Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


Devlet Adamı

Erol TOY

Diyojen'i bilirsiniz.
Pek bir büyük bilgedir.
Bakmayın Isparta yasalarını yaptığına.
Hani şu Makedonya'daki antik Isparta ama... Büyük İskender'in Ispartası... Sayın Demirel'in Isparta'sı değil. 
Ispartaların hangisi öncü şimdilik belirsiz. Ulusal tarihimizle tarihçimiz kanıtlayıncaya kadar da öyle kalmaya mahkûm.
Ama Diyojen'in Sinoplu olduğu kesin.
Felsefe tarihlerinin yerlisi yabancısı bunda hemfikir.
Konumuza dönelim.
Diyojen bizden biri... Sinoplu. Hemşerimiz !..
Eh !.. 2 bin 500 yıl önce de olsa, Anadolulu ya !..
Mirasçısı sayılırız.
O, güpegündüz elinde fener, adam ararmış.
Doğanın yasasıdır. Boynuz kulağı geçecek.
Futbol haftasını saymazsak biz aylardır Diyojen'den ilerdeyiz. 
İşi gücü bıraktık. Gece gündüz... Fenerli fenersiz yollara düştük. 
Devlet adamı aramaktayız.
Meğer sağcı solcu... Ortacı futbolcu... Yandaşı karşıtıyla bütün Türkiye sayın Bülent Ecevit'in devlet adamlığında birleşmişmiş.
Artık iyi bir raslantı mı ? 
Kötü bir zamanla mı ? Tıp bilir. 
Tam AB tartışmalarının... Pardon, tartışma eşit söz hakkına sahip tarafların, demokratik platformudur.. Dayatılan ödünlerinin iyice birbirine çaynaştığı dar zamanda, tutup hastalanmaz mı ?
O gün bu gündür, herkesin derdi aynı.
Eğer tez günde bir devlet adamı bulamazsak, kurdeşen olacağız.
Herkes elinde meslek ve meşrebine göre bir postula... Diyojen'e özenip yollara düşmüş... Devlet adamı arıyor.
Ve ne kadar ilginç !..
Tıpkı onun gibi, bunların da hiçbiri bulamıyor.
Tam sözün burasında durup devleti târif etmek var ya !..
Onda da tek târif olasız.
Sokrat'tan Aristo'ya... Voltaire'den Hegel'e... Durkheim'den Chomsky'ye özel mülkiyete dayalı bir tanım var.
Engels'ten Lenin'e, sınıf odağına dayalı bir başka tanım.
Ve Lao Tzu'dan Yusuf Has Hâcib'e... Nizamülmülk'ten İbn-i Haldun'a... Bedreddin'den Koçi Bey'e... Namık Kemal'den Mustafa Kemal Atatürk'e kamu mülkiyetine dayalı başka bir tanım.
Birinde devlet, özel çıkarların yargıcıdır.
Ötekinde sınıf egemenliğinin "bekçi köpeği." 
Ve diğerinde toplumsal gereksinimlerin imaret kethüdası.
Siz dilerseniz buna idealizm, materyalizm, liberalizm deyin.
Özde bir görünse de, biçimde rivayet muhteliftir. 
Çağımız emperyalizmin küreselleşme dönemi.
Uluslararası kapitalizmin dayatma demini yaşıyoruz.
Ne iyi ki, bütün bir dünyayı sömürü alanına dönüştürecek kadar gücü ve birikimi yokmuş. Yolsuzluklarıyla, bunalımlarının.. Soygunla iflâslarının yanyana, içiçe, ardarda yaşanması bundan.
Ve akıldanelerin "uygarlık çatışması," bundan kaynaklanıyor.
Çünkü Batı devleti sınıfsal... Doğu devleti kamusaldır.
Artık pek örneği kalmadığından sınıfsalını saymayalım. 
Yazık ki bunları, bir tek tanımda buluşturmak kolay değil. 
Sınırlar ve devletler durdukça, bunların çatışması kaçınılmaz.
Sanırım kafaların karışıklığı bu yüzden.
Kendimizde somutlayalım mı ? 
Güncelliğinden dolayı matrisimiz AB olsun.
Ülkücü düne kadar özel devlet adına kırdığı kamu devletçisi oranında kahramandı. Sosyalist kırıldığı ölçüde kurban. 
Bugünse kahramanla kurban aynı şeyi savunmakta. 
Ve iki kesimin de yozmuşu, bugün bunlara düşman. 
Bu keskin değişimin döneklikle ilgisi yok.
Devlet toplumsal yapının simgesidir.
Doğulu toplum yapısında "kerîm" olmaya koşulu. 
Yoksa zulümden gayrı işlevi kalmaz.
Ve nasıl erdem herkesi dönüştürürse, zulüm de değiştirir.
Karmaşa değişen yozanıyla insanların kafasında değil. Devletin yapısında. Topluma yansıyan bunun çelişkisi. 
Çünkü yutturmacalara karşın günümüzde devletin önemi büyük. 
Ve küçüğü büyüğüyle, kişi ya da kurumun yanındaysa âbâd... Karşındaysa berbât etmeye muktedir tek güç. 
O nedenle net olmak zorunda.
Ama değil !.. 
Sakallı Celâl'in ; "Doğuya doğru giden gemide, Batıya doğru koşan insanlarız," savını biraz değiştirince bakın nasıl cuk oturuyor.
Doğuya doğru giden gemide, Tanzimat'tan bugüne batıya doğru koşan devletimiz, "kerîm" olabildi mi ?
İşlevi ortada.
Artık en büyük... En zengin... En güçlü... Ve konumları gereği en sağdaki patronlarımız da sefalet edebiyatına giriştiğine göre, hiçbir kişi, kitle ve sınıf bu işlevden hoşnut değil.
Öyleyse yarım yüzyıldır, elde her türden aydınlatıcı araç gereçle böyle bir devletin adamını aramak niye ?
Gün oldu asker buldunuz... Olmadı.
Devran döndü, sivil buldunuz... Yaramadı.
Özal'ı dediniz, öldü... Demirel'e yapışmıştınız, emekli oldu. 
Sayın Ecevit'le, Bahçeli diyetsiz... Sizin yalaktan su içmiyor.
Sayın Yılmaz'la Özkan'ın gücü, yerlerine geçmeye yetmiyor.
Bukelemun umudunuz sayın Çiller'le Tayyip Erdoğan'a kaldı.
Ufukta 2003 baharından önce seçim de görünmüyor. 
N'olacak mahallenin namusu ?
Bir öneri ister misiniz ?
Devlet netleşmedikçe, adamsız yürümesi, adamlısından iyidir.
İşinize gelmedi mi ?
Acele David Copperfield'i çağırın.
Şükürler olsun devr-i dilârâyı demokrasimiz de yerli yerinde !..
Tutun illüzyonistlerin en ünlüsünü... Oturtun başınıza. 
Böyle bir devlete daha iyi adamı nerden bulacaksınız ? 






 
sayfa başına dön