Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

Sen Neymişsin Be Tarım

Abdullah AYSU


Eh... Seni ne yapmalı bilmem ki... Cumhurbaşkanı ile başbakanı kavga ettirirsin! Devlete ait Ziraat Bankasını batırırsın! Dünyanın sayılı zenginlerden özbeöz Türk işadamı olan Mehmet Emin Karamehmet'in Pamukbank'ının batmasına neden olursun!. En nihayet AB'yi oluşturan ülkeler ile AB'ye katılacak ülkelerin kavga etmelerine sebep olursun! Söyle tarım; ne yapmalı seni?

Cumhurbaşkanı ile Başbakanı kavga ettirirsin!...

Ziraat Bankası müfettişlerinin hazırlayıp, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e sundukları ünlü 'Bankalar Raporu'nda -Ziraat Bankasını da kapsayan- görev zararlarının nasıl oluşturulduğu ayrıntılarıyla yazılmıştır. Raporda: Prim alacağı kaleminden; 1995 yılında çiftçiye yapılan 4 trilyon liralık ödemenin yüksek faiz oranıyla 2.3 katrilyon liraya çıkarıldığı ve bunun tarıma destek adıyla gösterildiği yine, raporda,görev zararına daha yüksek faiz alabilmek için de yaklaşık yüzde elli olması gereken kaynak maliyetin yüzde 106 olarak gösterildiği belirtilmiştir.

Bu rapor üzerine Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer' in kamu bankalarını denetlemek üzere Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirmek ister. Başbakan Ecevit denetlemenin denetlemesi olmaz diyerek karşı çıkar. Cumhurbaşkanı da Anayasa kitabını kendisine fırlatır. Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında kızılca kıyamet kopar. Basın trübününde de cumhurbaşkanı ile başbakanın taraftarları oluşur. Günlerce medyada,basında konuşulur. İşin daha çok nezaket kuralları tartışılır, değerlendirilir ve rapor güme gider. 

Durup dururken ülkenin istikrarını tarımcı bozmuştur. Cukka ettiği paralar yetmezmiş gibi bir de "ülkenin krize!" sürüklenmesine neden olmuştur!...

Ziraat Bankasını sen batırırsın!...

Sayıştay tarafından yapılan inceleme sonucunda: (Sayıştay, 2000), TCZB 1993-94'te üreticilere yaklaşık 315 milyon dolara karşılık gelen tutarda pamuğa pirim ödemiş. (Pirim yönteminin devlete kazandırdığı para çiftçinin kullandığı miktarın en az beş katıdır.) Hazine TCZB'nin bir çok nedenle bozulan mali bünyesini desteklemek için bu prim alacağına gerçeküstü boyutlarda faiz tahakkuk ettirmiş. Hazine 1997 yılında Bankaya yaklaşık 712 milyon dolarlık ödeme yapmış olmasına rağmen, bu ödeme 315 milyon dolarlık borcun sadece 51 milyon dolarlık kısmını tasfiye edebilmiştir.1998 yılı sonunda ise borç bakiyesi 7.4 milyar dolara ulaşmış. (Bu borcun aslı ile kıyaslandığında 1'e 28 demektir) Ancak gerçeküstü faiz süreci çalıştığı için bu durum daha da kötüleşir. 1999 yılı sonunda, yapılan geri ödemelere rağmen, borcun tutarı 11 milyar dolara ulaşmıştır. Sayıştay raporuna göre, bu borcun aynı hızla devam etmesi durumunda, 315 milyon dolarlık başlangıç borcunun 2002 yılında 34 milyar dolara ulaşması ve dolayısıyla üreticiye ödenen her bir dolara karşılık Hazine' nin 158 dolar borçlandırılması söz konusudur. 

Kamuoyunda Ziraat Bankası'nın tarımcıyı desteklediği için battığı ve bankanın özelleştirilmesi,tarımın da desteklenmemesi gerektiği bu tarz hesaplamalarla dayanak yapılarak hep tartışıldı. Sizde tarzdaki IMF kokusunu aldınız sanırım...

Pamukbank'ı batıran da sensin!...

1989 yılına kadar Ziraat Bankası'ndan kredi alan FİKOBİRLİK 1989 yılında ilgili bakanlığın (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı) istemi ile özel bankalara borçlanmaya başlamıştır. 1989 yılında Akbank, Yapı Kredi, Pamukbank ve Garanti Bankalarından toplam 165 milyar 600 milyon liralık kredi almıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından, 'kullanılacak kredinin Ziraat Bankası şartlarından daha iyi olacağı' taahhüt edilmesine karşın tersi olmuştur. İlgili bakanlıkça faizle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamış,faizleri belirleme yetkisi bankalara bırakılmış. FİSKOBİRLİK bankalardan aldığının üç katını ödemesine karşın hala borcu katlanmaktadır. Pamukbank'tan o zaman üç aylığına 16,5 milyar lira alınmıştır. Anlaşma;üç ay için kredi faizleri Birlik lehine gözükmektedir. Üç ay içinde ödenmemesi halinde faizlerin ticari kredi faizine dönüşeceği şeklinde bir anlaşmadır. Birlik,üç ay içinde fındık satışı gerçekleştirip ödeme yapmak istediğinde ise bizzat bakanlık tarafından engellenir. ( O dönemde Birliklerin alım ve satımına Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkilidir.) Yüzde 350'lik faiz hesaplamalarıyla 16.5 milyarlık borç karşılığında halen Birlikten 1 trilyon lira istenmektedir. FİSKOBİRLİK ,bu güne kadar 16.5 milyar liranın karşılığında üç katına yakın bir rakam olan 41 milyar lira ödedi. 

Bir başka önemli gerçeklik ise o dönemde dolaylı destek görevi verilen Birliklerden olan FİSKOBİRLİK'e krediyi de tarımcının ürününü de al diyen devlet yani Birlik devlet adına alım yapılmıştır. Ödeme ise fındık üreticileri birliği olan FİSKOBİRLİK' in sırtına bırakılmıştır. Şimdi de Dünya Bankası dayatması ile kurulan Birlik "üst kurulları" aracılığıyla eğer entegre tesislerinizi A.Ş lere dönüştürüp satarsanız,borçlarınız ödenir,yoksa ödenmez iflas edersiniz,deniyor. Birlik yöneticileri ve üreticileri de entegre tesisleri satıldığında da iflas edececeklerini biliyorlar. İşte böyle,çok yetkili her türlü kararı fındık üreticilerinin aldığı FİSKOBİRLİK Pamukbank'ı batırdı!...



Avrupa Birliği'nin genişlemesini sen engellersin!...

AB komisyonu,yeni üye olacak ülkelere halihazırda AB üyelerine ödenen tarım sübvansiyonlarının yüzde 25'ini öneriyor ve ancak on yılda yüzde 100 artış öngörüyor. Ama üyeliğin ilk gününden itibaren bütçeye katkı isteniyor. Ekonomisinde tarımın önemli yer tuttuğu ve nüfusunun da yoğunlukla tarımda olduğu Macaristan,Polonya,Çek Cumhuriyeti ve Slovakya küresel tarıma hükmeden 15 AB ülkesinin,sübvansiyon musluklarını açmakta istememelerini kabul edemiyor. Asıl tartışma da buradan çıkıyor. Anlayacağınız,tarım AB' yi de karıştırdı!...

Tarım desteği olmazsa çeker gideriz!...

1990'larda AB'yle bütünleşme amacıyla Macaristan'ın Visegrad kentinde toplanıldığından bu yana "Visegrad Dörtlüsü" diye anılan yukarıda isimlerini saydığım dört Doğu Avrupa ülkesi zengin Batılıların kendilerini kazıklamak istediklerine inanmaktadırlar. Çünkü diyorlar;tarımda desteklerde bulunmayacak AB'ye üyeliğimiz halinde Birlik üyesi ülkelerin ürünlerinin istilasına uğrayacaklarını,tarım ve hayvancılık sektörlerinin çökeceğini , topraklarını kaybedeceklerini,onlar için çalışmak zorunda kalacaklarını düşünüyorlar.(Türkiye için endişeye mahal yok! Gümrük Birliği ile destek almadan tabi oldu. ilk dört yılda AB ile ticaretinde 43 milyar dolar açık verdi bile.) Daha da önemlisi; AB' de ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulduklarını ifade ediyorlar.

Polonya'da AB karşıtı köylü hareketi hükümet binalarını basmaktan partileşme sürecine girdi. Dörtlü, AB üyeliğini halka kabul ettiremeyecekleri kaygısını taşımakta,tarımımız desteklenmezse çeker gideriz,diyorlar.

AB bütçesine en büyük katkıyı yapan Almanya,Britanya,Hollanda ve İsveç cephesi ise, Visegrad Dörtlüsünün kabul etmediği komisyon önerisini dahi çok buluyor,45 milyar Euro'luk Ortak Tarım Politikasının reformdan geçirilmesini istiyorlar. gerekçe olarak da "Yıllardır güney Avrupa çiftçilerine milyonlarca euro akıttıktan sonra ,şimdi de Doğu Avrupalıları ihya etmek istemiyoruz"diyorlar. Avrupa Birliği'ni tarım karıştırmışa benziyor. Benim de iyiden iyiye kafam karıştı! Biz IMF'nin ve Dünya Bankası'nın zaten Kunta-Kintesi oluyoruz da,peki;Avrupa Birliği'ne katılacak yeni ülkelerin vatandaşları da AB' in Kunte Kinteleri mi olacak sizce, ne dersiniz? Yoksa; tarımını destekleyen ülkeler efendi, desteklemeyen ülkeler destekleyenlerin Kunta Kinte'leri mi olacak?...







 
sayfa başına dön