Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

ÇİMDİK


Armutlu'da Dibine Düşen

14 Mayıs Pazar günü İzmir Armutlu'da seçim yapıldı.
Ve araştırmacılarımızın iktidar sunduğu AK Parti katılmadı.
Cin mollaları belki pek çok şeyi bilmiyorlar.
Ama besbelli insan kandırmayı iyi öğrenmişler.
Seçimin tanım, anlam ve gücünü.
O yüzden, paranın şişirdiği yüzde bimemkaçlık balonun, bir küçük beldenin seçim sandığında patlamasından ödleri kopmuş. 
Öyle ya !..
Seçim dediğin hiçbir tahmine... Hiçbir tevile izin vermeyecek kadar kesin sonuçludur. Sandıklar açıldı mı, kaç oyluk adamsan, sayılır önüne konuluverir.
Orda ne Verso'nun tatavası geçerli... Ne Hasan Cemal'in politik öngörüleri. Seçmenin alkış ya da şamarı sayı sayı önünde.
Eee !..
Bu bu kadar açıkken, bırakın öyle iktidarı, birinci partiliği... 
Şu örgütlenme evresinde, AKP oyları SP'den bir eksik çıkarsa, ertesi gün, "hâk ile yeksân" olacaklarını biliyorlar.
Oysa Tayyip'te bu para... Araştırmacılarda bu iştah... Entellerde bu ense varken, genel seçimlere kadar balon şişirmenin ne zararı var ?
Yalandan kim ölmüş ? 

Çimdiği Kendinden

Tarih : 14 Mayıs 2002, Salı. 
Yer : TBMM
Konu : Meclis'te RTÜK tartışılıyor.
Kürsüde bir muhalefet milletvekili.
Cumhurbaşkanınca veto edilen Yasa'nın aynen çıkarılmasındaki iktidar inadının nedenini kendince açıklıyor.
Genel Kurulun gözlerinin içine baka baka ;
" Vakıfbank Mecidiyeköy Şubesinde 8 trilyonu olan birine bir işlemde 1 trilyon kazandırıldı. 
Vakıfbank Dışbank'ıyla almaya çalışan o hesabın... Ve pek çok yayın organının sahibi Medya patronunu hepiniz tanıyorsunuz..." Açıklamasıyla sayın Aydın Doğan'ı işaret ediyor.
Tarih : 15 Mayıs 2002, Çarşamba.
Yer : Hürriyet Gazetesi'nin "TEKE TEK" sütûnları.
Konu : Uzan Gurubunun tehdit ve şantajı. 
Atak, yiğit, mert Fatih Altaylı, düello mızrağını çekmiş... Atını mahmuzlayarak Uzan'ların üstüne salmış, dört nala gidiyor.
Ve dizginini ancak ; "Pisliğin içinde sağa sola çamur atarak ahlâk bekçiliği yaptığını ve milleti kandırabildiğini zanneden Uzan kalemşorları ise susup izliyorlar..." Sınırında kısıyor.
Pek de bir güzel yapıyor.
Gazeteci dediğin, eliyle belini sımsıkı tutarken, diliyle kalemini gidebildiği yere kadar salıvermeli.
Bu çaldığı sazla, vurduğu mızrabın sahibi de olsa...
Değil mi ?
I'ıh !..
O hep başkaları için işleyen bir kuraldır.
İnanmayan aşağıya bir göz atsın. 
15 Mayıs geceyarısından sonra RTÜK yasası Meclisten çıkıyor.
16 Mayısın erken saatlerinde Cumhurbaşkanına gönderiliyor.
Bugün 21 Mayıs, Salı.
Aradan tam bir hafta geçti.
Vakıfbank Şubesinde yolsuz bir işlemle 1 trilyon kazandığı ileri sürülen sayın Aydın Doğan ve "Pisliğin içinde sağa sola çamur atarak ahlâk bekçiliği yaptığını ve milleti kandırabildiğini zanneden, (Fatih Altaylı da içinde,) Doğan kalemşorları ise susup izliyorlar."
Yalan mı ?

Galiba Habertürk Darda

Basın-yayında gelenektir.
Sıkıştın mı, çatacak adam ararsın.
Adam dişli, ortam elverişli, düzen yalapşap da olsa, azbiraz demokratikse, hükümete çatarsın.
Yüreğin ona da elvermiyorsa, dedi-koduyu haber yaparsın.
Meraklısı paniğe kapılır.
Ortalık birbirine girer. 
Bataklığı kurutmakla yükümlü olanlar, sivrisinek avına çıkarlar.
Spekülâtörler sineklerin yağını çıkarmak için birbirini çiğner.
Ve iş çığırından çıkınca, çattığın güç odağı suyu, bir kanaldan, bir biçimde senden yana çevirir.
Keyfin yerine gelir.
Haber seçiminden, yorum ve değerlendirmene havan değişir.
Yeniden asma budamaya başlarsın.
Elektronik dünyasında bağımsız, bağlantısız haber sunmak için herkesten önce yola çıkan Habertürk, çok başarılı bir girişimdi.
Bir bilgisayar, birkaç aklı başında haberciyle holding basın-yayınını solladı. Onlar patron bülteni yayınlar... Baldırbacak yorumu... Futbol amigoluğuyla duyguları gıcıklarken, toplumun haber açlığını gideren işler de yaptı.
Ama reklâm pastasından daha büyük pay alma hevesine düştü. 
Televizyon yayınına girişti.
Ve işin gereği yeni donanım edindi.
Yeni kadrolar oluşturup, pek çok insana işalanı açtı. 
Ne var ki, bu tür âletler, ödünç ya da taksitle alırken, nerdeyse bedava... Ama ödeme zamanı çok çok pahalıdırlar. 
Ve yeni kadrolarda yeni insanlar, ücret isterler. 
Öyle olunca da, cicim ayları geçer geçmez ödemeler dengesi, kurucusunu batıracak ölçüde değişmeye başlar.
Başlar başlamaz da, vehbinin kerrakesi görünür.
Çıkışın o güzelim bağımsız... Bağlantısız... Gücü özgürlüğünde haberciliği ister istemez, istenilen haberciliğe dönüşür.
Günün ortamında istenen ne ?
Düzene besleyecek sansasyon.
Çığırtkanlığı becerirsen pasta payın artırılır... Mı, Bilmeyiz.
Ama Marks'ın ; "Kapitalist sistem içinde, sosyalist üretim olmaz. Olsa bile onun kuram ve kurallarına tâbidir, " sözünden yola çıkarak, özgür haberciliğin dandik haberciliğe döndüğünü... Ve zararı üstlenecek bir kabadayı bulunmazsa, çığın köyü kapatacağını biliriz. 


Özenen, Özendiren

Özdemir Erdoğan çok yaşasın !..
Pek güzel bir cinfikir düşünmüş... 
Hârika bir zamanlama yapmıştı.
Alkışlamamak, fırsatın üstüne atlamamak mümkün mü ?
Ah şu Başbakan'ın her türlü spekülâsyona açık hastalığı !..
Olmasa herşey ne güzel rayına oturacaktı !.. 
Tam medyanın bunaldığı bir zamanda, imdada yetişmişti.
Manken, şarkıcı, sanatçı(!) kız-futbolcu, mirasyedi oğlan... İbo kadınları-kiki tokatlaşmalarının geyik muhabbeti... Çok çiğnenmiş sakız misâli çürümüş... Reytingler gerilemeye... Reklâm pastasındaki pay azalmaya başlamıştı. 
Zeki Müren'in cinsel seçiminin toplumsal yararı üzerine asma budamak, yepyeni fiziksel bir ufuk demekti.
Kameraları bütün etkinliğiyle kadınlar hamamından, erkekler banyosuna çevirmenin bundan iyi fırsatı olur muydu ?
Reyting yarışının şampiyonları göbek atmaya başlamışlardı ki, Başbakan'la yardımcısı, herşeyi, sevgili eşi pişmiş aşa su kattılar.
Ortalık birbirine girdi.
Kimsede eşcinsellerin hamam sefasına bakacak hal kalmadı.
Ama bu lumpen medyanın kısır ufkuna yeni bir vizyondur.
Şimdilik sadağa atıldığına bakmayın... En kısa sürede ısıtılıp önünüze konulacak... Yaşam tercihinden yoksunun, cinsel tercihi ağır konudur. Lumpen akla sığmaz. 
Ama Zeki Müren'in eşcinselliği özendirip özendirmediği, hem de herkesçe çok kolay anlaşılır. 
Hele bir de ün, para ve reyting uğruna her aykırıyı mübâh... Her mesleği kâr sananlar, toplaşıp tartışırsa, iş daha da kolaylaşır. 
Ve bu altın yumurtlayan konuyu yakında bütün medya paylaşır.
Sakın sürpriz olmasın. 


Hazerfen Uçtu mu ?

Önyargının en kolay çarpıttığı tarihtir.
Hele onun ustası basın-yayında büyük tarihçi diye sunulan şarlatanlardan biriyseniz, yandı tarih keten helva.
Gerçeği, dar kafanızın çöplüğüne atmakta serbestsiniz...
Atın atabildiğinizce.
Lâfın ucunun kime dokunduğunu düşünmeden çıkın... 
Atatürk İnönü'nün öldürülmesini istedi, deyin. 
Elde yadsınması olasız deliliniz de hazır.
Çocuklarına bu yüzden aylık bağladı. 
Ama, o ara Başbakan olan Celâl Bayar'la Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak da içinde İnönü'nün adamları emri dinlemedi. Hatta tam tersine onu Cumhurbaşkanı yaptılar, özrü kabahatından büyük suçlamasında bulunun.
Ya da daha kolayı var.
Her sokağa çıkışında, güneşine bakandan, gölgesine basanın kellesini kopartan IV. Murat döneminde bir bilgin, çıkmış. 
Kendisinden 2 bin yıl önce, bir başka bilgenin... Dedal'ın yaptığını yineleyerek kanat yapmış... Galata kulesinden atlayarak Üsküdar'da Doğancılar'a kadar uçmuş.
Hocası Nef'i de içinde, gözünün üstünde kaşın var diyeni, hiç duraksamadan sallandırıveren bir tiran, önce ödüllendirmiş. Sonra da toplumsal düşüncenin tabularını kırar kaygısıyla Cezayir'e sürmüş.
Aynı dönemde yaşayarak, "Seyahatnamesini", zorba padişahın 1640'taki ölümünden en az 8 yıl sonra yazdığı bilinen Evliya Çelebi de bu olayı ballandıra ballandıra anlatmış.
Ömrünün çoğunu sıkıyönetim Türkiye'sinde geçirmiş... Onun istemediği konuyu hiçbir biçimde gündeme getirmemiş tarihçimizin önyargısında Osmanlı'da bilimin zerresi yok ya !..
Zahmete girmeye bile değmez.
Acaba Hazerfen Ahmet Çelebi adında birine böyle bir ödül verildiği, hazine-i âmire veya hass'ın kayıtlarında var mı ?
Yoksa İstanbul şer'iye sicillerine bakmak mı gerekir ?
Sorusunu yanıtlamak için araştırma yapar.
Popülist tarihçimiz öyle zamanı yok.
Olayı Evliya Çelebi yazıyor... 
Günümüz dünyasında belki kendi de içinde binlerce kişi David Copperfield'e inanıyor. Ama Çelebi, zaman zaman hintfakirlerinden... Gözbağcı hünerbazlardan söz ederek abartıyor... Ya da önyargılı tarihçimiz gibi atıyor ya !..
Başka delile gerek yok.
Bir tek o yazdığına göre, öyle bir şey olmadı.
Ve böylece de, Osmanlı'da bilimsel girişimler olabileceği savı çöpe mi, kafasındaki çöplüğe mi atıldı, siz karar verin.

 
sayfa başına dön