|
|
Teslimiyet
Koalisyonu
Erol TOY
Geçtiğimiz hafta tam bir turnusol kâğıdıydı.
Elbette Türkiye insanı için değil.
O karınca kadar çalışkan.Serçe gibi ürkek. Pınardan saf ve duru. Çifte su verilmiş çelikten daha serttir.
Sözüm, ya toplantı üstüne toplantı düzenleyen. Ya bildiri üstüne bildiri... İlân üstüne ilân yayınlayarak onu yönetme veya yönlendirme savındakiler üzre.
Güç odaklarının tamamı yol ayrımında dikilip kalmıştı.
Ve Başbakan sayın Ecevit hastaydı.
Doktorlarının dayatması üzerine AB'nin tartışılacağı MGK ve Cumhurbaşkanı'nın liderler toplantısına katılamadı.
Oysa Haziran gelip çatmış... Çelik çomak, (pardon, iktidar,) oyuncularının tamamının yeri de, yeni de daralmıştı.
Olup biteni birlikte izledik.
Elbette herkesin gerçeği meşrep ve mezhebine göre.
Yâni yaşanan bir, rivâyet muhtelif.
Benimkine bir göz atalım mı ?
Şu AB adaylığı pek bir iyi oldu.
Bütün teslimiyetçilerin rengini ele verdi.
Bilmem şöyle sıralamak, hem kel, hem fodul cukkacıların foyasını meydana çıkarır mı ?
Sayın Ecevit zamkıyla yapışan Hükümet koalisyonu, en küçük ortağın histerisi... İkinci büyük ortağın intikam hevesiyle çatladı.
Biri seçmen çoğunluğuyla olmasa da, Meclis çoğunluğuyla tek başına iktidar olduğu 1983-1991 arasında yapması gerekenleri AB'ne yaptırma kolaycılığı ya da teslimiyetine kendini kaptırdı.
Diğeri, intikam üzerine oturttuğu politikasının teslimiyetine.
Başta ana muhalefet, sayın Ecevit'i sandıkta yenemeyeceğine inanmış bütün rakipleri yatakta yenme hevesine kapıldı. Buna karşın, şu ana dek bütünlüğünü koruyan DSP rüştünü kanıtladı. Ama henüz boşluğu dolduracak bir rüzgâr estiremediğinden rutine teslim oldu.
Kentleşme kâğıt üzerinde yüzde 60'ı aştı.
Ama din, mezhep ya da etnik nedenlerle "Milli irade"nin asıl sahibi halâ kırsaldır. Güncel kent anketlerinin balonunu her seçimde bu yüzden patlatır. Ne ki, kolayına kaçan hevesliyle ücrete göre fetva veren araştırma kuruluşları aldanmak isteyeni her kezinde aldatır.
Erbabı taşıma suyla değirmen dönmediğini tez görür. Ve yalan rüzgârını Hükümet ortaklığıyla artırmak ister.
Üstelik zamanı dardır.
Aklınca karakola teslim olmaktansa, AB'ye teslimiyeti seçer.
Önce hazineyi... Sonra halkı soyan. Şimdi AB'yi hortumlamaya hazırlanan cukkacı... Taze cukka olmazsa iflâs edecek patronunu kollayan medyacı... "Bir ecnebi yönetmezse, biz adam olmayız," eziği mandacı korosu, nasılsa birağızdan ; AB eşittir demokrasi, kalkınma, gelişme, çağdaş uygarlığı yakalama seçeneksizliğini dayatmış.
Üstelik altyapı da hazır gibi.
Yıllar yılı Gazi Mustafa Kemal'in "aşacağız" dediği "çağdaş uygarlığı" Batıcılık diye yutturanlar seni yasallaştırmaya hazır.
Onlara göre "çağdaşlık" kılık kıyafette... Kafaların içinde değil.
İngiliz takımı... Fransız gözlüğü... Amerikan sözlüğü... İtalyan kravatı takıp... Alman motoruna bindin mi çağdaş olunuyor.
Bırak sosyalistler istedikleri kadar, evrensel bilim, kültür, sanat, ekonomi ve politika ummanına damla katmadın mı, çağdaş uygarlıkta kıymet-i harbiyen yok, diye bar bar bağırsınlar.
Atı alır, üsküdarı geçersin ya !..
Ah şu askerin iktidar devrinde ayak sürümesi...
MHP'nin intikam hırsı...
Ecevit'in hastalığı...
AB'nin şımarıklığıyla, domuzdan kıl koparma tutkusu !..
Ve dahası, boşluk doldurması gereken ana muhalefetin boşluğu daha da genişletip derinleştiren acemiliği olmasa...
Teslimiyet koalisyonu için pek bir iyi olurdu !..
Ama tamamı geçtiğimiz günlerde herkesin gözü önünde oldu.
Bakarsınız Türkiye insanı, ilk seçimde kanatlarını oluşturur. Askeri kışlasına sokar... MHP'ne intikamın iktidara yakışmadığını anlatır. Ecevit'in boşluğunu oylarıyla doldurur. Kendine en yakışan demokratik yapıyı kendi eli, emeği, alınteriyle kurar.
Çok daha iyi olmaz mı ?
|
|
|