|
|
Tilkiler Kürkçüde
Dün ABD-NATO, diye yatıp bugün AB-Uluslararası toplum kalkanların belleği çok zayıftır.
Allahuâlem aralarında Rusya'nın NATO üyeliğini taptaze bir küreselleşme örneği sayıp kutlayanlar da vardır.
Kucaktan kucağa koşanlarla,her gün Amerikayı hayretler içinde yeniden keşfedenlere bizim sözümüz geçmez.
Ama ola ki, 50 yıldır bütün dünyanın bindiği dönme dolabın gizemini merak edenler vardır. Aşağıdaki belge bilgilerine sunulur ;
"Tarih : 6 Şubat 1945
Yer : Yalta'da Livadya Sarayı. Üçüncü Oturum.
Konu : Uluslararası Güvenlik Örgütü.
Görüşmeciler : ABD Başkanı Roosevelt... Büyük Britanya Başbakanı Churchill... SSCB Başkomutanı Mareşal Stalin.
Roosevelt - Uluslararası güvenlik örgütünün görüşülmesi dileğiyle oturumu açıyorum. Çünkü EN AZINDAN 50 YILLIK BİR BARIŞ sağlamanın görevimiz olduğuna inanıyorum.
Konunun enine boyuna tartışıldığı Dumbarton Oaks'ta bulunmadığımıza göre, Stettinus'un bir rapor vermesi iyi olacak.
Stettinus (ABD Dışişleri Bakanı) - Dumbarton Oaks'ta bazı sorunların çözümü size bırakıldı... Bunların en önemlisi de Güvenlik Konseyindeki oylama yöntemidir. Üç delege kurulu da sorunu inceden inceye tartıştı. Başkan 5 Aralık 1944'te Mareşal Stalin'le Başbakan Churchill'e bir öneri göndererek Bölüm VI'nın C kesiminin aşağıdaki gibi düzenlenmesini istedi.
" C. Oylama
1. Güvenlik Konseyinin her üyesinin bir oyu olacaktır.
2. Usulle ilgili konulardaki Güvenlik Konseyi kararları 7 üyenin olumlu oyuyla alınacaktır.
3. Başka bütün konulardaki kararlar sürekli üyelerin oybirliği dahil (O zaman için,) 7 üyenin olumlu oylarıyla alınacaktır. " (Bugün ise yasasının V. Bölümü 23. Maddesine göre ; " 15 üyeden oluşur. Çin Halk Cumhuriyeti, Fransa, Rusya, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı ve Amerika Birleşik Devletleri Güvenlik Konseyinin (Veto hakkına sahip) sürekli üyeleridir. Genel Kurul 10 üyeyi de sürekli olmayan üyeler olarak Güvenlik Konseyi'ne seçer. Yâni geçici üye sayısı 5 kat artmış... Veto yetkisi bir milimetre kıpırdamamıştır.
Ama biz etkinliğini en az 50 yıl sürdürecek... Hatta günümüzde NATO'nun şimdilik konuk üyesi (!) Rusya'yı da düşünerek daha da artıran statükonun tartışmalarına dönelim. )
Stettinius sürdürüyor ;
"O zamandan beri üç hükümetten her biri konuyu yoğun ve derin bir incelemeden geçirdiler. Görüşmeye sunulan, çok küçük bir iki değişiklikle orada uzlaşılan metindir.
Roosevelt - Sorunun görüşülüp çözülebileceğine inanıyorum. Büyük-küçük bütün ulusların bir tek amacı vardır. Barışın korunması. Usulle ilgili sorunlar bu amaca varılmasını engellememeli.
Stalin - Elbette !.. Yapılan o çok küçük değişiklikler ne ?
Stettinius gösterdi.
Molotov - Sovyet temsilcileri bunlara büyük önem vermektedir. Bu nedenle konuyu incelemeliyiz. Görüşmeler yarına ertelensin.
Churchill - Buna katılırım. Böyle önemli bir konuda yersiz telâş göstermemeliyiz. Dumbarton Oaks'ta hazırlanan ilk öneriler beni pek tatmin etmemişti. Çünkü önerilerin ÜÇ BÜYÜK DEVLETİN gerçek durumunu hesaba kattığından pek emin değilim. Oysa ben barışın sağlam temeller üstüne kurulup kurulamayacağı sorununun ÜÇ BÜ-YÜK DEVLETE DAYANDIĞINI SANIYORDUM. Yine de küçük devletlerin isteklerini SERBESTÇE AÇIKLAMALARI olanağını sağlamazsak, kendimizi sahteci mevkiine getirmiş... Niyetlerimize sadık kalmamış oluruz. Bu olmazsa üç büyük devletin dünyaya hâkim olmak istediği sanılır. Oysa gerçek amacımız dünyaya yardım etmek... Onu topyekûn savaşların dehşetinden korumaktır. Bunun için ÜÇ BÜYÜK DEVLET ortak davanın çıkarına davranmak zorundadır.
En başta yeni durumun İngiliz Uluslar topluluğunun geleceğine yapacağı etkiyi düşünüyorum. Somut bir örnek vermek istiyorum. İngiltere için güç bir örnek bu. Hong Kong.
Başkanın önerisi onaylanır.. Çin Hong Kong'un geri verilmesini isterse, İngiltere'nin görüşünü açıklama, savunma hakkı olacak. Ama oylamasına katılamayacak. Elbette Çin de. Ve Güvenlik Konseyi, iki sürekli üyesini vetodan yoksun kılarak sorunu çözecek.
Stalin - Mısır Genel Kurul üyesi olacak mı ?
Chirchill - Olacak. Ama Konsey üyesi olamayacak.
Stalin - Bir başka örnek alalım. Mısır'daki Süveyş kanalını.
Churchill - Önce benim örneğim incelenmeli. Diyelim İngiliz Hükümeti 3. Paragrafta ele alınan sorunlardan birinin incelenmesini İmparatorluğunun egemenliğini zedeleyeceğinden kabûl etmeyecek. Bu durumda, veto eder, iş biter. Ama Çin'e davanın özünü açıklama hakkı tanınmazsa, haksızlık olur. Aynı şey Mısır için de geçerli. Mısır İngilizlere karşı Süveyş Kanalıyla ilgili bir sorun ortaya sürdüğünde ben hiç çekinmeden tartışılmasına izin vereceğim. Çünkü veto yetkisi çıkarlarımı güvence altına alıyor. Arjantin Birleşik Devletlere karşı bir dava getirse aynı. Birleşik Devletlerin, Güvenlik Konseyinin kararını veto yetkisi var. Ve bu yetki Monroe doktrini için de geçerli.
Roosevelt - Tahran Bildirisinde ÜÇ BÜYÜKLERİN dünya halklarını memnun edecek bir barışın sorumluluğunu yüklenmeye hazır olduğunu herkese duyurduk.
Churchill - İtiraz etmiyorum. Öteki ülkelere görüş açıklama izni vermeden, dünyaya hâkim olma izlenimi yaratmak hoş bir şey değil.
Stalin - Önce Stattinius'un hazırladığı belgeyi istiyorum. Çünkü o önerileri kulaktan anlamak yeterli değil. Sanırım o belge, Başkan'ın önerilerinin yorumu. Buradaki görüşmelere bakarak, Dumbarton Oaks kararlarının öteki ülkelere yalnız düşünce duyurma hakkı gütmediğini sanıyordum. Çünkü onun bir değeri yok. Asıl sorun çok daha önemli. Herhangi bir ulus, kendisi için çok önemli bir sorun getirdiğinde sade görüş öne sürmek için yapmayacak. Bir karar elde etmek isteyecek. Buradakilerin hiç biri ulusların Genel Kurulda konuşma hakkına karşı çıkamaz. Ama işin bam teli bu değil. Churchill galiba Çinin Hong Kong konusunu ortaya attığında konuşmak istediğini sanıyor. Hayır !.. Çin karar isteyecek. Mısır Süveyş Kanalını getirdiğinde de, aynı. O da mutlaka karar isteyecek. Başbakan üç büyüklerin dünyaya hâkim olma izlenimi yaratabileceğinden çekiniyor. Kim düşünüyor dünyaya hâkim olmayı ? Birleşik Devletler mi ? Hayır o düşünmüyor. (Başkan güldü. Ve anlamlı bir hareket yaptı.) İngiltere mi ? Hayır !.. Gene hayır !.. (Churchill güldü ve anlamlı bir hareket yaptı.) Geriye üçüncüsü kalıyor... SSCB... Öyleyse dünyaya hâkim olmak isteyen SSCB. (Toplu gülüşmeler.) Dünyaya hâkim olma isteğinden sözetmenin yersizliği ortada. Dostum Churchill bugün dünyaya hâkim olmak isteyen tek bir devlet adı veremez.
Churchill - (Araya girerek.) Elbette üç müttefikten hiç birinin böyle bir niyeti yok. Ama biz üçümüz bu güçte iken gerekli önlemleri almazsak, başkaları düşünebilir.
Stalin - (Devamla.) İki büyük devlet onları dünyaya hâkim olma suçlamasından koruyacak bir uluslararası güvenlik örgütü yasası kabûl ettiler diyelim. Üçüncü henüz tüzüğü incelemedi. Dostumuz o önerilerde korkulacak hiçbir şey olmadığına güvence veriyor. Haklı. Biz sağ oldukça korkulacak bir şey yok. Aramızda tehlikeli hiçbir anlaşmazlığa... Egemenlik alanımızdaki ülkelerden birinin diğerine saldırmasına izin vermeyeceğiz. Ama 10 yıl ya da daha kısa bir zaman sonra biz göçmüş olacağız. Bizim neler çektiğimizi bilmeyen bir yeni kuşak işbaşına gelecek. Ve belki de pek çok sorunu başka ışık altında görecek. O zaman ne olacak ?
Biz en azından 50 yıllık bir barış için uğraşıyoruz.
Yoksa bu benim saflığımdan doğan bir izlenim mi ?
Değilse barışın sürekliliği için en önemli şey, üçümüzün birliği. Bu birlik korunursa, Alman tehlikesinden korkmak gereksiz. Bunun için de aramızda birleşik bir cephenin en iyi nasıl sağlanacağını düşünsek çok iyi olur. Buna Fransa ile Çin de katılacak. İleride üç büyük devlet arasında çıkabilecek her türden ayrılığı önlemek için her şeyi şimdi yapmalıyız. "
Çimdikçinin ya altını çizerek, ya büyük dizerek vurguladığı üzre, insanlığın bindiği dolap ortada. En sonunda tilkilerin döne dolaşa buluştukları NATO kürkü de... Ne denir, "anlamayana davul zurna az. Anlayana sivrisinek saz.
Yolsuzluğun Ekonomi Politiği
Halil Nebiler'in eline kalemine sağlık.
Üşenmemiş... Usanmamış.
Anadolu topraklarının yolsuzluk verimini geçmişten günümüze demet demet toplayıp önümüze koyuvermiş.
Yıldırım Bayezit'in Bursa'da yolsuzluk yapan kadıları yakmaya kalkışmasından, başlayan kitap, günümüze kadar uzanan zincirin tüm baklalarını yerli yerince bağlıyor.
Öykü, anı, yorum, anlatı ve alıntılarla geçmişten günümüze ilmek ilmek örülen yolsuzluk organizasyonuna dalıyor.. Ayrıntılarında dolanıyor... Giz ve gizemini... Çetelerin oluşumunu... Gözönündeki tetikçilerle, arkalarındaki kurmayları... Daha da gerideki patronları ad ad... İsim sıfat bütün açıklığı... Yer zaman bütün ayrıntısıyla... Bazen şaşarak, bazen ıslık çalarak... Yer yer bellek anımsaması... Yer yer bilgi kıvılcımlanması... Zaman zaman da görgü tanıklığıyla pek çok şeyi yeniden... Ondan da önemlisi ekonomi-politik bakışın olayları nasıl değerlendirmesi gerektiğini öğreniyorsunuz.
Herşey bir yana !..
Liberal bireycilik adına halka meraklısı reklâm yazarlarının, geyik muhabbetiyle tozu dumana kattığı zaman diliminde ekonomi-politik yazanın alkışa gereksinimi yok.
Biliyoruz.
Çünkü ömrünü adadığı yolda, başka türlüsü olmaz.
Ama yine de aferin dememeli mi ?
Tayyip'in Derdi Başka
Hatırlayınız !..
Üç ay önce Anayasa Mahkemesi bir karar verdi.
AK Parti Recep Tayyip Erdoğan'ı, başkanlıktan alacak.
Hükmün süresi 6 ay.
Bu arada bir seçim olur... sayın başkan milletvekili seçilirse, hem dokunulmazlık kazanır... Hem gurunu kurar.
Parti kapatılsa gam mı ?
Ülkemizde parti kurmakla, turşu kurmak aynı şey.
Hele biraz paran... Bir de Meclis'te gurubun varsa !..
İyi de, zaman saati durmuyor.
6 ayın yarısı gitti.
Ortada ne seçim var, ne de Meclis'in iki büyük partisi henüz lâfını ettiriyor.
N'olacak Tayyip'in hali ?
Hem başkanlık, hem onca harcama tehlikede.
Kurtuluşun yolu belli.
Bir siyasal kargaşa.
Çaresizin çaresi ayağına geldi
Sağolsun Başbakanımız. Hastalanıverdi.
Bir Hükümet boşluğu doğar da, seçim kaçınılmaz olursa !..
Anketler elinde... Onlara göre partisi birinci.
TÜSİAD ardında... İstanbul yaklaşımının lideri o.
Magazin medyası şakşakçısı... Şimdiden iktidarı verdi.
Gümbür gümbür gelecek !..
Hem başkanlığı kurtaracak... Hem Başbakanlığı kapacak. Hem partinin bütün giderlerini devlete yükleyecek.
Ah şu Ecevit inadıyla, zaman saati.
Biri yürümeyen ayağını dayamış gitmem, diyor... Diğeri tıkır tıkır işleyip durmam, diyor.
Sen koskoca Kasımpaşa külhanisi ol da, ağzını bozma.
Mümkün mü ?
Anne DSP'ye Baksana !..
Magazin demokratlarının gözü düzeni görmez.
Herşeyin nedeni kişide başlar... Sonucu kişide biter.
Bu mülkte böyledir... Kul işler, sultan hükmeder.
Ticarette böyledir... Hammal taşır, tacir kâreder.
Sanayide böyledir. İşçi çalışır, patron kazanır.
Elbet siyaset de böyle... Başkan oy alır, partisi iktidara kurulur.
Ya oy alan başkanın ayağı tökezlerse !..
Partisi dağılır... Ortalık karışır... Kaçan kaçtığı yerde kalır... Kapan kaptığıyla oynaşır.
Ve magazin demokratları, toplumun belirleyici gücü olur.
Aferin Ecevit'lere !..
Magazin demokratları köçeklerle oyalanırken partilerini düzeni belirleyecek kurum haline getirmişler.
Kanıt mı ?
Başkanı bir aydır hasta... Eşi ve başyardımcısı bir aydır görevini savsıyor. Ülkesel ekonominin en büyükleri, küresel ekonominin en cüceleri bir aydır bütün güçleriyle partiyi dağıtmaya uğraşıyor.
Medyanın bütün korumalı kahramanları yıldırma yarışında.
Ve aferin DSP.ye...
Bir aydır sessiz, sakin ve tavanından tek kiremit... Duvarından tek tuğla... Temelinden tek taş düşürmeden kös dinliyor.
Aynı baskının yarısıyla toz duman olanları düşünün. Magazin demokratlarının acziyle hâli pür melâlini görürsünüz.
İnadına'nın inadına okurları bilir.
Çimdiğin derdi, bu çarpık düzenin gözdesi olmak değil. Onun baştan sona değişmesine karınca kararınca katkıda bulunmak.
O yüzden tahlilinde de, çimdiğinde de doğrudan gayrı kaygısı... Gerçekten başka amacı yok. Olmayınca da emekçi dışında oynanan oyunda ne hevesi, ne rolü var. Tıpkı onlar gibi seyirci.
Ve oyun iyiyse alkış, kötüyse kargışlamakta duraksamaz.
Eee, DSP bütün bu bir aydan dimdik çıktı. Kılıç çekip düelloya varım dediği an... Geçen haftanın son gününedek başbakan azledip hükümet kuran bütün deli Dumrullar, bu haftanın başından beri ;
"Anne DSP çok sert. Kılıcını çekti. Hepimizi önüne kattı. Fena dövecek... İmdat !.."
Paniğiyle tıspıs olanla, tırıs tırıs kaçanı çimdiklemek yaraşır mı?
Ne ayıp !..
Devletin Ülkücüsü
Ülkücünün Devleti
Milli Güvenlik Kurulu...
Yâni devlet, Meclis'teki birinci partinin başkanı ve Başbakan... İkinci partinin başkanı ve Başbakan Yardımcısının katılmadığı bir olağan aylık toplantı yaptı.
Başbakan hasta... Yardımcısı Çin'deydi.
Ve devlet, ülkücülerin devlet adına savsadığı her konunun, bir an önce gerçekleştirilmesine karar verdi. Hem de hiçbir yoruma... Hiç kimsenin tereddüdüne fırsat vermeyecek açıklıkla.
Ömürleri pîr ya da iktidar aşkına devlet adına kılıç sallamakla geçmiş ülkücüler açmazda.
Ya biz yoktuk !..
Alınan kararı alanlar uygulasın, deyip 28 Şubat Erbakan'ının durumuna düşecekler.
Ya devletin emrine boynumuz kıldan ince diyecekler.
Önümüzdeki bir-iki haftanın gündemi bu.
Biz de seyreyleyip çimdikleyeceğiz.
|
|
|