|
|
New York'ta Savaş,
Washington'da İflas
ÖZGEN ACAR
Devalüasyoncumuz Krueger sahnede UPF 2. Başkanı Prof. Dr. Anne O. Krueger 'i, dünyada en çok Türk ekonomistleri tanır. 1970'te karargâhını kurduğu Merkez Bankası'nda doları 9 liradan 15 liraya çıkaran devalüasyonun mimarı idi. Daha sonraki yıllarda Boğaziçi Üniversitesi'nde dersler verdi. Eylül 2001'de UPF'ye İkinci Başkan olan Krueger, göreve başladıktan iki ay sonra özetle şu ilginç açıklamayı yaptı.
''Nasıl özel kişiler, özel kurumlar iflas ediyorsa, egemen devletler de iflas edebilmeli. İflas durumunda nasıl özel kişiler, özel kurumlar için her ülkede çeşitli yasalar uygulanıyorsa, iflas eden egemen devletler için de uluslararası uygulamayı öngören bir düzen zorunludur.''
Bu açıklama üzerine ilk tepkiler ABD'deki çeşitli bankacılık kuruluşlarından geldi. Krueger, çeşitli toplantılarda bu konuda konuşmalar yaptı. Bu tartışmaların ışığı altında yeniden düzenlediği 40 sayfalık raporunu Nisan 2002'de UPF'ye verdi. ''A New Approach To Soverign Debt Restructing (Egemen Borçların Yeniden Yapılanmasına Yeni Bir Yaklaşım)''
adlı rapor http://www.imf. org/external/pubs/ft/exrp/ sdrm/eng/sdrm.pdf adresinden edinilebilir. Krueger'in yeniden yapılanma için önerdiği
''mechanism (çark)'' ilk anda borçlu ülkelerde ''borçlarını ödemediklerinde bağımsızlıktan söz edilebilir mi'' gibilerden bir izlenim yarattı. Bu nedenle ''iflas sınırında'' pek çok ülkeden olumsuz tepkiler yükseldi. Hafta sonunda Washington'daki konuşmalarda Krueger'in ''Egemen Borçların Yeniden Yapılanması Çarkı (EBYYÇ)'' önerisi baş köşeye oturdu. Bu konu UPF'nin Nisan 2003'teki bahar dönemi toplantısında karara bağlanacak. Konu ister istemez Türk okurunda, Osmanlı'nın son dönemindeki ''Düyun-u Umumiye mi hortlayacak?'' sorusunu akla getiriyor!
Amaç kâr-zarara ortak olmak
Kendileri ile görüştüğüm, daha önce Dünya Bankasında, UPF'de çalışmış Türk uzmanlar bu ilk izlenimin yanıltıcı olabileceği düşüncesindeler. Önerinin gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarını, bir bütün olarak korumak gibi bir sonucu yaratabileceğini söylediler.
Son beş yılda bazı devletler iflasın eşiğine geldiler. Bunlardan biri olan Türkiye, Kasım 2000 ile Şubat 2001'de art arda iki dev ekonomik bunalım yaşadı. Arjantin, Brezilya, Bolivya ise sürekli bunalımdalar. Rus ekonomisi 1998'de birden çöktü. Bu ülkeler iç ve dış ödemelerini yapamaz duruma geldiler. Borçlular kadar, alacaklılar da şaşırıp paniklediler. Bu ülkelerin bunalımdan çıkmak için genelde iki yola başvurdukları gözlendi.
Türkiye'nin yaptığı gibi sermaye giriş-çıkışlarına yasak konulmadı, ancak bu nedenle büyük sermaye kaçışı yaşandı. Türkiye'nin yardımına jeopolitiği yetişti. UPF-DB devreye girdi. Uzun süre kullanılmayan bir tulumbayla kuyudan su çekebilmek için tulumbaya bir bardak su ekleme yönteminde olduğu gibi UPF-DB kredileri devreye sokuldu. Bu krediler gelirken Türk halkının bir kez daha kemer sıkarak Türkiye'nin iç-dış borçlarını nasıl ödeyeceği planlaması öne çıktı.
Türkiye Şubat 2001'de ikinci yola da başvurabilirdi. Ankara, tüm sermaye çıkışlarını yasaklar, dış borçlarını askıya alır, moratoryum ilan eder, içeride yine kemer sıkıp bir plana bağlı olarak iç-dış borçlarını ödeyebilirdi. 1998'de Rusya bu yolu seçti. Borç veren yabancı kurumlar başta Alman bankaları, önemli ölçüde zarar gördüler. Alacaklılar, o devlete ait uçaklara, gemilere kendi mahkemelerinde haciz kararı ile el koydurup tek tek alacak toplamak zorunda kaldılar. Böyle bir yola başvurulduğunda o ülkenin dış piyasalarda yeniden güven kazanmasının, vatandaşlarının en basit ticari işlemler için inanılırlıklarını yeniden kazanmalarının uzun yılları gerektireceği bir gerçektir. Başlangıçta piyasalarda zaten fazla bir itibarı olmayan Rusya, bu yolda Rusya olduğu için yürüyebildi. Ayrıca sonsuz doğal kaynakları, geniş insan gücüne sahip olmasından dolayı fazla bir kaybı olmadı. Rusya'nın izlediği bu yolda Türkiye'nin, Meksika'nın yürümesi elbette beklenemezdi.
Krueger'in önerisini algılayabilmek için ödeme güçlüklerinin nedenlerini de irdelemek gerekir. Eğer alacaklılara ödeme yapılamaması bir ''iflas (bankruptcy-insolvency)'' durumundan kaynaklanıyorsa farklı, ''nakit bunalımı ya da güçlüğünden (liquidity crisis)'' doğuyorsa uygulama farklı olacaktır. Şu anda her iki durumda da UPF devreye giriyor, tüm borçlar (iç- dış, özel-kamu) ayırımı yapılmadan vergi yükümlüsü vatandaşın sırtına bindiriliyor. Krueger önerisine göre, ödeme olanakları tükenen ülke UPF ya da oluşturulacak özel bir kurula başvurarak, ödemelerini ''geçici bir süre için askıya almak zorunda olduğunu'' bildirebilecek. Yeşil ışık yakması durumunda UPF, alacaklıları bir araya getirerek borçlu ülkenin ödeme olanakları saptanacak, alacaklılar arasında bunun nasıl paylaşılacağı kararlaştırılacak. Kurulun örneğin yüzde 60'ının oluruyla hazırlanacak bir ödeme planında alacaklılar, alacaklarının tümünü olmasa bile, paralarının önemli bir bölümünü geri alabilecekler. Rusya örneğinde alacaklıların sayısı sınırlı idi. Alacaklılar büyük bankalar olduğu için Alman hükümetinin gözetiminde aralarında disiplinli bir düzen sağlanabilmişti. Ancak, alacaklılar çok, üstelik çeşitli ülkelerde ise uzlaşı güç olacaktır.
Bu nedenle Krueger önerisinin borçlu için yararı, iflas durumunda ortaya çıkan değer kaybının tümünü yüklenmeyişidir. Öneri alacaklılar için adil sayılmayabilir. Her ''borç'' bir ''alacak'' demektir. ''Yanlış borçlanma'' da iki yanlı bir olgu olup genellikle iflasların temel nedenini oluşturmaktadır. Oysa günümüzde, borçlanmadan doğan ''kâr'' borçlu ile alacaklı arasında paylaşılmakta, ''zarar'' olduğu zaman bu yalnızca borçlunun sırtına yüklenmektedir. Öneri bu yükü paylaştıracak, alacaklıyı da tedbirli olmaya zorlayacaktır.
Krueger, ''iflas'' kavramı en ayrıntılı biçimde Amerikan yasalarında belirlendiği için tartışmalarda bu kurallara ağırlık veriyor. Amerikan İcra-İflas hukukunda, özel kişi ya da şirketlerin borçlarını ödeyememe durumuna ''Chapter 11 (Bölüm 11)'' iflası deniyor. Bu durumda, mahkeme alacaklılar arasında dağıtım yaparken borçlu kişi ya da şirketin tüm kaynaklarını hesaba katıyor. Söz konusu müflis bir belediye ya da kamu göreviyle yükümlü bir kurumsa, o zaman ''Chapter 9 (Bölüm 9)'' uygulanıyor: Bu durumda borçlunun bütün kaynaklarına değil, kamu görevlerini yerine getirmesine yetecek kaynaklar ayrıldıktan sonra yalnızca geriye kalan kaynaklar alacaklılara dağıtılıyor. Genelde bir belediye, piyasaya sürdüğü bonoya, güvenilir bir büyük şirketin piyasaya sürdüğü bonodan daha fazla faiz öder. Çünkü alacaklı açısından, belediye bonosunun riski daha yüksektir. Krueger önerisine göre devlet borçlarına uygulanacak iflas kavramı ''Bölüm 11'' değil, daha çok ''Bölüm 9'' benzeri olacaktır.
Cumhuriyetten alınmıştır
|
|
|