|
|
ÇİMDİK
Kıbrıs'ta Silbaştan
AB sopayı gördü.
Sutre gerisine savuştu.
Kıbrıs Rum Kesimiyle Yunanistan, yine tek başına kaldı.
Örnek mi ?
Geçen haftanın iki olayı.
İlki, İsviçre'nin St. Gallen kentinde yapılan ama magazin medyasının hiç önem vermediği "Federalizm" konferansı.
İkincisi, Atina'da Yunanistan Dışişleri Bakanınca yapılan ve medyaya davul zurna çaldıran basın toplantısı.
İki toplantı da çok ilginçti.
Ama birincisi, çok daha anlamlı ve önemli.
Neden mi ?
Herkes bilir. İsviçre dünyanın ak-kara para merkezidir.
Ve para çok ürkek olduğundan iyi koku alır.
Hem bayram...(Uzlaşma olsun olmasın Kıbrıs'ın AB üyeliği.) Hem seyran...(Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'ı ilhak kararı,) iken ürkeğin koku alma duyusunun daha da arttığı kesin.
St. Gallen konferansının konusu kendini tanımlamaya yeterli.
"Federalizm."
Almanya Cumhurbaşkanı düzeyinde orada... Avusturya'yla Yugoslavya Başbakan düzeyinde orada.
Kıbrıs Rum Kesimi eski Cumhurbaşkanı Vassiliu ile orada.
Ve KKTC adı sanı, iki temsilcisiyle orada, "federalizm" üzerine zihin cimnastiği yapıyorlar.
İyi mi ?
Gelelim ikinci toplantıya...
Yunanistan Dışışleri Bakanı, dostumuz, kardeşimiz, sirtaki-zeybek oyundaşımız sayın Yorgo Papaandereu Kıbrıs'ın üyeliği için Eylül başında AB başkentlerine "iknâ" turuna çıkacağını açıkladı.
Ve AB Dışişleri Bakanları özel toplantısının ardından genişleme komiseri pek bir ünlü
Verheugen, Kıbrıs'ı kapamama öfkesiyle olmalı "Türkiye'ye görüşme takvimi verilmeyeceğini," söyleyiverdi.
Hani anlaşma olsun olmasın Kıbrıs AB üyesiydi ?
O perhizle, bu lâhana turşuları gider mi ?
AB.yle AB.ciler yutuyorsa, neden gitmesin ?
TÜSİAD Seçimden Yanaymış !..
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) geçen hafta yazılı bir açıklama yaptı.
Bir göz atalım mı ?
Efendilerimiz buyuruyorlar ki ;
"Sayın Başbakanın sağlığında gözlenen iyileşme...
AB uyum paketinin Meclisten geçmiş olması... Ve erken seçim kararı belirsizlikleri azaltmıştır.
Erken seçim kararı mâli piyasalarda kabûl görmüş ve dalgalanmalarda gözle görülür bir istikrar sağlanmıştır. Bu durumda 3 Kasım seçimlerinin ertelenmesi yeni bir belirsizlik ortamı yaratacak ve ekonomideki canlanma sürecini olumsuz etkileyerek 2003 yılı büyüme performansını da tehlikeye atacaktır."
Pravo !..
Sonunda cici beylerimizle, nazenin hanımlarımızın jetonu düştü
Komplo üstüne komplo sökmeyince, demokrasinin erdemine sığındılar deyip geçmek kolay da, doğrusu inanmak zor.
Nedeni ortada değil mi ?
Çünkü önce Cumhurbaşkanı, " seçim yapılmalı, " dedi.
Ardından yeni Genelkurmay Başkanının onaylayan katılımıyla eski Genelkurmay Başkanı ; " Meclis kararı uygulanmalı."
Ve komplo hevesindekilerin kararmış gözlerinin önünde TCK. Maddeleri horon tepmeye başladı.
İlkin siyasiler hangisinin daha komplocu olduğunu açıkladı.
Ardından parmaklar TÜSİAD'ı işaret etmeye girişiyordu.
Efendilerimizin sırtında yumurta küfesi yok.
Silkeleniverdiler !..
Siz usta hırsızın ev sahibini bastırdığını biliyorsunuz.
Acemi nalbandın gâvur eşeğinde sınandığını da Derviş'inden Özkan'ına... Cem'inden medyasına herhalde öğrenmeye başladılar.
Akıldanelerimiz toplu halde birbirini çimdiklemekte.
Bilmeyiz göstermekten gayrı bir şey yapmamız gerekiyor mu ?
Tarih ve Takvim
Felsefeciler haklı.
Tarih bazen zamanı, bazen yaşamı tanımlıyor.
Örneği taptaze.
Geçen haftanın cuması 30 Ağustos'tu... Pazar'ı 1 Eylül.
Takvim olarak baktığınızda sıradan iki gün.
Tarih deyince, hem çok ilginç bir çelişki... Hem büyük bir ders.
Biri ulusal bir zaferin bayramı... Diğeri evrensel barışın.
Bu iki anlamlı... Önemli... Ve kapsamlı tartışma konusu zaman diliminin bir gün arayla ardarda gelişi elbet bir takvim raslantısı.
Ama kabûl edersiniz ki, çok yoruma elverişli bir raslantı.
Bir ulusal kurtuluş savaşının son noktasıyla, evrensel barış başlangıcının bu kadar yakın olması... Üstelik uzaklarda çalınan savaş tamtamlarının, aynı kurtuluş yengisinin kıyıcığında yankılandığı bir döneme rastlıyorsa, daha da önem kazanıyor.
Ve ne kadar yüzeyden düşünürseniz düşünün, anlıyorsunuz ki, savaş ve barış, salt Tolstoy'un dev yapıtının adı değil, özel, genel ve evrensel yaşamın ayrılmazlarıdır.
Farkında olmayanlarla, olamayacaklar meclisimizden dışarı !..
Kendi ilkellik ve cehaletiyle savaşını kazanarak zafere ulaşan kişiyle, yüzüne gözüne bulaştırmış... Ve bir türlü içbarışını kuramamış bireyin toplumsal barış ve mutluluğa bakışları başkadır.
Elbette evrensel barıştan anladığı da !..
Her tür varlığın yaşam hakkını kendisininkiyle eş tutan biriyle... Beceri ve başarısızlığının suçlusu düşmanlar arayana bir bakın.
Aradaki fark savaşla barışın ayrımıdır.
Ve onun için bireysel barışın altın külçesi, evrensel barışın erdem yolunu döşer.
Yazık !..
Kişisel, sınıfsal ve toplumsal içbarıştan yoksunluk, köleci toplumdan, endüstri toplumuna... Pax Romana'dan Pax Amerikana'ya bilim ve tekniği barış için değil, savaş için kullanmaktadır.
Çünkü, bir türlü yenemediği ilkellikle cehaletinin bireysel, kitlesel ve sınıfsal çıkarla üstünlük sağlayacağına inanır.
Bu sömürü saldırısının kaçınılmaz bir biçimde savunma tepkisi oluşturacağını bilemez.
İyi ki bilemez !..
Çünkü ilkellik ve cehalet yenilgiyi tatmadan, barışa inanmaz.
Ne dersiniz ?
Elektronik aygıtları kullanmak her babayiğidin harcı değil.
Genç insanlara da son 40 yılın olaylarını bir anımsayın denmez.
Bu yüzden Vietnam yenilgisinden alıp gelmek gereksiz.
Son Körfez savaşının hedefleriyle, sonuçları da eskidi.
Ama çok olasıdır ki, önümüzdeki günlerde bir yanı ağıt, bir yanı meydan okumayla anılacak 11 Eylül yenilgisi taptaze.
Şimdi dileyen Roma'yı Spartaküs'ün isyanı mı ? İsa'nın meshi mi ? Atila'nın kılıcı mı yıktı diye tartışabilir.
Ama takvimle tarihi bilincinde birleştirmeyi bilen, küreselliğin tek efendisinin geleceğine ayna tutar.
Ve uzak da olsa barışın eninde sonunda gerçekleşeceğini görür.
Yat Alabora
Aydın Doğan beyefendi, Bodrum'daki köşkünde,
Bir sabah gün doğarken uyandı.
Yere baktı, yer zümrüt.
Göğe baktı, gök yakut.
Suya baktı, mor menevşe.
Yel yok... Bulut yok... Sağlığı da yerinde.
Bermudasını, gömleğini giydi.
Dilediğinde jet gibi, istediğinde nilüfer nazında yatına bindi.
Mor Ege'nin oya koylarıyla, nakış adaları arasında Pîrî Reis misâli demire yata, limana dala cevelana girişti.
Mavi yolculuk dediğin yalnız çekilmiyordu.
Kuşadası'na uğradı.
Demir leydinin pamuk kocası onu bekliyordu.
Özer Uçuran Çiller'le iki olmuşlardı.
Kare ası tamamlamaya karar verdi.
Ertuğrul Özkök'le, Mehmet Y. Yılmaz'ın ilk uçakla Menderes havalimanına inmelerini... Körfezde kendisine kavuşmalarını buyurdu.
Uğraşmış... Yorulmuş... Ama Hükümeti devirememişlerdi.
Serin sular pahalı yatın omurgasına şıpıl şıpıl vuruyor...
Tarih, bilim, demokrasi ve erdem üzerine düşünülmüş ne varsa anlatmaya çalışıyordu.
Ama görkemli yatın kare ası, bozgun kirini yakamozla yıkadı.
Arınır arınmaz da yat, çağdaş iletişimle ziyaretçi akınına uğradı.
Kimler geldi, kimler gitti ?
Kimlerle neler konuşuldu ?
Deniz sessiz... Adalar yankısız.
Biz olaylarla, sızanların yalancısı... Görünenin aynasıyız.
Birden adalar açığından, Çiller'in Başbakanlığında yeni bir hükümetle, seçimin ertelenmesi fırtınası koptu.
Fırtına denizi aştı... Ovaları, dağları geçti.
Çankaya tepesine çarptı hız kesti. Genelkurmay duvarına vurdu, gevşedi. MHP çanağında yansıyıp geri tepti.
Ve Aydın Doğan Beyefendinin yatını sallamaya başladı.
Haydi bu masalın çimdiği de Sâdi-i Şirazî'den olsun.
"Denizden yarar umuyorsan, kıyısında duracaksın."
İP'in ve Solun Başı Sağolsun
Hasan Yalçın'ı yitirdik.
Yeri hem sol için, hem partisi için zor dolacak.
Görüşüne katılın katılmayın sağlam neferlerden biriydi.
Çünkü çok kişinin başta, ortada, sonda ama mutlaka yarı yolda bıraktığı kendi doğrusunu yaşamın her zorluğunda da taşımayı bilen çok nadir insanlardan biriydi.
Her kitle, parti ve dostun kavga edebileceği ve hiç gözünü kırpmadan güvenebileceği yılmaz bir ilke ve disiplin adamıydı.
Otuz yılı aşan siyasal birlikteliği, yüksünmeden sürdürebilecek kaç kişi tanıyorsanız, biri mutlaka Hasan Yalçın'dı.
Bilinen gerçektir...
Rüzgâr gülleriyle fiyaka düşkünlerinin Hasan Yalçın'ın söz edildiği bir düzlemde yeri olmaz.
Yalnız Hasan Yalçın'ın değil. Sola bulaşmış pek çok kişinin, pek çok yoldaşı, zor karşısında başka yöntemler önermiştir.
Kabûl görmeyince, birlikte yürümekten vazgeçmiştir.
Ama Hasan Yalçın gibiler, mitolojide bulunur.
Yerine göre Sisifus'turlar...
Kaya doruğa her çıkarışında yuvarlanır. O yine çıkarır.
Yerine göre Promete'dirler.
İnsanlara ateşi sunmak için cezanın her türüne razıdırlar.
Zincire bağlanıp ciğeri her gün didiklenir.
Gece onarır, ertesi gün dimdik ayaktadır.
Böyleleri kolay bulunsaydı, mitoloji bunca bin yıl yaşamazdı.
Solun da İP.nin de... Yoldaşlarının da başı sağolsun !..
Altın Kız, Dev Adamlar
Ve Orhan Pamuk
Süreyya Aydın yine şampiyon.
Ve yine rekor kırdı.
Kendi rekorunu.
Salt güreş değil azim, cesaret, güç ve disiplinle, bireysel sporun her dalını, dünya ölçeğinde başarabileceğimizi kanıtladı.
Övüncü kutlu olsun.
Sevinci bize yeter.
Basketbol Milli takımımız ikinci tura geçti.
12 Dev adam, 11 futbolcumuz gibi, uğraşınca kollektif spor dallarında da dünya ölçeğinde yükselebileceğimizi gösterdi.
Sağolsunlar.
Anadolu kaynaklı pek çok sanayi ve teknik kuruluşumuz, her ay bir öncekinden fazla dışsatım ve hizmet dövizleriyle dünya rekabetine çoktan açılmışlardı.
Keselerine bereket.
Ve Nazım'dan sonra Yaşar Kemal... Şimdi de Orhan Pamuk, çevrildiği dillerde şiir ve romanımızı okutmakta. Leyla Gençer'den sonra Fazıl Say... Pekinel Kardeşler... Cem Mansur ve Tarkan hem klâsikçilere, hem pop meraklılarına müzik dinletmekte.
Kültür ve sanatımız yeni yeni tanınmakta.
Ama kendine güvenmekten âciz bir sesli azınlık helâ aşağılık kompleksinden kurtulamamakta.
Çimdik ağır olduysa bağışlayın !..
Kendine ve halkına güvenmenin sanıldığı kadar zor olmadığını anlatmak istedik.
Yanıldık mı ?
|
|
|