|
|
Emeğin Avrupasından..
ŞÜKRAN SONER
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) 5-6 Haziran'da Brüksel'de yapılan toplantısında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. ETUC yürütme kurulunun görüşlerini kamuoyuna yansıtan bildiriden kimi alıntıları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Çünkü, AB ile uyanılıp, AB ile uyunan ülkemizde ne yazık ki sadece sermayenin AB'si gündemde. Türkiye'nin AB'ye aday adayı ilişkilerine de sadece ve sadece sermaye çıkarları penceresinden bakılmaya çalışılmakta.
ETUC'un çalışmaları, AB'deki gelişmelere ilişkin saptamaları, AB'ye bakış ve beklentilerimizde, emek cephesinin, sol ve aydın, toplumdan yana geçinenlerin çizgisinin belirlenmesinde en azından ufuk açıcı olmalı değil mi?
''Avrupa'daki sosyal ilişkiler hızla kötüye gitmektedir. Hükümetler, yürürlükteki yasalar, sosyal korumayı tek taraflı olarak değiştirmek, geriletmek yoluyla işçi haklarına saldırmaktadırlar. Aynı zamanda işverenler yürürlükteki toplu pazarlık düzenini yıkmak üzere lobi çalışmalarını yürütmekteler. ETUC buna karşı ülkelerde birbiri ardına devam eden işçi eylemlerini desteklemektedir. 20 Haziran'da İspanya'da yapılacak genel grev de dahil tüm eylemleri düzenleyen işçi örgütleri ile dayanışma içindeyiz.
* İşçi haklarını, kamu hizmetlerini kapsayan bir Avrupa Sosyal Modeli'ni savunmayı amaçlayan, Avrupa çapında bir kampanya çalışmamız sürmektedir. ETUC önümüzdeki birkaç ay içinde Avrupa'nın tümünde etkin bir kampanyayı eyleme geçirecektir.
* Hükümetler ve işverenler sürekli olarak AB'nin gereksinmelerini ileri sürerek eylemlerini meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. ETUC bu savların doğruluğunu reddeder. Ekonomik dinamikler arasında bir dengenin, daha yüksek istihdam ve sosyal bütünleşmeye dayanması gerektiği yolundaki AB ilke kararlarını anımsatır. Avrupa ekonomisinin sosyal korumayı, garantileri azaltarak daha rekabetçi bir konuma gelebileceği savı aldatıcıdır. Rekabetçilik, öncelikle, her zaman, büyüme ve istihdamı teşvik eden, yeniliklere, bilgiye, yaşam boyu eğitime yapılan yatırımların arttırıldığı, uzun bir zamandır gerçekleştirilmeyen aktif bir ekonomi politikasına bağlıdır.
* Bu sosyal kaygılara ek olarak, politik kaygılar da bulunmaktadır. ETUC özellikle aşırı sağcı, ırkçı, yabancı düşmanı, demokratik ilkeleri ve sendikal hareketin varlık nedeni olan değerleri reddeden siyasi partilerin yükselişi konusunda alarma geçmiştir. Bu partiler
demogojik, kolaycı platformları, halkların korkuları, kafa karışıklıkları, karmaşık nugus yapıları üzerinden siyasi rant elde etmenin peşindeler. Bu partiler AB'nin genişleme sürecini sorgulama riskini bile üstlenmektedirler. Avrupa bu gerçekliklere tepki göstermek zorundadır. Ortak bir göç ve azınlık politikasının geliştirilmesi acildir. Ancak konunun tamamen bir güvenlik sorununa indirgenmesi, akılcılıktan uzaklaşma anlamına gelir.
* Sendikal hareket, ırkçılığn her çeşidine, yabancı düşmanlığına,
anti-semitizme, toplum ve işyerlerindeki ayrımcılığa karşı çıkmaya devam edecektir. Halklara umut veren, işsizliğe karşı, sosyal adalet için savaşımı öngören, yeni iş alanları yaratacak, sosyal bütünleşmeye yardımcı politikaların öncelikli gündemde olması gerekmektedir.
**Bu Avrupa tarihinde önemli bir andır. AB'nin genişlemesini izleyen, kıtanın yeniden bütünleşmesi arifesinde, Avrupa'nın dayandığı temel değerlerin somut bir dille savunulmasının zamanıdır. Avrupa Komisyonu, sosyal modelimiz ve yurttaşlık haklarımızın tam olarak kabul edilmesiyle, Avrupa Projesine taze bir ivme kazandırabilecek güçte olmak zorundadır. Sadece daha sosyal, demokratik yurttaşlar Avrupası, geçmişe dönüşü savunan güçleri def edebilecek, sendikalarla iş dünyasının gelecek nesiller için yasal varoluşlarının devamını sağlayacaktır...''
ETUC'un bu açıklamasının, Avrupa sendikacılık hareketinde önemli bir değişim ve dönemecin habercisi niteliğinde olduğunu vurgulamak isterim. Doğu Bloku'nun parçalanması sonrası, küreselleşme, tek ideoloji bonbardımanında sarsılan sendikacılık hareketlerinin, sol siyasi partilerde yaşandığı üzere, sermayenin yönlendirmesi, etki alanına girdikleri bir süreç yaşandı. Bu süreçte AB sendikacılık hareketi ve ETUC da ekonomik gelişmenin ardından emeğin de pay alacağı propagandasında kazanılmış haklardan geri dönüşte sessiz, en azından pasif kalmaya koşullandı.
Şimdilerde emek ve sendikal haklardaki büyük kayıplar, sosyal devlete geriye gidişe karşın, büyüyen, tekelleşen sermayeden emeğe pay düşmediği gerçeği ile yüzleşiliyor. Büyük zenginleşmeden emeğe pay düşmemesinin sorgulanması ile birlikte karşı duruş, sendikal eylemler gündeme geliyor, yükseliyor.
Cumhuriyet'ten alınmıştır
|
|
|