Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 

Sen Neymişsin Be Tarım - III -

Abdullah AYSU

Sen neymişsin be tarım! (III)

Avrupa Birliği (AB)'de, ortak tarım politikasında öngörülen değişikliklerin ("reform!"ların) üye ülkeleri kamplara böldüğünü, rakamlar vererek, bir önceki yazımda belirtmiştim.

Bu yazımda da başka güç odaklarının reformun onaylanmasındaki etkisi ile onaylanan reformun karşısında duran başka siyasi direnç noktaları ile reformun daha çok kim için çıkarıldığını irdelemeye çalışacağım.

Bir kere tarımda, reform diye bahsedilen tarım desteklerinin belirli oranlarda indirme olduğunun altını çizelim. 

Bu konuda AB Ticaret Komisyonu üyesi Pascal Lamy: "üye ülkelerin isteği olsa da olmasa da tarımsal desteğin makul düzeye indirileceğini" açıkladı. Lamy'in; destek miktarının kısılmasıyla, AB bütçesinde tasarrufa gidilebileceği açıklamaları gazete sayfalarına taşındı.

Komisyonun tarım desteklerini belirli oranlarda indirmeye karar vermesinin ardındaki "destek gücün" (siz bunu "baskının" olarak okuyun) Dünya Ticaret Örgütü (WTO) olduğunun açıklanması Avrupa ülkelerini karıştırdı. 

Tarıma el atan her kim olursa olsun -bu dünya ticaretinin belirleyici gücü ve gelecekteki hakimi Dünya Ticaret Örgütü bile olsa- kızılca kıyametin kopmasını engellemeye yetmiyor.

Bu nedenle bir kez daha diyorum ki: Sen neymişsin be tarım!...

Avrupa Birliği içindeki merkez sağın yükseldiği ülkelerde, reforma tepki yoğunlaştı. Tarımsal desteklerin geri çekilmesi halinde, direneceklerini her fırsatta belli ediyorlar...

Aynı zamanda, Avrupa Birliği içindeki tarımsal güçleri ve potansiyelleri diğer ülkelere oranla yüksek olan bu ülkeler, nesnel durumları itibariyle duruma ulusal çıkarları açısından da bakarak şiddetle karşı çıkmaktadırlar. 

Tek ve büyük bir ülke iddiasını da içinde taşıyan AB'ni bekleyen direnç noktalarından birisi de (belki de en önemlisi) milliyetçilik eğilimlerinin güçlülüğüdür. Tarımsal desteklerin indirilmesinde olduğu gibi diğer alanlarda ve AB'ye katılacak aday ülkelerin katılım koşulları açısından da aşılması gereken ciddi bir engel olarak her seferinde ortaya çıkmaktadır.

Tarımda desteklerin azaltılması ile görünür hale gelen bu durum diğer bir çok konuda da kendini göstermektedir. Örneğin; Türkiye için hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesi ve Maastrich Kriterleri, Kopenhag Kriterleri ile diğer belgeler dikkatli incelendiğinde bu izleri görmek mümkün olacaktır. 

Tarım nedeniyle oluşan karmaşanın, yine tarımın dünya dengelerindeki en belirleyicisi olan ABD'de on yıllığın tarımın desteklenmesi için 180 milyar doların ayrılmasının kararlaştırılması; kantarın topuzunu ABD tarafına doğru kaydırmıştır. Bu durum uzun vadede, dünya tarım dengesini ABD lehine bozacağa benzemektedir. 

Avrupa Komisyonunun onayladığı reformun; doğrudan destekten ayrılması, sübvansiyonların çevresel ve kalite standartlarına bağlanması, çiftçilere doğrudan yapılan ödemelerin yüzde 20 oranında azalması ve artırılan paranın zirai gelişim projesine yönlendirilmesi vb. içerikleri taşıması, AB'de tarıma ayrılan paranın bundan böyle çiftçilere değil uluslarüstü tarım şirketlerine gideceği işaretlerini vermektedir.

2006 yılına kadar tarıma ayrılan bütçenin değiştirilemiyor olması nedeniyle reform, tasarrufa gitmenin kılıf olarak ayrıca bir işlev göreceği de muhakkaktır. 

Türkiye bu işlerin neresinde diye bir soru akla gelebilir düşüncesiyle açıklayayım. Türkiye tarımda uygulanan tüm destek ve sübvansiyonları zaten tamamen kaldırmış, ne zaman ve ne kadar verileceği belli olmayan Doğrudan Gelir Desteği (halk arasında açlık parası olarak anlatılan) verilmektedir. Çiftçinin köküne bu yolla kibrit suyu dökülmüş, şu an can çekişmektedir.

Avrupa Birliği, yeni katılacak ülkelerin tarımlarının desteklenmesini öngörmemesi -ve öyle olması halinde- IMF ve Dünya Bankası yaptırımları ile tarımı bir daha filiz vermeyecek şekilde yanlış budanmış Türkiye'nin AB'ye girmesi, Türkiye'yi Avrupa'nın Kunta-Kinteleri arasına katacaktır. 

 
sayfa başına dön