|
|
'Novus ordo seclorum'...
Yiğit Bulut
'Yeni dünya düzeni' diğer deyişle 'novus ordo seclorum' sizin için birşey ifade ediyor mu? Eğer bir köşesinden bu düzenin parçası olamadıysanız
'etkin olma' açısından hiçbirşey ifade etmiyor. Eğer 'üzerinde etkin olunan gruba' dahilseniz, görünen anlamda yapabileceğiniz fazla bir şey olmadığı için yine fazla anlamı yok...
Sevgili dostlar, söylendiğinde kafiyeli gelen bu cümle aslında hepimiz açısından çok önemli. 2000 yılı sonrasında etkin grupların global dünyanın nimetlerinden daha fazla yararlanması için düşünülen, hatta bütün nehirlerin 'etkin dünya denizine' akacağı şekilde kurulmak istenen, bu dünya düzeninin amaçlarını gelin birlikte sorgulayalım. 21/02/2002 tarihinde bu köşede 'Harekât kesin ama ne zaman?' başlıklı bir yazı yazmış ve şu satırlara yer vermiştim... "Askeri bir harekât son görünen tablo ile Amerika açısından kesinleşti... Sekiz yıldır yükseliş trendini devam ettiren Dow endeksi, yapılan bütün fedakârlıklara rağmen 10,000 sınırını bir türlü aşamadı... 9500 aşağı doğru geçilirse ilk çok ciddi 'sat' sinyali gelecek... Irak, İsrail, Türkiye, Ortadoğu, Orta Asya kısacası her yere çok yakın, tam bir kapalı kutu... Bu bölgede çıkabilecek bir sıcak çatışma petrol, gıda, hammadde, telekomünikasyon, altyapı ve son olarak inşaat dahil bütün sektörlere talep yaratabilir." Bu yazıdan sonra aldığım mesajlarda en çok şu ibareye rastladım. "Dow ile savaşın ne ilgisi var, Dow 10,000 seviyesinde, savaş ihtimali hiç yok." Bugün Dow 7000'li seviyelerde ve Amerika saldırı için gün sayıyor... Bunu yazmamın sebebi 'Ben bildim' demek değil. Bunu yazmamın sebebi 'yeni dünya düzeni tamamen bir hayaldir' diyenlere cevap vermek. Eğer bir trend, varsayılan bir kavrama dayanarak önceden tahmin edilebiliyorsa, o trendi oluşturan temel kavramın varlığından şüphe edilemez... Uzun lafın kısası bugün siyaset ve ekonomi alanında, görünen temilciliğini Derviş'in yaptığı 'novus ordo seclorum' bütün hızıyla dünya genelinde oluşumuna devam ediyor... Hızla sermayeler emiliyor, ülkeler en güçlü olduğu alanlardan uzaklaştırılıp, yeni dünya düzeninin 'ileri uç gemileri' olan kurumların denetimine geçiyor... İşte Türk tarımı, işte Türk siyasi hayatı,işte Türk sermaye piyasaları, işte Türk ekonomisi... Bu noktada Deniz Baykal'a dostça bir uyarı. 'Elinde kaktüs taşımak istiyorsa çok sıkı tutmalı...
Peki biz ne yapabiliriz? 'Kişisel bilinçlenme ve örgütlenme' diğer bir deyişle 'ulusal ortak bilincin' oluşması en etkin yol. Bu bilincin oluşmasında en önemli görev, kendini korumak isteyen her ülkede olduğu gibi, bilincin oluşumu aşamasında, basın mensuplarına veya diğer bir deyişle ülke aydınlarına düşüyor. Bu düzenin kurucuları, 'algılamalar' ile oynayarak kaos yaratmak ve 'kaos sonrası yeni bir düzen' kurmak yolunda ilerliyorlar... Parola basit... Düzen kaos'tan gelir. Bu noktada Türk aydınına ve Türk basınına düşen görev, algılamaların temiz kalmasını sağlamak için her türlü savaşı vermek ve bu yolda kitlelerin önüne 'vizyon' koyabilmek. Bugün bunu ne kadar başarabiliyoruz? Doğruyu söylemek gerekirse, 'en iyi saldıranın, en iyi köşe yazarı olarak' görüldüğü, habercilerin kabadayı edasıyla dolaştığı, 'vizyon' koymak bir yana, resmin tamamını kavramakta zorlananların, görsel yayın yönetmeni olduğu ortamlarda, Türk basınında dünya çapında kalitesini kanıtlamış kişi ve kurumlar olsa bile, bu saydıklarım da bana göre maalesef bir gerçek, bu yeni düzene karşı bilinçli bir hareket yürütmek çok zor olacak. Bu noktada işin en kolay yanı şuçu patronlara atmak. 'Hayır, suçlu patron değil, suçlu eline imkân verilse bile kendini yetiştirmek, düşünce ufkunu zorlamak yerine, kolaya kaçanlar... Onlar kim derseniz, cevabı ve yorumu size ait...
Radikal'den
Alınmıştır
|
|
|