Emekçilerin 
Kurtuluşu
Kendi
Eserleri
Olacaktır.

                 K.MARKS

 


ÇİMDİK


Oy Yoksa, Seçim Yok

Ah kamuoyu araştırmacıları ah !..
Ettiğiniz iş, ürküttüğünüz kurbağaya değmedi.
Bu kadar paragöz olmanın sırası mıydı ?
449 vekilimiz merdane bir yarışla seçim kararı almış... Hüküm hakimin... İp bizcileyin memedin eline geçmişti.
3 Kasımda paşa paşa sandıklara gidilecek... Kayıtsız koşulsuz egemen milletin egemen yurttaşları takvimin işlemeye başlamasından, oyunu atıncaya kadar geçen sürede yurttaşlığın saltanatını sürecekti.
Aday adayları liderlere yalvarsa da, parti başkanlarıyla adayları gözsüzler gibi bize yalvaracaktı.
Seçildikleri gün aptalları yine kandırdım diyebilirlerdi. 
Ama belleğimizde seçim sürecinin yakarışları kalacaktı.
Eh, alanla verenin farkıdır.
Bir eyyam sonra yeniden yalvaracağından hoşgörürdük.
Ah kurnaz araştırıcılar ah !..
İşimizi de, keyfimizi de bozdunuz.
Kafalarınızdan mı, kasalarınızdan mı çıkardığınız yüzde 45 oranında oyu, AKP ile CHP.ne paylaştırıverdiniz.
Geçen seçimde toplam yüzde 55 oy almış 3 iktidar partisiyle, yüzde 35 oy almış 2 ve komplo veled-i zinâsı ile 3 muhalefet partisini, küt diye oyların yüzde 55'ini paylaşmaya mahkûm ettiniz.
Üstelik bir de bundan Hadep'in yüzde 6-7'sini düştünüz.
6 partiye kala kala yüzde 48-49 kaldı.
Yâni üçbuçuk yıldır uzlaşma.. Uyum.. Duyum.. Doyum.. Koyun ya da aklınıza ne geliyorsa işte onun kültürüyle ülkeyi güzel güzel yöneten değerli partilerimizi olduğu gibi Meclis dışına attınız.
Paranın dini imânı yoktur, biliriz.
İnsâfının da olmadığını sayenizde öğrendik.
Siz ne biçim araştırmacılarsınız ?
Sandığa gidinceye saltanatın bizde... Ama, mührün onlarda olduğunu nasıl unutur da, oylarımızı istediğiniz gibi dağıtırsınız ?
Aldınız mı yanıtınızı ?
Madem bize oy yok, size de seçim yok, deyiverdiler.
Bizim saltanat... Sizin ücretler yandı bitti kül oldu.
Hadi siz avansı çektiniz... Tuzunuz kuru.
Bize yazık değil mi ? 
TÜSİAD İyi Satıcı

TÜSİAD'ın kodamanları üretici değil.
Ama hakları yenilmesin, yaman satıcı !..
Örneği bol.
Şu kadarı yeter mi ?
Babalarının kurduğu tezgâhları işletemediler. 
Yabancılara sattılar.
Kurdukları bankaları soydular.
Hazineye sattılar.
Memleketi satmaya kalkıştılar...
Memetçik nöbetteydi, alıcı bulamadılar.
DSP.li, ANAPLI, IMF.li komplo yüze göze bulaştırdılar. 
Topunu birden sattılar.
Erol Manisalı'nın son kitabında tatlı tatlı anlattığına göre, elde ettikleri dolarları yabancı şirketlerin hisselerine yatırdılar... 
Her halde duymuşsunuzdur.
Battılar.
Bir de dönüp baktılar ki, elde kala kala bir Kıbrıs kalmış.
Üstelik alıcı da hazır.
Verheugen'in AB.si...
İştahları kabardı.
Kaç Euro verseler, satacaklar.
Ama ah !..
Şu bâs-û bâdel mevt Ecevit'ten... Oyunbozan MHP'den... Kurallar, kuramlar tutkunu yargıç eskisi Sezer'den... Ve daha da tehlikeli Memetten yâni seçimden bir kurtulsalar !..
Anasını bile satacaklar ya !..
Ne çare !..
Seçim kapıda.


Dirlik Bîmar,
Birliğin Gözü Aydın

Biz sözümüzün eriyiz.
Daha önce solda birlik seçimden sonra demedik mi ?
Kös dinlediniz.
N'oldu ?
Hüsrân !..
Yine hüsrân, yine hüsrân... 
Oysa herşey yolunda görünüyordu.
Nerdeyse DSP.nin faşizm !.. CHP.nin blairizm !.. İP'nin nazizm ve TKP.nin ayrılık kokanı dışındaki sosyalist sol, birleşiyordu. 
Nerdeyse ırkçılığından enternasyonal sosyalizm şampuanıyla çarçabuk yıkanıp arınarak DEHAP'laşacak HADEP'in hazır oyları üstüne oturulacak... 
Neredeyse yüzde 10'luk baraj aşılacak...
Nerdeyse pîr aşkına, başkanlık postlarından kalkanlar... Emekçi kitleler aşkına milletvekili koltuklarına oturacaktı.
Olmadı.
Son anda işler bozuldu.
Baskın seçimin sunduğu dirlik fırsatı, hüsrâna döndü.
Ama sol... Adam gibi sosyalist sol kamucu olduğundan, dirlik yitirmekle umudu tükenmez. 
Tam tersine büsbütün artar.
Ufka bakan, geleceği görmesin yazılı mı ?
Hele şu seçim bir geçsin.
Dirlik sahipleri yerlerine yerleşsin.
Aklı olan da, olmayan da dersini bir iyice alsın.
Sol birlik o zaman gerçekleşir.
Çünkü ancak o zaman gerçekten bir güç oluşur.
Ve güneşin fethi gerçekten yakınlaşır.


Usta ve Çırakları

Kel Aliço, güreş tarihimizin efsanelerinden bidiri.
İlk çırağı Koca Yusuf'la, son çırağı Adalı Halil de.
Tam 20 yıl Kırkpınar Başpehlivanlığını elinde tutan Aliço, sonunda yaşlanmış, köyüne çekilmiştir.
Edirne çevresinde Kırkpınar alıştırmalarından sayılan bir güreş vardır. Kazanan parsanın üstüne besili bir düve kazanacaktır.
Adalı, güreşe giderken ustasına uğrar.
Aliço yaşlanmış... Zayıflamış... Köhnemiştir.
Yer içer... Yatar kalkar... Sabahleyin giderken bakar bakar da ;
- A be usta be yav,- der. - Ben seni yenerim. Haftaya Burgaz'da düve ödüllü güleş var. İstersen kendini bir sına.
Aliço bir kendine bakar... İş işten geçmiş. Bir Adalı'ya bakar... Genç, diri, güçlü ve çalak. Hiç sesini çıkarmaz.
O gider gitmez, karısı diklenir.
- A be koca Aliço, o susak ağızlıya neden olur demedin ? Er Aliço olur da, çırağından kaçar mı ? Kes kocaöküzü, ye, güçlen. Yen o haddini bilmezi, genç düveyi al gel. Yenilirsen çifte beni koşarsın.
Er meydanı açılır.
Aliço kısbeti giyer mintanı çıkarır.
Adalı Halil'de şafak atmıştır. Ama çaresiz tutuşacaktır.
Ustasından öğrendiği bir nice oyun varsa ardardına sıralar.
Ama daha girişmeden karşılığını alır. Sonunda bir ters kepçeyle, güreş dışında iyiliği, içinde acımasızlığıyla ünlü Aliço'nun eline düşer
Ve pehlivan tefrikacılarımızın sadizmiyle mazoşizminin bütün uç noktalarında cevelana çıkar.
Alın bu öyküyü.
Vurun Ecevitlerle Hüsamettin Özkan ya da Deniz Baykal'a...
Ve çimdikleyin, çimdikleyebildiğiniz kadar.


Tencerenin Dibi


The Marmara'nın geniş, ferah, serin salonu.
Bütün masalar... Bütün koltuklar hınca hınç dolu.
Türkiye'nin nerdeyse bütün seçkinleri pürdikkat mi, pürrikkat mi demeli bilemediğimiz bir yoğunlukta kürsüye odaklanmış. 
Kürsüde CHP adayı Kemal Derviş... 
CHP adayı Nurettin Sözen'in başkanlık ettiği ünlü Taksim Toplantılarının belki de sonuncusuna katılmış.
Artık CHP'nin mi ? CHP.nin yine barajaltında kalması için kendinin mi olduğu belirsiz bir programı coşkuyla anlatıyor.
Bilmeyiz kaç milyon lirayı bastırıp giren seçkin katılımcılardan biri çok seçkin bir soru soruyor.
- YTP iktidara gelince IMF programında ince ayar yapacağını açıkladı. Siz buna ne diyorsunuz ?
Seçkin konuşmacı, seçkin katılımcının seçkin sorusunu duyar duymaz kıpırdanmaya başladı. Nerdeyse seçkin toplantının, seçkin başkanının söz vermesini beklemeyecek. Toplantının seçkinliğine gölge düşürecekti. Bereket seçkin başkan, tez davrandı da, sözü Kemal Dervişe tez aktardı.
Elcevap ; 
- YTP yöneticileri bakan olarak o programın bütün ayrıntılarını birkaç kez imzaladılar. Şimdi sözlerinden cayıyorlarsa, ne denir ?
Bekledik.
Seçkin katılımcıların hiç biri bu enfes soruya bir yanıt bulamadı
Yardım edelim mi ?
- Tencere dibin kara !..
- Ya seninki ? 


Verheugen ve Diplomasi

Yazık !..
Küreselleşme, diplomasi geleneğini de bozdu.
Oysa geçmiş ne incelikliymiş.
Örneğin İsmet Paşa Lozan'a gittiğinde, Paris Büyükelçimiz Ferit (Tek) Bey'i çağırır. 
Okul arkadaşıdır.
"Ben diplomasiden anlamam," der. "Öğretir misin ?"
İki arkadaş, sabah saat 5'te kalkıp başlarlar diplomasi temrinine. Gece yarılarına kadar, hangi yemekte ne giyilir... Hangi bıçakla et, hangisiyle ot kesilir. Hangi kaşıkla çorba, hangisiyle hoşaf içilir... Hangi çatal, ne zaman kullanılır. Karşılıklı görüşmelerde hangi dil ve nasıl kullanılır... Çalışırlarken, ikinci ya da üçüncü günün sonunda İsmet Paşa birden ;
"Dur," der. "Galiba ben diplomasiyi çözdüm."
Ferit Bey'in kışkırtan bakışlarına ;
"Bir asker olarak birine kızsam. Anında tepkim, ananı bellerim, olur değil mi ? Ama diplomat olarak ayağa kalkacağım... Önümü ilikleyip muhatabımın önünde hafif bir reverans yapacağım. Ve çok saygılı bir biçimde ; Saygıdeğer beyefendi hazretleri, bu geceyi valideniz hanımefendi hazretleriyle cûş-û nûrûş içinde geçirmekliğime yüksek izinlerinizi rica ederim, diyeceğim." 
Ferit Bey alkışlayarak kalkar.
Hafif bir reveransla ; "Evet ekselânsları," der. "Aynen böyle yapacaksınız."
Ya !..
Gel de, nostaljik takılma.
Eskiden diplomasi inceliği, ardında büyük bir zaferin muzaffer ordusu bulunan generalin sövgüsünü zerafet örneğine çeviriyormuş.
Yeni çağın küresel diplomasisi ise, ordusuz bir diplomatı, işgal komutanına benzetiyor. 
Şöyle bir duraklayın... Verheugen nam Alman... Karen Fogg nam İngiliz diplomatlarının, AB komiser ve temsilcisi olarak yedikleri herzeleri !.. 
Pardon !.. 
Çok saygın beyaz, batılı, mandacı, Türkleri desteklemek adına, bağışladıkları değerli ve yararlı önerileri söyleyişlerini bir anımsayın... 
Üç gün önce "Türkiye müzakere tarihini nah alır !.." Diyen ordusuz mareşalin, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi ağzından "höst !.."
Pardon !..
Dışıişleri Bakanımızın nazik ağzından "bir memur," deyimiyle hizaya girip esas duruşa geçmesini...
Yine pardon !..
"Hükümetimizin uyum yasalarını yaşama geçirmekte kararlı olduğunu Dışişleri Bakanının ağzından resmen işittikten sonra ; Türkiye'ye hakettiği verilmelidir..." Deyişiyle yanyana koyun.
İsterseniz başından beri attığımız çimdiklerle yetinin.
Dilerseniz bir çimdik de siz atın.


 
sayfa başına dön