.. |
Örgütsüzlüğün
Bedeli
Orhan BURSALI
Bu büyük depremde bir kez daha görüldü ki, örgütlü olmayan halk zavallıdır, korumasızdır, kimsesizdir, ele muhtaçtır. Bugünün dünyasında örgütsüzlük, modern kölelik demektir. Her zor koşulda yabancının desteğine muhtaç olmak, ikide bir dış kapı çalmak demektir. Türkiye'yi beklenen depreme hazırlayamayarak acının ve zararın dramatik ölçülerde büyümesine yol açan politikacı, aynı zamanda, Türkiye'yi üç-beş yılda bir IMF'nin kapısında avuç açar duruma sokan, IMF'nin dayattığı "küreselleşme koşullarını" yerine getiren, "Kabul etmezsek karanlıkta kalırız" gibi yüz kızartıcı bir gerekçeyle tahkimi anayasaya sokan politikacıdır.
On yıllar geçiyor, iktidarların biri geliyor, biri gidiyor, ama en temel ihtiyacımıza bir çözüm bulunamıyor: Türkiye'nin sorunlarını yöneten ve çözen politikacılar...
Politikacının ve devletin Türkiye'nin sorunlarıyla, Türkiye'nin öz güçleriyle bağlantıları kopuktur. Belki de hiç yoktur!
* * *
Örneğin bilimle ilişkileri zayıftır. Bilimi, bilim güçlerini Türkiye'nin sorunlarını çözmek için kullanmıyorlar. Ya bunu akıl edemiyorlar, ya gereksiz görüyorlar. Türkiye gibi, hayatın yüzde 90'ı, deprem demek olan fay hatları üzerinde süren bir ülkenin, depreme yönelik bütün bilim kollarında dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olması gerekmez mi? Yüzlerce yerbilimci, jeofizikçi, sismolog, zemin mekanikçisi... fay hatlarının nabızlarını ellerinde tutması, Türkiye'nin her bölgesini bu açıdan hallaç pamuğu gibi atması, yerin kalp atışlarını ve nefes alışlarını dinlemesi; araştırması, özgün yöntemler geliştirmesi, bilimsel yayınlarla dünyanın dikkatini Türkiye'ye çekmesi, ortak büyük projeler yürütmesi gerekmez mi?
Devletin, hükümetlerin, yerfizikçisini, yerbilimcisini ve inşaat mühendisini bir araya getirerek ve ortak sorumluluk vererek "Bak kardeşim, halkıma depreme en dayanıklı konutlar üretilmesini istiyorum. Bütün deprem bölgelerinde bütün yapılaşmalar buna göre olacak, yoksa canınıza okurum" demesi ve bunu da fiiliyatta göstermesi gerekmez mi?
Konunun uzmanı bir jeofizikçimiz şöyle diyor: "Türkiye'de en büyük depreme dayanabilen yapı üretilebilir ve bu yapılar da yıkılmaz. Yıkılsa bile hiçbir zaman bugünkü maddi ve manevi zarara yol açmaz.
Peki en büyük depreme dayanıklı yapı, üretim maliyetini ne kadar etkiler dersiniz? Yüzde 10. Evet sadece yüzde 10! Yani, 20 milyara çıkacak bir ev, 9 büyüklüğünde bir depreme göre inşa edilirse, 22 milyara, bilemedin 23-24 milyara çıkacaktır."
Devlet bunu örgütleyemediği için, yasal denetim mekanizmalarını kuramadığı ve denetlemediği için, inşaat yapımcısı konutu veya yapıyı en ucuza getirmeye çalışacak veya ev sahibi üç beş milyar daha az ödemek için yapımcıya baskı yapacak, belediye sadece "damgacı/evetçi" rolünü oynayacaktır.
Burada da, örgütsüzlüğün, ucuzculuğun, kalitesizliğin, vurgunculuğun, vurdumduymazlığın ve yönetemeyen politikacının kıskacındadır Türkiye!
Yapıların deprem koşulları dikkate alınmadan inşasının, felaket durumlarında bu topluma maliyeti nedir, merak ediyor musunuz?
Yani, üç beş milyar ucuza mal edilecek konut, depremde yıkıldığında, toplam inşaat maliyetinin birkaç katını ödüyoruz toplum olarak!
Bugüne bakarsanız, bu hesabı kolayca yapabilirsiniz.
* * *
Türkiye bu örgütsüzlüğün, köleliğin zincirini kıramaz mı?
Kırar, hem de nasıl kırar!
Yeter ki adam gibi yöneticilerimiz, ülkeyi ve sorunlarını yönetebilen politikacılarımız olsun!
CUMHURİYET GAZETESİNDEN ALINMIŞTIR
|
.. |