|
|
HADEP'E ÇAĞRI:
HAKLARIMIZI AB'DE ARAMAYALIM
Levent TÜZEL
- AB seçim döneminde bir turnusol kâğıdı durumuna getiriliyor. Türkiye'de daha çok Kürtlerin talepleri bakımından bir AB ve demokrasi tartışması yapılıyor. Bu doğrultuda ittifak tartışmaları da var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, özellikle HADEP tarafından AB'nin, ülkenin demokratikleşmesi açısından gerekli olan birtakım düzenlemelerde, geliştirici ve iyileştirici bir özellik göstereceği düşüncesi dillendiriliyor. HADEP, Türkiye'nin AB sürecine gecikmeden katılması yönünde görüş bildiriyor.
AB ve daha çok konuşulan Kopenhag Kriterleri; demokrasi, hukuk düzeni, insan hakları ve azınlıkların korunmasına dönük konuları içeriyor. Kürtler burada azınlık kavramıyla tartıştırılıyor.
Kürtler ülkemizde azınlık değil, 20 milyonu aşkın bir nüfus. Aslında bugün Kürtlerin talebi haline gelmiş çeşitli konular ve ülkenin demokratikleşmesi açısından birçok mesele; ölüm cezası, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü ile bunlara bağlı birçok mesele, AB süreci öncesinde de bu ülkede üzerine çokça tartışılan, mücadelesi verilen konulardı. Dolayısıyla demokratikleşme için işçi sınıfının, emekçilerin, devrimcilerin, yurtseverlerin kavgasını verdiği bu meselelerin üstünün AB üzerinden örtülmesi kabul edilebilir değil.
AB'nin Kopenhag Zirvesi'nde görüşülecek tanımlamalar, sadece demokrasiye dair düzenlemeleri değil, ekonomik ve siyasal birlik koşullarını içeriyor. AB'ye rengini veren, onun işleyişini sağlayan piyasa ekonomisidir. Orada siyasi iktidarı belirleyen de, 50 tekel, 200 aile, Alman İşveren Sendikaları Birliği gibi sermaye gruplarıdır. Büyük sermayenin isteklerini yerine getiren siyasi güçler egemenliklerini sürdürmektedir.
Bugün için dil sorununun, kültürünün, kimliğinin tanınması kavgasını veren Kürtler açısından bu taleplerin hayati derecede olduğu ortadadır. Ancak bunun gelip AB'ye dayandırılması kabul edilmemedir. Bunca yıl acıyı, cefayı, kayıpları yaşamış Kürtler öncelikle buna müsaade etmemelidir. AB siyasi oluşumunun esas itibariyle bu tartışmalar üzerinden, önemli bir oy potansiyeli teşkil eden Kürtleri kendi yanına kazanmaya, onları "tehdit edici" bir güç olmaktan çıkartarak yedeklemeye dönük hesapları olduğu aşikârdır.
Sorunları ortak olan, çözümü ve kurtuluş yolu da ortak olan ezilenlerin, emekçilerin, işçi sınıfının, Kürt ve Türk yoksullarının birleşmesi, bu hakların elde edilmesi için, AB "cennet"ini beklemeden bugün bunun mücadelesini vermek en doğru ve gerçek kazanım yolu olacaktır.
Bizim bu açıdan HADEP'e çağrımız, gerçekten demokrasiyi AB'de ya da onun sözcüsü olmuş ANAP gibi sermayenin çıkarlarını savunan politikalarda, politikacılarda aramaması. Aksine; bu topraklarda baskılara, yoksulluğa, antidemokratik uygulamalara karşı yaşam kavgası veren işçi sınıfıyla, Türk ve Kürt ezilenleriyle birleşmek, gücünü bunlarla birleştirip böyle bir ittifak arayışına girmek, yabancı sermayenin yağmasını kolaylaştırmak için çalışan bu çıkar çevrelerinden uzakta kalmak doğru bir tutum olur. Bunun için çalışacağız ve seçim ortamında, çağrılarımız bu yönde olacak.
- Sizce güçbirliği nasıl olmalı?
Bugün IMF programı ve egemen siyasetin yol açtığı sorunların yarattığı bir birikim var. 57. hükümetin 3 yıllık bilançosunda işsizlik, halkın alım gücünün azalması, çok büyük sayıda emekçinin açlık sınırı altında yaşam kavgası var. Birçok aile ya dağılıyor ya da ayakta kalmak için bir paylaşım içine giriyor. Emekçiler olarak zorlukları, sıkıntıları fedakârca paylaşıyoruz ama iş politikaya gelince bu dayanışma yerini parçalanmışlığa terk ediyor. Aynı koşullar ve saldırılarla karşı karşıya olanlar politik tercihlerinde aynı safta yer alamıyorlar. İşte şimdi bunun giderilmesi gerekir; IMF'yi istemeyenlerin, hortumculara karşı çıkanların, Irak'ın işgalini onaylamayanların, sendika ve örgütlenme hakkı isteyenlerin, Kürtlerin eşit haklar içinde yaşamasını isteyenlerin... bir safta, bir politika ve platformda buluşması gerekir. Partimiz halkın görmek istediği bu birlikteliğe hizmet edecek bir güçbirliği arayışı ve çabası içinde olacaktır.
"Yeni yüzler, hiç seçilmemişler, denenmemişler, ülkeyi çağdaşlığa ve demokrasiye taşıyacak güçler" gibi süslendirilmiş kelimelerle halkın bir kez daha beklentiye girmesi ve buradan ülkeyi seçim ortamına taşıyan güçlerin arkasından sürüklenmesi halinde ülkemiz bir kez daha sonu belirsiz maceralara teslim edilmiş olacaktır. Bunu görmek ve bu acıları yaşayanlar olarak böyle bir geleceğe izin vermemek gerekiyor.
evrensel
|
|
|