Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


ÇİMDİK


Ku Kuluks Klan
Ve Bizimkiler


Ne iyi ki entelimiz, moda icadından yoksundur.
Çünkü o aktarmacılığa izin vermez.
Araştırma, inceleme, düşünme ve üretme yeteneği ister.
Bizimkinin o tarakta bezi yoktur.
Devlet parası olmazsa, baba mirasıyla en iyi okulda okur.
Torpil tutmazsa, vakıf bursu bulur... Üstüne bir de garsonluk, bulaşıkçılık uydurur. Yabancı dilleri, anadilinden iyi şakır.
Ve her yabancı modayı ilkin o izler... O kuşanır... O taşır.
Yeni mi, fersude mi araştırmaya aklı, gücü ve vakti yetmez.
Moda sayması kâfidir.
Bu yüzden olası ki, üç bin yıl önce Asyalıların... İkibin yıl önce Vikinglerin... Ve en son beşyüz yıl önce Kristof Kolomb'un keşfettiği, Amerika'yı o her gün yeniden keşfeder.
Bir zamanlar Freidman'ın monoterizmini keşfetmişti.
Monoterizmin kitapsız peygamberi kesildi. 
Hadislerinin, zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul eden para tanrısını kutsadığı ortaya çıkınca, modası geçti.
Galbright'ı keşfetti. 
Savları hem biraz sosyalist, hem biraz ateistti. 
İşlerine yaramadı, tez unuttu.
Fukuyama zurnacılığına soyundu. 
Uygarlık tanımı derin bir sosyolojik araştırmayı gerektiriyordu. 
Zırt deliğini bulamadığından gündeminden düştü. 
Stiglitz davulculuğuna kalkıştı. 
IMF korkusu derisini patlattı. 
Bir zaman yeşil İslâm kuşağı kızıl sosyalist şeytanı boğsun diye irticâya sarıldı. 
Ters tepti.
İran'la Irak'tan petrol baronlarını kovdu. Afganistan'da kaçbin yıllık heykelleri kamçıladı. Nevyork'ta gökdelenleri yıktı.
Ve yüce efendi Amerika, titreyip kendine döndü. 
Molla avına çıktı. 
Bizimkinin sırtında yuymurta küfesi yok.
Demode yeşil kuşağı attı. 
Ku Klux Klan'ın, "Hristiyan, Beyaz Amerikalı"sına büründü.
Ama Müslüman mahallesinde salyangoz satılmıyordu.
Anında potunu kırıverdi.
O "Beyaz, Batılı Türktü..."
Anhasını minhasını öğrenmek isteyen moda heveslisi durmasın. 
Öncülerin en öncüsü, Kars eşrafından, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Nilüfer Göle hanımefendiye başvursun.
Beyaz Batılı Türk olmanın, reçetesi onda.



Elde Var Üç

3 Kasım Pazar seçmenin günü. 
Ona yaklaşık 50 gün kaldı.
Diyelim o gün geldi.
Seçmen yurttaş hükmünü verdi.
Bitti mi ?
Ne gezer !..
Sandıklar açılacak. Oylar sayılacak. İtirazlar incelenecek. Sonuçlar kesinleşecek. Tutanaklar düzenlenecek. Milletvekilleri Ankara'ya gidecek. Meclis toplanacak. Hükümet istifa edecek. Cumhurbaşkanı Meclis üyelerinden birini Başbakan atayacak... 
Değil mi ?
Değil !..
Şimdiden 3 Başbakanımız var.
Star'a göre biri ve hatta birincisi Cem Uzan.
Çoktan iktidar... IMF'yi kovdu. Dünya Bankasının alacaklarının üstüne oturdu. KDV.yi kaldırdı. Vergileri indirdi. 
Verso'ya göre en eskisi Recep Tayyip Erdoğan.
Sicilini temizledi. İbadetle kabahati gizledi. Parayla imânı açıkladı. Devlet borçlarını dondurdu. Alacaklıları kubbeden kalkan, minareden süngüyle korkuttu. Mini eteklilerle, türbanlı çarşaflıları Meclis sıralarında yanyana oturttu.
Ve kendine göre, asıl Başbakan Deniz Baykal.
Çiller gibi tadı damağında kalmış olanlarla, ben onlardan daha iyiyim diyenler tur atarken, o yarışı bitirdi. Koltuğu eskitmeye başladı.
Kemal Derviş ekonomi... Bayram Meral çalışma yaşamını ihyâ ederken... Yaşar Nuri Öztürk âhireti âbâdeyledi. 
Onlar erdi mürüvvete, biz çıkalım kerevete.
Gökten üç lider düştü. Biri anlayana... Biri dinleyene... 
Ve biri de inanana.
Hay ağzın kurusun Dadaloğlu ;
"Hasan Dağı arpalıktır, eğer eken olursa !.." Demek var mıydı ?

Gözünü Sevdiğim

Çimdiğin geçmiş zaman tahlilini okuyan anımsayacaktır.
Korkut Eken'i, Susurluk fırtınasının sarstığı devlet balonunun safrası olarak değerlendiriyordu.
Güneydoğu'da terör bitirilmişti.
Devletin yasa dışı ilişkilerden elini temizlemesi gerekiyordu.
Kilit noktadaki Korkut Eken, yargıya teslim edildi.
"Şeriat'ın kestiği parmak acımaz"mış !..
Altı yıla mahkûm oldu. Cezaevine konuldu.
Geçmişin karabasanı en azından "yapanın yanına kâr kalmıyor," umudu yayılmaya başlamıştı.
AB devreye girdi Kıbrıs.. ABD baştan çıktı Irak sorunu belirdi.
Başbakan hastalığı... Seçimle bozulan komplo belirsizliği, hem AB.ni, hem ABD.ni muhatapsız bıraktı. 
Ama, efendiler sıkışmış, paçalar genişlemişti.
2002 son çeyreğinde işler iyice karışabilirdi.
Kıbrıs'ın Beşparmak... Güneydoğu'nun Cudi ve Cilo dağlarında dünyaya nizamat verecek bilgili, birikimli, yetenekli, becerikli uzmana gereksinim olabilirdi.
Korkut eken, bu tür ödevlerin pîri, üstâdı idi. 
Emekli generallerle, olağanüstü hal valilerinden bir koro oluştu.
Pes perdeden değil, bas perdeden madigrole başladı.
"O bir kahraman.
Herşeyi emrimiz ve denetimimizde yaptı."
Bir dilekçe yazıldı.
Mahkemeye sunuldu.
Ve "yeni deliller nedeniyle yeniden yargılama" kararı verildi.
Görünen o ki, aklanıp tüm yasal, kamusal ve özlük haklarına kavuşması yakındır. Tam bu günlerde gündeme gelen MİT müsteşarı Şenkal Atasagun'un büyükelçiliği de doğrusu pek yerinde.
Boşalan makama hem büyük bir kahraman, hem gerçek bir uzman yakışmaz mı ? 
Hey gözünü sevdiğimin kerîm ya da derîn devleti !..
Sen nelere kâdirsin sen !..
Yeri gelir berbât edersin... İşine yarar âbâd edersin.


Birlik ve Dirlik

Eskiler pek bilirlermiş...
Bildiklerinden her sancıya bir yakı... Her tasaya bir şerbet sunmayı hüner eylemişler.
Besbelli ; "Anadolu eşeğinin önüne ot, ardına zort koydun mu, atı aşar," buyurmaları bu günler içinmiş.
3 Kasımda seçim var.
Milletvekili olmak için partilerin yüzde on oy alması şart ya !..
Milletvekilliğinin ceylan derisi koltuklarına kurulmak isteyen bütün turfalar, başkanlığın kadife koltuğunu terkedivermekte.
Kimi pazara kadar pazarlığında, kimi mezara kadar.
Hiç biri de özveri yarışında ötekinden geri kalmamakta.
Bu telâş ve hevesi gören biri, ilk ve son kez yapılıyor sansa yeri.
Oysa 1920'den beri bazen üç yılda ama genellikle 4 yılda bir seçim yapılıyor. Hadi 1946'da içinde yapılanlar tartışmalı diyelim.
1950'den beri gölgelisini bilen var mı ?
Yoksa, fikir, düşünce ve duygu birliği içindeki insanlar bunca zamandır niye birleşmemişler ? 
Gel de, pek bilmiş eskilerin dediklerini yadsı.
Sağı soluyla bütün akıldaneler, var mı yanıtı olan ?
Yoksa, korkunun ecele yararı ne ?
Yüzde 10'luk baraj mı ?
Umarız, birlikleri dirlik için olanlar hüsrana uğramazlar.
Dileriz önüne ot, ardına zort konan Anadolu eşeği, barajı aşar.

Anekdot

Çimdikçinin yıllar yıllar önce yarış meraklısı bir dostu vardı.
Hipodroma gider... Galopta atları inceler ve bütün parasını bir tek yarışta, bir tek ikiliye yatırırdı.
Bir kezinde ekibe katılan başka dostlarla, yarışlar izleniyordu.
Bir yarıştaki 6 ve 9 numaralı atlar pek hoşuna gitmişti.
Tutturdu bu yarış 6/9 biter, diye.
Gitti, bir aylık ücretinin tamamını 6/9'a yatırdı.
Yarışa 30 dakika var, o 6/9 biter, diyor. 
20... 10... 5 dakika var, "bu yarış 6/9 biter.
Sonunda start verildi. 
6 ve 9 numaralı atlar en geride.
O inançlı ve dirençli... 6/9 biter diyor.
Yarış neredeyse bir boy farkla 7/8 bitti... 
O hiç istifini bozmadan, 6/9 demekte berdevam.
Sonunda dostlardan biri dayanamadı. Koluna yapışarak "gel" diye tribünden aşağıya sürükledi. 
Hipodromun ağzında sucuk ekmek satılıyor... Önünde kuyruk oluşturmuş yarışseverler, sıra bekliyordu.
"Bak," dedi sürükleyen arkadaş. " Yarış 7/8 bitti. Şu sırada gördüklerin senin 6/9un parasını yiyecekler. Tamam mı ?"
Bunun çimdiği içinde.
Tamam mı ? 

Surat, Tükrük ve Yağmur

Bekir Yıldız'ın bir öyküsünün sonudur.
Ağa dört nala gelip, yağız atını köyün ortasında durdurur.
Hışımla yere atlar. 
Meydanda oynayan maraba çocuğuna dizginleri uzatır.
- Al lan it, terini soğut, - diye buyurur.
Ve çocuk, elinde dizgin... Ardında yağız at, bütün küçük dağları o yaratmış gibi gerine gerine ev ev ;
- Ağa bana it dedi, - övüncüyle dolaşır.
Bu enfes bitiriş nerden mi aklımıza geldi ?
Geçtiğimiz Cumartesi Ertuğrul Özkök, Hürriyet'teki köşesinde ;
"Başbakan telefon edip beni azarladı," diye öğünüyordu da !.. 


 
sayfa başına dön