Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


Bu Kaçıncı Ölüm


Hüsnü ÖNDÜL

Cezaevleri tiplerini Adalet Bakanlığı internet sitelerinde tanıtıyor. Bir harita var ve pıtrak gibi ülkemize yayılmış durumda. Türkiye adeta bir cezaevleri ülkesi... Bakın kaç tip cezaevi var ülkemizde: A Tipi Cezaevleri, A1, A2 Tipi Cezaevleri, A3 Tipi Kapalı, B, C, E Tipi Cezaevleri, K1 Tipi, K2 Tipi Kapalı Cezaevleri, Hususi Tip Kapalı Cezaevleri, 350 kişilik Özel Tip Cezaevleri, 500 kişilik Özel Tip Cezaevleri, F Tipi Kapalı Cezaevleri, Açık Cezaevleri, Kadın ve Çocuk Cezaevleri, Çocuk Cezaevi, Çocuk Islahevleri... 17 değişik ad ve tipte cezaevi var. Toplam cezaevi binası olarak kullanılan binaların sayısı da 527. Bu cezaevlerinin toplam kapasitesi 72.021. F tipi cezaevlerinin sayısı 6 ve her birinin kapasitesi 368. Bu cezaevlerinin toplam kapasitesi de 2208. Temmuz 2002 itibariyle Türkiye cezaevlerinde toplam 58.665 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Türkiye cezaevlerinde tutukl 
Siyasi tutuklu ve hükümlü kadınlar, F tipi cezaevlerinde değil, başka tip cezaevlerinde tutuluyorlar. Şu ana kadar cezaevinde ölüm orucunda yaşamını yitirenlerin sayısı 38 oldu. Kadınların adları, Fatma Ersoy, Nergis Gülmez, Sibel Sürücü, Hatice Yürekli, Fatma Hülya Tümgan, Aysun Bozdoğan, Tülay Korkmaz, Lale Çolak, Yeter Güzel, Meryem Altun, Semra Başyiğit, Fatma Bilgin, Melek Birsen Hoşver, Gülnihal Yılmaz'dı. Sayıları 14'ü buldu. 

Bir de ölüm orucu sonucu yaşamını yitiren tutuklu yakınları vardı. Sayıları 7 idi bu insanların. 6'sı kadındı. Gülsüman Ada Dönmez, Canan Kulaksız, Şenay Hanoğlu, Zehra Kulaksız, Hülya Şimşek, Özlem Durakcan'dı adları. 

Tahliye olduktan sonra ölüm orucunu sürdürenler vardı. 10'u yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin 5'i kadındı. Sevgi Erdoğan, Gülay Kavak, Ümüş Şahingöz, Ayşe Baştimur, Zeynep Arıkan Gülbağ'dı adları. 

Yukarıda belirtilen biçimde yaşamını yitirenlerin toplam sayısı 55'i buldu. Bunun 25'i kadın. 
Yorum yapmıyoruz. Yorumu kadın araştırmacılarına, aydın ve sanatçılara, yazarlara bırakıyoruz. Bir de Adalet Bakanlığı'na, "tecrit" konusunda gereğini yapmak üzere... 


Melek Birsen Hoşver de öldü. Ankara'da Numune Hastanesi mahkum koğuşunda, sessiz bir ölüm daha yaşandı. 
19 Aralık 2000 tarihli operasyonda ölenler de dahil 95'e ulaştı sayı. Tutuklu ve hükümlülerin 480'i Wernicke-Korsakof rahatsızlığına yakalandılar. 
Dünya cezaevleri tarihine en uzun süreli ölüm orucu eylemi olarak geçiyordu eylem. 

Bir futbolcunun saçının teli kadar, bir mankenin birkaç saatlik kaçamağı kadar haber değeri taşımıyordu, Birsenlerin, Fatmaların, Mehmetlerin ölümü. 

İnsan hakları savunucuları, sayıları, isimleri, rahatsızlık türlerini ve ölüm haberlerini rapor etme travmasını yaşadılar. Tedavi hizmetlerini veren sağlık emekçileri ayrı ve yoğun bir travma etkisini yaşıyorlar. 

Sessizlik denen utanç verici durumu yaşıyoruz. İletişim ağımızdaki yerli-yabancı herkese sesleniyoruz: Türkiye cezaevlerinde ölüm orucu eylemi sürüyor ve ne yazık ki gencecik insanlar birer birer ölüyor. Türkiye cezaevlerinde ölüm orucu eylemi sürüyor ve böyle bir eyleme neden olan tecrit koşullarını ortadan kaldırmıyor Adalet Bakanlığı. Tutuklu ve hükümlülerin "kendi kendilerini tecrit koşullarında tuttuğu" yolundaki mantık dışı açıklamalar, doğal ki, durumu düzeltmiyor. 

Ankara Numune Hastanesinde Tanju Mete, Serdar Karabulut, Talat Şanlı, Fatma Tugay Köse, Feride Harman da ölümle pençeleşen tutuklu ve hükümlüler arasında. 
Tecrite hayır! 
Sessizlikle ölümleri izlemeye hayır! 
Yokmuş gibi muamele yapmaya ve böyle bir muamele görmeye hayır! 
Türkiye cezaevlerinde ölüm oruçları var! 
Türkiye'de F Tipi cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler tecrit koşullarında tutuluyorlar! 
Kendi kişisel tarihimiz ve ülkemiz tarihi açısından, bu utanç verici durumu reddetmeliyiz. 
"Bilmiyorduk" diyemeyiz. Biz biliyoruz ve bildiklerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. Size haber veriyoruz. Değerlendirme ve yorumlarımızla üstelik. 
Melek Birsen Hoşver bir insandı ve tüm insanların olduğu gibi, O'nun yaşam hakkı da bir değer'i ifade ediyordu. 



Gülnihal Yılmaz da öldü. Sessizce. Kütahya Cezaevinde. 
Bir küçük haber oldu. 
Ağustos ayı ölümlerine eklendi. 
30 Temmuz'u gösteriyordu takvim. Semra Başyiğit ölmüştü. Ardından 10 Ağustos'ta Fatma Bilgin, 22 Ağustos'ta Melek Birsen Hoşver... 

Gülnihal Yılmaz da uzun yürüyüşünü, 34 yaşında tamamladı. 

Her ölümden sonra karşı atağa geçti Adalet Bakanlığı. F tiplerinin ne denli "standartlara uygun" cezaevleri olduğunu açıkladı. Unutulan insandı. Fiziki koşullar mı belirleyecekti insani ilişkileri ve insan onuruna uygun muameleyi; yoksa fiziki koşulların değiştirilmesi de dahil o koşullar mı uyumlu hale getirilecekti insanı temel alan yaklaşıma?.. 

Mahpus, salt muhafaza edilmesi gerekli bir nesne olarak mı muamele görecekti; yoksa bulunduğu koşullarda da hakları ve özgürlüklerine saygı gösterilen bir canlı varlık, İNSAN olarak mı?... 

Sorun budur. 

Tecrit, nesne bakış açısının uygun gördüğü muameledir.

 

 
sayfa başına dön