|
|
ORTADOĞU'DA
BARIŞIN ADRESİ: EMEKÇİLER
Tonguç ÇOBAN
Ortadoğu'da Barışın Adresi EMEKÇİLER
Hazırlayan: Tonguç Çoban - DİSK Uzmanı
21 Mayıs 2002
Filistin sorunu bir süredir dünya kamuoyu gündeminin en ön sıralarında yer alıyor. Bunda en önemli etmen, hiç kuşkusuz, İsrail ordusunun Mart sonundan itibaren Filistin kentlerinde başlattığı işgal ve kuşatma. Filistinliler geçmişte de benzer operasyonlarla karşı karşıya kaldılar, ama bu kez kuşatmanın en ağırını yaşıyorlar.
Bugünlerde medyaya da yansıdığı gibi Filistinlerin yerleşim birimlerinin dışına çıkmaları, bir yerden bir yere gitmeleri nerdeyse imkansız hale gelmiş durumda. Asfalt yolları kullanmaları kesinlikle yasak; ulaşım için, o da ancak İsrail ordusunun izniyle, dağlardaki toprak yolları kullanabiliyorlar. Böylece 20 dakikalık yolu 5 saatte alabiliyorlar. Kontrol noktalarında karşılaştıkları eziyetin ise tarifi mümkün değil.
Doğal olarak bu uygulama Filistin ekonomisini tam anlamıyla durma noktasına getirmiş. Çünkü insanlar gibi, malların da ulaşımı engelleniyor. Hammadde girişi yasak, üretilen ürünler de dışarı çıkamıyor. Filistin ekonomisinin temellerinden olan zeytincilik, 200 bin zeytin ağacının İsrail askerleri tarafından kökünden sökülmesiyle bitme noktasına gelmiş. Ekonomideki tahribata örnek olarak yıkılan imalathaneler ve tanklar tarafından ezilen binlerce araba da gösterilebilir.
Bütün bunları, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, KESK ve TMMOB temsilcilerinden oluşan heyetin 12-16 Mayıs tarihlerinde yaptığı Filistin ve İsrail gezisi sırasında gözlemleme olanağı buldum. Gerçekten de karşılaştığımız tablo, televizyonlara yansıyanın kat be kat fazlasıydı. Özellikle Nablus'ta eski şehirde kültürel dokuya (bölgenin en eski kiliselerinden biri, tarihi camii, tarihi Türk hamamı, eski evler vb.) yönelik tahribat askeri operasyonun "masum olmadığının" en açık kanıtıydı.
Hayat Filistinliler için zor ama yine de hayata bağlılar. Bunu Nablus'ta ve Ramallah'ta kent yaşamının canlılığında görmek mümkün. Dükkanlar açılmış, insanlar alışverişte ve yıkılan binaların onarımı başlamış bile. Hayat İsrail'de de kolay değil. Canlı bombaların yarattığı tedirginlik ve güvenlik endişesiyle alınan aşırı tedbirler gündelik hayata olduğu gibi yansımış. Sokaklar boş, turizm durmuş, üretim azalmış ve ekonomik bir krizin kapıda olduğu, savaşın maliyetinin artık eskiis gibi rahatlıkla karşılanamayacağı bütün İsrailliler tarafından kabul edilen bir gerçek.
Ve aslında hem Filistin'de hem de İsrail'de ortak kanı bunun böyle gidemeyeceği şeklinde. Çünkü aralarında derece farkı da olsa, iki tarafta da mağduriyet giderek büyüyor ve çoğunluk böyle bir hayatı tercih etmiyor. Bu da bölgede barışın ancak iki tarafın halkının ortak iradesiyle kurulabileceğini bir kez daha bizlere gösteriyor.
Filistin sorunu bir kaç düzeyde ele alınabilir: bu, bir bakıma son aylarda tırmanan bombalama, çatışma, işgal ve kuşatma sorunu; bir bakıma son iki yıldır devam eden İntifada ve Şaron hükümetinin buna yanıtı etrafında şekillenen bir sorun; bir bakıma 1948'de başlayan 50 yıllık sorun; ama bir bakıma da kökleri Musa'ya kadar uzanan binlerce yıllık bir sorun!...
Elbette böylesine karmaşık bir sorunun kolay çözümü de yok. Ama bu demek değildir ki yaşamı daha katlanılır kılan ara çözümler bulunmasın. Bu en çok isteyen ve buna ihtiyacı olanlar iki tarafın emekçileri çünkü savaşın yol açtığı ekonomik ve sosyal sorunlar bölgedeki tüm emekçileri derinden etkiliyor.
Savaşın Filsitinli emekçiler üzerindeki etkileri Filistin Genel Sendikalar Federasyonu (PGFTU) raporunda şu şekilde belirtiliyor:
" Ana yollar ve yan yollar çimento blokları ile, İsrail askeri kontrol noktaları ile, bazı şehirler ise çevreleyen kanallar ile kesilmiş durumda. Sınırlar birkaç kere, seyahati ve ticareti engelleyecek şekilde, uzun süreli olarak kapatıldı. Bu ikili ticarette gerekli hammaddelerin ve temel girdilerin geçişini engelledi. Örnek olarak inşaat sektörü bütünüyle olumsuz etkilendi çünkü bu sektör için gerekli hammaddelerin girişi engellendi ve sektördeki işçilerin çoğunluğu işsiz kaldı.
"Kamu ulaşımı da İsrail askeri işlemlerinden ekilendi; tren ve metro olmadığı için yalnızca otobüsler ve taksiler kullanılıyor. Şu anda Filistinliler tarafından kullanılan alternatif kötü yollar sebebiyle 40 bin araç bozuldu veya hareket edemez hale geldi. 200 bin zeytin ağacı İsrail ordusu tarafından köklerinden söküldü. Filistinlilerin geçiçi temel olarak zeytine bağlı olduğu için bu uygulamaya gidildi. Filistinli çiftçilerin çiftliklerine gitmelerine izi verilmedi. Oysa bu çiftlikler Oslo anlaşmasındaki düzenlemede Filistin yetkililerinin denetiminde gösterilen topraklarda. 75 bin Filistin evi tümüyle veya kısmen yıkıldı.
" Filistin'de toplam çalışan sayısı 778 bin. Bunların % 40-45'i yukarıda sayılan sebeplerle işlerini kaybetti. Çalışan kadınların büyük çoğunluğu şu anda işsiz. Filistin bölgeleri 19 aydır dışarıya kapalı kaldı ve bu 1,6 milyar dolar kayba yol açtı. Genel ekonomik kayıp ise 6 milyar doları buluyor. Öldürülen 1700 Filistinli'nin % 40'ı işçilerden oluşuyor. Yaralanan 48 bin kişinin de % 45'i işçi. İsrail'de çalışan 200 bine yakın Filistinli işçi işlerine gidemiyor; işini kaybetti. Bunlardan 1665'i kontrol noktalarında dövüldü. 15 bin 600 işçi 1-3 ay arasında hapis cezasına çarptırıldı; ayrıca bunlara 100-500 dolar arasında para cezaları verildi. 30 işçi kontrol noktalarında öldürüldü. Bugün Filistinlilerin % 45'i yoksulluk sınrının altında yaşıyor. Daha önce bu oran % 26 idi."
Durum Filistin'de bu iken İsrail'de de parlak değil. İsrail ekonomisine büyük katkılar yapan 200 bine yakın Filistinli işçinin işine gidememesi üretime darbe vurmuş durumda. Bu açık aralarında 30-40 bin Türk işçinin de bulunduğu kaçak yabancı işçiler ile doldurulmaya çalışılıyor ama yeterli olmuyor. Askeri harcamaların ve güvenlik maliyetinin sürekli artması ekonomideki durgunluk ile birleşince bunun faturasının başta emekçiler olmak üzere İsrail halkına çıkarılması kaçınılmaz hale geliyor. Nitekim bir süredir gündemde olan kemer sıkma politikaları (sosyal harcamaların kısılması ve ek vergilerin getirilmesi) uygulamaya geçmek üzere.
Medyaya da yansıdığı gibi buna itiraz eden aşırı dinci partiler İsrail hükümetinde ciddi bir krize neden oldular. Çünkü İsrail'de aşırı dindarlar pek çok konuda normal İsraillilerden daha avantajlı durumdalar; daha az vergi veriyorlar, devlet desteklerinden yararlanıyorlar vb. Bu haklarını yitirmek üzere olmaları onları tepkiye sevketti ve bu da 4 Bakanın Şaron tarafından hükümetten kovulmasına neden oldu.
Ama Şaron hükümetinin savaş maliyetini halka yüklemek istemesi yalnızca bu kesimin tepkisini çekmiyor; emekçilerin tepkileri de giderek artıyor ve ziyaretimizde İsrail Sendkalar Federasyonu Histadrut'un Başkanı (ve aynı zamanda son seçimlerin hemen öncesinde İşçi Partisi'nden koparak kurduğu Emekçiler ve Emekliler Partisi ile parlamentoya girmeye hak kazanan milletvekili) Amir Peretz'in ifade ettiği gibi, Hükümetin politikalarına karşı genel bir mücadele dalgası yükseliyor ve bir dizi grev kapıda bekliyor.
Emekçilerin hoşnutsuzluğunun giderek artması, barış arayışlarına katkı sunabilir mi?
Aslında ziyarette yanıtı aranan asıl soru da buydu. Ziyaret heyetinin sendikalar arasında başlayabilecek bir diyalogun barış sürecine katkı yapabileceği yönündeki ortak düşüncesi ve bizim de böyle bir diyaloga yardımcı olmaya hazır olduğumuz şeklindeki önerisi bütün görüşmelerde dile getirildi.
Görüldü ki koşullar olgunlaştığında böyle bir diyalog mümkündür. Belki bugün zorluklar vardır ama asla imkansız değildir. Çünkü hem iki tarafın sendikal örgütlerinin geçmişte böyle bir tecrübeleri olmuştur ve bu tecrübeyi bugüne taşımak mümkündür hem de iki örgüt de "iki devletli bir çözüm temelinde ekonomik ve sosyal işbirliği ve kalkınma ve halklar arasında barış" yanlısı olduklarını açıkça ifade etmektedirler.
Ziyaret sırasında şunları öğrendik: Histadrut ile PGFTU arasındaki diyalog ve işbirliğinin temelleri 1993'te atıldı. 13 Eylül 1993'te Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail Hükümeti arasında imzalanan İlkeler Deklarasyonu'nun ardından PGFTU ve Histadrut da bir anlaşma yaptı. Burada BM Kararlarına dayanan kalıcı bir barış için iki tarafın sendikal örgütleri arasındaki işbirliğinin arttırılması hedefleniyordu.
Anlaşmaya göre; İsrail'de çalışan 200 bine yakın Filistinli işçinin sorunlarını çözmek üzere iki tarafın üst düzey temsilcilerinden oluşan bir Ortak Komite oluşturulacak; yine bir Komite oluşturularak, Filistinli işçilerden toplanan aidatların yarısı PGFTU'ya aktarılacak; kalan bölüm ise Histadrut tarafından İsrail'deki Filistinli işçilerin korunması ve haklarının savunulması için gerekli olan etkinliklerde kullanılacaktı. Bu anlaşma 1995'te tekrarlandı. Pek çok ortak faaliyet düzenlendi. İşçi hakları, iş sağlığı ve güvenliği, kadın çalışanların durumu, sosyal güvenlik, iş hukuku konularında ortak seminerler düzenlendi.
Ayrıca 20 Şubat 1997'de yine iki sendikal örgüt "hukuk hizmetleri anlaşması" yapt. Bu anlaşmaya göre İsrail'de çalışan Filistinli işçilerin hukuksal sorunları ile ilgili olarak, Histadrut tarafından çok sayıda avukat görevlendirilecekti. Avukatlar haftanın belli günleri Gazze ve Batı Şeria'ya giderek işçilerin sorunlarını tespit edecek; bu sorunlar avukatlar aracılığıyla Histadrut'a ve onun aracılığıyla da İsrail mahkemelerine taşınacak; gelişmeler hakkında PGFT'ya da bilgi verilecekti. Bu anlaşmada uzunca bir süre yürülükte kaldı. Özellikle İsrail'e giriş ve çıkıştaki kontrol noktalarında karşılaştıkları sorunlar avukatlar aracılığıyla çözülmeye çalışıldı.
Ancak bu ilişki 2 yıldır kesilmiş durumda. Bu da karşılıklı önyargıları tırmandırıyor ve bu durumdan yararlanan nefret tacirleri halklar arasında düşmanlık tohumları ekiyor. Yine de barış isteyenler her iki tarafta da çoğunlukta ve umutlar tükenmiş değil.
İsrail'de 11 Mayıs'ta 60 bini aşkın barış yanlısının gösterisi umuttur; İsrail işçilerinin ekonomik ve sosyal mücadeleyi yükseltmeleri (ve dileğimiz odur ki bunu barış mücadelesine dönüştürmeleri) umuttur; Histadrut'un PGFTU ile yeniden diyalog sürecine hazır olduğunu ifade etmesi umuttur.
Ve Filistinlerin herşeye rağmen coşkuyla hayata sarılmaları umuttur; PGFTU'nun emekçileri yaşamı savunmaya sevketmesi umuttur; bağımsız Filistin mücadelesini emekçilerin haklarının geliştirilmesi ile bütünleştirmeleri umuttur; ve yine PGFTU'nun koşullar oluştuğunda emekçilerin hakları, ekonomik-sosyal gelişme, kalıcı ve adil barış için İsrailli işçilerle yeniden işbirliğine girebileceğini hissettirmesi umuttur.
Yazıyı PGFTU'nun çağrısıyla bitirelim:
"Uluslararası topluluğa başvuruyoruz: Hükümetler, işverenler ve sendikalar İsrail işgalinin sona erdirilmesi ve 1967 öncesi sınırlar içerisinde Doğu Kudüs'ün başkent olacağı bir bağımsız Filistin'in kurulması için aktif rol oynamalıdırlar. Halklar Filistin'deki savaşı durdurmalıdır çünkü Filistin'de barış dünyada barış demektir."
|
|
|