pelesengini bir silkeleyelim.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, artık yönetenlerin tümünden yaşlı.
Ve mezarlıklarında, kurucuları da içinde 7 Cumhurbaşkanıyla... 20'ye yakın başbakanın "aziz nâşını" barındıracak güçte.
Bunun anlamı Cumhuriyetin, kurucuları da içinde her hangibir kişinin akıl, fikir, zekâ, esenlik, sağlık, sayrılık ya da soyuna değil... Bir kurallar bütünüyle, yurttaşlarının bilincine dayandığı değil midir ?
Şimdi geldik değirmene !..
Tutalım Cumhuriyetin Başbakanı âniden öldü.
Bugünkü koşulların kuralı apaçık.
Yokluğunda vekâlet eden yardımcısı, görevi devralır. Anayasa gereği TBMM üyelerinden birini Başbakan atamaya tek yetkili olan sayın Cumhurbaşkanına çıkarak durumu "arzeder."
O yenisi kuruluncaya eskisinin devamını emreder.
Artık bütün ödev, yüküm, sorum ve yetki Cumhurbaşkanındır.
Diliyorsa, tek tek ya da topluca parti liderleriyle görüşür.
Diliyorsa DSP'nin olağanüstü kurultayıyla eski ortakların yeni başkanla sürdürüp sürdürmeyeceğini bekler.
Diliyorsa hemen bir milletvekilini görevlendirir.
Ne olur olsun 45 gün içinde ya yeni bir hükümet güvenoyu alır. Ya güvenoyu gerektirmeyen seçim hükümeti kurulur.
En kısa sürede seçime gidilir.
Cumhuriyet yurttaşı, kimi istiyorsa sandıktan onu çıkarır.
Ve yeni hükümet, yeni koşullarda kurulur.
Buna karşın çekilsin vâveylasıyla... Veliaht velvelesi ne ?
Sayın Ecevit'i sandıkta yenemiyeceğine inanmış kulla... Yeni efendisini öğrenme telâşındaki kölenin gulgûlesi.
Demez misiniz ?
|
|
|