Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


Erhan BİLGİN Petrol - İş'ten Atıldı

İşçi ve sendika sorunlarıyla ilgilenen herkesin -akademisyen, gazeteci, sendikacı vd.- başucu kitapları olan her yıl yayınlanan  Petrol - İş Yıllığı kitaplarını hazırlayan Petrol -İş sendikasının araştırma ünitesi genel başkanın basına söylediğine göre ekonomik kriz nedeniyle daraltılmış ve yıllıklar artık yayınlanmayacakmış. Araştırma bölümünde çalışan Erhan BİLGİN işten atılan araştırmacılardan. Bir basın açıklamasıyla Petrol - İş'deki işten çıkarmaların iç yüzünü kamuoyuna duyurdu. İNADINA bu basın duyurusunu okurlarının dikkatine sunar.


İş güvencesi yasasının Meclis'te bulunduğu bir dönemde Petrol-İş Sendikasının 8 çalışanı ile birlikte, benim de görevime son verilmiştir. Paşabahçe Cam'dan son dönemde çıkartılan 870 işçi ve işlerine son verilen 17 Tüpraş işçisi ile aynı işleme tabi tutulmadığımızı kim iddia edebilir?

16 temmuz tarihinde, Petrol-İş üst yönetimi, 6 yıldır çalışmakta olduğum Araştırma Servisindeki işime hiçbir gerekçe göstermeden son verdiğini tarafıma resmen bildirmiştir. Diğer 8 çalışan gibi benim işten çıkartılmama dayanak olarak, iş yasasının 13. maddesi kullanılmıştır. Bu 12 Eylül artığı yasa maddesi, yıllardır işçileri en fazla mağdur eden, işverenlerin en sık kullandıkları yasa hükmüdür. Çalışanların keyfi olarak işten atılmalarına imkan veren 13.madde, işverenleri gerekçe gösterme külfetinden de kurtarmaktadır.Sendikal örgütlenme için mücadele eden işçilerin önlerinin kesilmesi için kullanılan en önemli araç da, işte bu 13.maddedir.
13. madde yerine 10 Ağustos'ta Meclis'ten geçen iş güvencesi yasası dikkate alınsaydı, işime son verilirken ciddi, inandırıcı, sağlam gerekçelerin sunulması gerekecekti. Basın açıklamamın gecikmesinin temel nedeni de, İş Güvencesine ilişkin tasarının akıbetini beklemiş olmamdır. Çünkü 15 Mart'ta uygulamaya konulacak bu tasarı çerçevesinde, İş Güvencesi olgusunun daha iyi değerlendirileceğine inanmaktayım.

İşimin Petrol-İş üst yönetimi tarafından, neden feshedildiğini 'resmen' halâ bilmiyorum. Bana verilen tebligatta, hiçbir gerekçe gösterilmemiştir. Gayri resmi izah ve yaklaşımları dikkate almam mümkün değildir. Uzman olarak istihdam edildiğim Petrol-İş sendikasında, yönetimin tarafımla (politik tercihler, üslup farkı, çalışma tarzı vb nedenlerle) çalışmama arzusu olabilir. Bu arzu, öncü işçilerin çıkarlarıyla, talepleriyle çelişiyor da olabilir. Ve sendikamız, yöneticilerin değil, işçi arkadaşlarımızın örgütüdür; ama, böylesi bir arzu ima edildiğinde, kendi isteğimle görevimden ayrılacağım pek tabidir. 

Ancak çalışmalarımdan dolayı, mevcut yönetimin daha önce beni ödüllendirmiş olması, çıkarılma nedenimin, iş faaliyetimden, politik eğilimlerimden, çalışma tarzımdan ötürü olmadığına kuvvetli bir kanıt teşkil etmektedir. Ve keyfi bir nedenden dolayı, çıkarılmış olabileceğime, işaret etmektedir. 

Yıllardır birlikte faaliyet gösterdikleri, üstelik ödül verdikleri bir emekçinin işten atılması kararının bir özel sektör işvereni davranışı mı yoksa sendika önderi tavrı mı olduğunu, kuşkusuz öncü işçiler, demokratik kamuoyu ve Petrol-İş teşkilatı çok iyi değerlendirecektir. 
Diğer yandan işten çıkartılmam sonucu Araştırma servisi alt yapısını oluşturan dökümanlar ile özel bir çalışmayla oluşturduğumuz Kütüphanenin geleceğinden de endişe duymaktayım. 
İşimden çıkartılmam sonucu, mevcut iş yasasının ruhunu dolaysız olarak hissetme fırsatı buldum. İş güvencemin, işverenin iki dudağının arasında olduğunu, yaşayarak öğrendim. Ve böyle bir çalışma ortamında yaratıcı ürünler ortaya konulamayacağına ilişkin kanaatim güçlendi. Çünkü, böyle bir ortam çalışma özgürlüğü ve demokratik düşünce üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Edindiğim bu tecrübenin, benim için çok önemli bir eğitim işlevi gördüğünü de yadsımıyorum. 

Tüm bu nedenlerle, eğer 15 Mart 2002'de uygulamaya geçecek yeni iş güvencesi yasa tasarısı, ek maddelerle genişletilmez, iş güvencesini tehdit eden 12 Eylül artığı iş yasası maddeleri ortadan kaldırılmaz ve işverenlerin çıkarlarını savunan kıdem tazminatı ile esnek üretime ilişkin yasa tasarısı engellenemez ise işten atılmalar artarak sürecektir. Petrol-İş yöneticilerinin yaptığı tenkisatı bu çerçevede ele alan bir değerlendirme yazısını ekte sunuyorum.

Son söz olarak belirtmeliyim ki, Petrol-İş'teki görevime son verilmiş olması işçi sınıfının öz çıkarlarını, her şeyin üzerinde gören anlayışla çalışmalarıma devam etmeyeceğim anlamına gelmeyecektir. Ben hep sınıfın içinde olacağım! Sınıfın çıkarları yine hep, benim kişisel çıkarlarımın üzerinde olacaktır. Ama sendikalarda üst yönetimde oldukları için, sınıfın içindeymiş gibi görünenlerin işçilerin çıkarlarını gerçekten savunup savunmadıklarını muhakkak ki sınıf, aydınlar ve kamuoyu çok iyi değerlendirecektir. 
Saygılarımla,

PETROL-İŞ SENDİKASINDA İŞTEN ÇIKARMALAR VE İŞGÜVENCESİ


Petrol-İş yöneticilerinin yıllardır birlikte çalıştıkları 9 emekçiyi, hiçbir gerekçe göstermeden ve onlara yeni iş bulacak kadar bir mehil dahi vermeden işten çıkartmaları iş güvencesi olgusunun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur.
İlginçtir; 9 çalışan, iş güvencesine ilişkin yasa tasarısının Meclis'ten geçme ihtimalinin olduğu bir dönemde çıkartılmıştır. Avrupa Birliği ve İLO normlarının uygulanmasına ilişkin talepler de canlıdır. Bilhassa, 158 sayılı İLO normu gündemdedir. Ve gariptir, Petrol-İş'ten çıkartılan 9 çalışandan bir çoğu, Sendikanın iş güvencesine ilişkin açıklamalarını ve dökümanlarını kaleme alanlar arasındadır. 
Anti-demokratik mevcut İş Yasasını en fazla eleştirenlerin başında Petrol-İş Sendikası da sayılabilir. 12 Eylül artığı 13. madde de Petrol-İş tarafından en fazla eleştirilen maddelerden biridir. Yetersiz de olsa bazı güvenceler getiren (10 Ağustos'ta yasalaşan) İş güvencesi yasa tasarısını ısrarla savunanların başında da Petrol-İş gelmektedir. Kuşkusuz Petrol-İş'in bu tutumu tabandaki işçi arkadaşlarımızın, samimi, demokratik, çalışma hakkına saygılı taleplerinin bir sonucudur. Ama Petrol-İş üst yönetiminin bu talepleri gerçekten benimseyip benimsemediği , 9 çalışanının işine son verilmesiyle, tartışmalı hale gelmiştir. İşçi arkadaşlarımız ve demokratik kamuoyu, bu durumu muhakkak serinkanlı olarak değerlendirecektir.
Çalışma hakkına saygı göstermeyen, kazanımları geriletmek için sürekli çabalayan, işçi hayatını hiçe sayan, onları hammaddelerden, makinelerden daha değersiz ve maliyet unsuru olarak gören özel sektör patronlarının tenkisat yapmaları, kuşkusuz kabul edilemez. Ama, kapitalist kâr mantığı içinde izah edilebilir.

Ancak, varlık nedeni, dayanışma, örgütlenme, sınıf birliği, gerçekleri kamuoyuna açıklamak olan Petrol-İş, eğer özel sektör patronlarının mantığı ile yönetiliyorsa, sorunlarımız çok ciddi demektir. Çalışanları yük olarak değerlendiren, kâr-zarar hesapları yapan, idareci tatmini için çabalayan bir anlayış, şirket yöneten işveren tutumuna çok benzemektedir. Bu tutumun, Petrol-İş'in geleceğinin karartılmasını hızlandıracağı açıktır.

Petrol-İş gibi bir sendikayı şirket gibi görmek, işçiler dışındaki güçlere yaslanmak, bu güçlerden medet ummak ne anlama gelmektedir? Herhalde işçilere güvenmemek yani kendi öz gücünü dikkate almamak, gibi bir anlama gelmektedir. Böylesi bir anlayış, Türkiye işçi sınıfına, aydınlara, demokratik kamuoyuna umutsuzluk, karamsarlık, mücadeleden vazgeçme gibi olumsuzluklar aşılayabilir, Petrol-İş işçilerinin, çıkarları işçilerin çıkarlarından ayrı olmayan aydınların ve demokratik kamuoyunun bu durumu çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir.

Sendikal örgütlenmenin genişletilmesi, çalışma hakkının korunması; işçi hayatına saygı gösterilmesi; çalışanların birliğinin sağlanması; çalışma sürelerinin düşürülmesi; sosyal güvenlik sisteminin geliştirilmesi; kaçak çalışmaya son verilmesi... Bütün bunlar herhalde Türkiye'de emekçilerin en önemli, en temel ve en acil sorunlarını oluşturmaktadır. Ve bu konularda atılacak adımlar işten atılmayı durduracak gerçek teminatlar olacaktır. 

Hiç süphesiz, 10 Ağustosta Meclis'ten geçen İş Güvencesi Yasası, çok yetersiz de olsa iş güvencesi konusunda küçümsenmemesi gereken bir adımdır. Ama çok sınırlı kazanımlar getiren bu yasanın uygulanması için bile, birleşik bir sendikal mücadelenin yükseltilmesine ihtiyaç vardır. Çünkü ancak böylelikle, yasanın zayıflığı giderilebilir, işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda bir hukuk oluşturulabilir. Türkiye İşçi Hareketinin en önemli ihtiyaçlarından biri de budur. 

Kârlarının selameti için, Sermaye sahipleri, İş güvencesi Yasasının (15 Mart 2002'de uygulamaya konulacak) sınırlı getirilerine bile tahammül göstermiyorlar. Keyfi, gerekçesiz işçi çıkartmak varken, şimdi işten atmak için "inandırıcı" gerekçe sunmak zorunda kalacaklar. 
Şimdi onlar, karşı bir atakla, İş Yasasını daha fazla anti-demokratik hale getirecek değişiklikler için harekete geçeceklerdir. Onların baskılarıyla, Kıdem tazminatını kadük hale getirmeyi ve esnek üretimi genişletmeyi amaçlayan yasa önerileri, yeni tedbirlerle genişletilip Meclis'ten geçirilebilir. O zaman, mevcut İş Güvencesi Yasasının sınırlı getirileri bile anlamsızlaşacaktır. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde daha umutlu olmamız, daha güzel günlere kavuşmamız için her zamankinden daha kararlı, daha enerjik bir mücadeleye ihtiyaç vardır.

Çünkü ancak bu mücadele ile yalnızca özel sektör veya kamu işverenlerinin saldırılarına dur denilmeyecek; Petrol-İş'i ve diğer bazı sendikaları da şirket gibi yöneten, yönetmek isteyen, işçiye yabancı, örgütlenme derdi olmayan, işverenleşmiş yöneticilerin sınıf çıkarlarını zedelemesi de önlenebilecektir.

 

 
sayfa başına dön